27 Mayıs 1960 ihtilalının üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçmiştir. İhtilal, on yıl Cumhurbaşkanlığı yapan Bayar ile on yıl Başbakanlık yapan Menderes’e karşı yapılır.  Bu on yıl içinde aslında üç defa ihtilal girişimi olmuş; ikisi fark edilerek önlenmiş üçüncüsü ise göz göre göre gelmiştir.  Bu üçüncü ihtilalın nasıl geldiğini gelin birlikte tarihi kaynaklardan izleyelim:
 Menderes başbakanlık makamında çalışırken Milli Emniyet Teşkilatı Başkanı Celal Tevfik Karasapan acil görüşme talebinde bulunur. Menderes’in yanında Basın Yayın Genel Müdürü Altemur Kılıç oturmaktadır. Karasapan kısaca “Efendim birkaç gün sonra darbe yapılacak” der.
Menderes bu ihbara inanmadığı gibi Karasapan’ı da azarlar:
Bana böyle ordu aleyhine haberler getirmeyin Celal Bey. Benimle ordunun arasına girmeyin” der.
Menderes’i birkaç gün sonra da 20’ye yakın general ziyaret eder; “Askerden endişeniz olmasın. Bu kadar hizmetiniz var. Beraberiz, hükümetin emrindeyiz” derler. Fakat bu generallerin de bir ihtilaldan haberleri yoktur. Darbeyi planlayanlar daha genç subaylardır.

Menderes bu konuda bazı bakanlardan gelen uyarıları da dikkate almaz. Mesela ihtilala birkaç gün kala yine bu konuda ikazda bulunan Devlet Bakanı Celal Yardımcı’nın kolundan tutarak pencerenin önüne götürür, nöbet tutan askerleri göstererek “Şu Mehmetçikler başbakanlarının gece 01’e kadar çalıştığını, sabahın 7’sinde tekrar çalışmak için geldiğini görüyorlar. Bunlar mı bana darbe yapacaklar?” diye sorar.
Fakat esas kendisine haber getirmesi gereken, Milli Savunma Bakanı ve çocukluk arkadaşı Ethem Menderes’ten ses seda çıkmaz. 

Eskişehir son ziyaret…

Menderes iktidarının ilk yıllarıdır. Türkiye’de askeri öğrenci yetiştiren bir tek Harp Oklu vardır ve o da Ankara’dadır. Menderes bir hava ordusunun kurulmasını düşünmektedir. Bunun için de Hava Harp Okulunun açılmasını ister. Dönemin Genel Kurmay Başkanı Nuri Yamut, Ankara’da tarihi bir Harp Okulu varken, ikinci bir Harp Okulunun ordu camiasında iyi karşılanmayacağını söyleyerek karşı çıkar. Başbakan Menderes ise böyle bir okulun açılmasında ısrarlıdır. Sonunda Genel Kurmay Başkanı “Mademki hükümet bu hususta karar vermiştir, yerini de kendisi tayin edebilir. Ancak ben bir rekabete meydan vermemek için bu okulun Ankara’da açılmamasına, İzmir yahut İstanbul’da tesis edilmesine taraftarım” der.
 Sonunda Eskişehir’de karar kılınır ve 1 Ekim 1951 tarihinde yüz öğrenciyle Hava Harp Okulu açılır.  Menderes bu okula “Artık benim de bir mektebim var. Eskişehir’e gelişlerimde mutlaka sizi ziyaret edeceğim. Çalışmalarınızı gözümden kaçırmayacağım” diyerek özel bir önem gösterir.  Başbakanlığı süresince de bu okula sık sık gitmeyi ihmal etmez.
Okulun açılmasının ardından 8 yıl 7 ay geçmiştir. Menderes 27 Mayıs ihtilalından bir gün önce gittiği Eskişehir’de bu okulun subayları ve öğrencileri tarafından karşılanır. Başbakan onların önünden geçerek selamlamak ister. Fakat o güne kadar hiç yaşanmamış bir olay olur; subayların bir kısmı ellerini yumruk haline getirip Menderes ve Bakanlara doğru sallarlar ve. Menderes selamlara kıtasının tam ortasına geldiğinde bir kumandanın sesi duyulur “geri dön” diye… Başbakan Menderes ve beraberindekiler neye uğradıklarını şaşırırlar; Menderes’in yüzü sap sarı olur ve heyet hemen arabalarına binerek oradan uzaklaşırlar. Yolda Menderes, Eskişehir milletvekili ve Bakan olan Hasan Polatkan ile Vali’ye “bu ne hal?” diye çıkışır. Arkasından da  “Gözüm kadar sevdiğim, gençlere ben ne yaptım? Acaba bir ihmal veya dikkatsizlik mi oldu?” diye kendi kendine söylenir ve gözlerinden yaşlar akar.  Bir taraftan da söylenmeye devam eder:
Benim mektebim diye onları ne kadar seviyordum. Acaba Eskişehir halkı da böyle mi?” diye arkasından sorar. Hasan Polatkan “Eskişehirliler sizi sever, şimdi göreceksiniz” der.

Menderes’i şehir’de büyük bir kalabalık beklemektedir. Bu coşkulu kalabalığı görünce biraz önce asılmış olan suratından eser kalmaz; adeta yüzünden mutluluk okunur. Yanındakilere ihtilalcıları kastederek “böyle bir hareketi millet kendi elleriyle boğar” der ve bu kalabalık yığınlara hitap etmek için kürsüye çıkar. Fakat konuşmalar duyulmamaktadır. Çünkü ses cihazının telleri kesilmiştir. Bir süre teknik elemanlar tamir için uğraşırlar, fakat Menderes’in konuşmasından kimse bir şey anlamamıştır. Gazeteci Tekin Erer o günü anlatırken “…Meçhul eller Başvekilin konuşmasını sabote etmişti” der.

Menderes burada erken seçime gidileceğini ve tahkikat komisyonunun artık çalışmayacağını açıklar. Ama bunu kimselere duyuramaz.
Akşam olunca, Şeker Fabrikasında Menderes şerefine bir ziyafet verilir. Yemekte Menderes’in sağında Eskişehir I. Hava Üssü Komutanı Tuğgeneral Bedii Kireçtepe, solunda da Maliye Bakanı Hasan Polatkan oturmaktadır.
Yemek devam ederken Menderes, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığının telefonla aranmasını ister.  Biraz sonra Menderes telefonun başına geçer ve Nöbetçi subay Kurmay Binbaşı ile görüşür ve ona “Bugün Eskişehir’de yapmış olduğum konuşmaların, muhalefetle aramızdaki havanın gerginleşmemesi için gazetelerde neşredilmemesini rica ediyorum” der.
Nöbetçi subay Menderes’in bu ricasına “Merak etmeyiniz efendim, bugünkü konuşmalarınız hiçbir zaman gazetelerde çıkmayacaktır” der. Menderes tekrar gelir yemeğine devam eder. Bu defa Menderes’e bir telefon gelmiştir.  Yemekten tekrar kalkar, telefonun karşısında Tevfik Koraltan vardır. Koraltan İstanbul’da Üniversite profesörlerinin DP aleyhine yapmış olduğu sessiz yürüyüşten bahseder. Menderes “Bir gün gelecek yaptıklarından utanacaklardır” diyerek telefonu kapatır.

Bu arada Hava Tuğgeneral Bedii Kireçtep, orkestradan “Dağ başını duman almış” marşının çalmasını ister.  Orkestra çalarken Menderes dâhil hep beraber marşa iştirak ederler.  Bu bitince bu defa orkestradan Menderes’in bir ricası olur: “Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı.”  Bu marşta hep bir ağızdan söylenir.

Saatler 24.10 geçe yemek biter; Menderes geceyi fabrikanın misafirhanesinde geçirecektir.

Gece yarısını iki saat geçmişti ki, Özel Kalem Müdürü heyecanla Menderes’i uyandırır:
Beyefendi acele sizi Ankara’dan Genelkurmay Başkanı arıyor. Galiba ordu İdareyi ele almak için hareket geçmiş. Sizi istiyorlar.
Menderes, yarı uykulu yarı uyanık telefonun başına geçer. Karşısında Genelkurmay Başkanı vardır:
“Efendim ordunun bazı birlikleri, İstanbul ve Anakara’da harekete geçmiş bulunuyor. Bunlar galiba daha önceden hazırlanmış genç subaylar… Ben işin mahiyetini tamamıyla anlayınca zatıâlinizi tekrar ararım. Fakat hükümet reisi olarak harekete geçerseniz bu teşebbüsü kolayca bastırırız, zannediyorum” der.

Menderes hemen vilayet binasına geçer. Vali, bakan ve bazı milletvekilleri de vilayet binasına gelmişlerdir. Önce İzmit Valisini arar, daha sonra da Eskişehir Valisine dönerek Hava Üssünden bir uçak hazırlanmasını ister. Fakat bu arada Valiye bir telefon gelmiştir. Telefonda ki ses akşam beraber yemek yedikleri Hava Üssü Komutanıdır. Komutan Valiye “ Ordu hava, kara ve deniz kuvvetleri idareyi ele aldı. Şimdi senden soruyorum, bizden misin yoksa devrilmiş idareden mi?

Menderes de bu konuşmayı duymuştur. Sakin ve titrek bir sesle “Biz otomobillerle Kütahya istikametinde yola çıkıyoruz. İmkân bulursak bugün bizi beklemekte olan Konya’ya gideceğiz.  Bu hareketimizi yalnız siz biliniz kâfi” der.

İki araba hazırlanır; birine Menderes, Hasan Polatkan ve Emekli General Tahsin Yazıcı ile Özel Kalem Müdürü, diğerine de milletvekilleri biner… Karanlıkta yola çıkarlar, nereye gideceklerini, ne yapacaklarını tam bilemiyorlardır…
Ancak şoföre Kütahya denilir. Arabanın içinde uzunca bir süre kimse kimseyle konuşmaz… Biraz sonra Özel Kalem Müdürü radyoyu açsak diye sessizliği bozar. Fakat kimse kötü bir haber duymamak için radyoyu açmak istememektedir. Hasan Polatkan biraz sonra dayanamayarak açar; Marşlar çalınmaktadır. Bir de tebliğ yayınlayan bir subayın konuşması vardır.  Emekli General Yazıcı “Bu sesi tanıdım galiba” der ve biraz düşündükten sonra:
Bu Albay Alpaslan Türkeş olmalı… Halk Partisi devrinde birçok badireler atlatmıştı. Onların lehine(CHP) hareket etmesine imkân yoktur. Anlaşılıyor ki, bu bir hakemlik işidir.”

Menderes ise “Kendisini tanırım, çalışkan bir gençtir” der. İhtilalın içinde Türkeş’in olması onları rahatlatmıştır. Fakat Menderes’in esas korkusu bir süre önce tutuklanıp yargılanan ve sonra serbest bırakılan 9 subay ile görevden aldığı eski Savunma Bakanı Şemi Ergin’dir.  İhtilalın başında kimin olduğu merak edilirken “İsmet Paşa bu işi tertip etmiş olamaz mı?” diye sorarlar. Menderes biraz düşündükten sonra:
Zannetmiyorum. Atatürk mektebinde yetişenler orduyu politikaya hiçbir zaman sokmamışlardır. Vakıa iktidardan düştüğünden beri İsmet Paşa bizi daima bir takım mevhum kuvvetlerle tehdit etmiştir. Fakat onun bu kadar kendini kaybedeceğini ve prensipleri dışına çıkacağını, bir sandalye uğruna memlekette böyle bir çığır açacağını asla tahmin etmiyorum. Yalnız ne var ki İsmet Paşa eline geçen fırsatları çok iyi ve çok isabetli kullan adamdır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile Serbest Fırka zamanlarında en küçük fırsatlardan istifade etmiş ve bütün rakiplerini tavsiye etmek imkânlarını bulmuştur.  Eminim ki İsmet Paşa böyle bir fırsattan istifade etmekte aşrı ihtiraslı olacaktır. Bu ihtilal bizim içimizden yapılmış olsa dahi İsmet Paşa bundan bizimkilerden daha çok faydalanacaktır.”

Kütahya’ya geldiklerinde artık güneş iyi yükselmiştir.  Tahsin Yazıcı “Nereye gideceğiz efendim?” diye sorar:
Doğru hükümet konağına gidelim. Vaziyetin inkişafına bakalım. İmkân varsa Konya’ya gideriz. Yoksa teslim oluruz. Nihayet teslim olacağımız on yıldır üzerine titrediğimiz bizim ordumuzdur. Bize bir fenalık yapacaklar değil ya…

Kütahya valisi makamındadır. Menderes’i karşısında görünce şaşırır ve büyük bir tevazuuyla buyur eder. Bir süre sohbetten sonra Konya’nın aranmasını rica eder. Fakat telefonlar kesiktir. Beklemeye başlarlar. Bu arada radyo açılır ve tebliğler okunmaktadır:
“Sayın İsmet İnönü ve arkadaşları sıhhat ve selamettedir. Sabık hükümet erkânı tamamen emniyet altına alınmıştır. Vatandaşlarımın bilgilerine sunarım. Türk Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı ve Milli Birlik Komitesi Başkanı, Orgeneral Cemal Gürsel...”

İhtilalın başında Cemal Gürsel’in olduğunu duyan Menderes biraz daha rahatlar: “Onu seçimde Milletvekili adayı göstermeyi düşünüyordum” diyerek bu rahatlığın sebebini anlatır.

Çalmayan Valinin telefonu biraz sonra çalar. Telefonun öbür ucunda Kütahya Garnizon Komutanı vardır. Başvekilin ve mahiyetinin hazır olmalarını ve birkaç dakika sonra alıp uçakla nakledeceklerini bildirir. Vali bu mesajı Menderes’e aktarır. Menderes’in cevabı şu olur.
Bekliyoruz, buyursunlar…”
Birkaç dakika sonra Garnizon komutanı gelmiştir.  Menderes’i askerce selamlar:
Efendim biz de ne olacağını bilmiyoruz. Nasıl emrederseniz öyle hareket edelim. Şimdilik bize verilen emir, uçakla Ankara’ya gönderilmenizdir.

Menderes aynı sakinlikle cevap verir:

Öyleyse gidelim Kumundan Bey…

Havaalanına vardıklarında bir askeri uçak beklemektedir. Menderes havaalanında herkesle tek tek vedalaşır. Uçak önce Eskişehir’e uçar, buradan uçak değiştirilir ve Ankara’ya varılır. Ankara’da Menderes’i karşılayan komutanların hareketleri artık serttir. Doğruca Harp okuluna götürülür…

Artık bu gidiş Menderes’in son gidişidir…

Menderes’in Evinde Yaşananlar

Menderes, Eskişehir’de iken eşi Berin Hanım ile oğlu Aydın Ankara’dadır ve Başbakanlık konutunda kalmaktadırlar. Daha şafak sökmemiştir; evin telefonu aralıksız çalar. Telefonun diğer ucunda Devlet Bakanı İzzet Akçal vardır. “Hanımefendi ihtilal oluyor haberiniz olsun” der. Berrin Hanım hemen telaşla oğlu Aydın’ı uyandırır “Oğlum kalk, bir askeri ihtilal oluyormuş” der. Berin hanım Cumhurbaşkanlığı köşkünü arar ve Reşide Hanımla(Cumhurbaşkanı Bayar’ın eşi) görüşür, onların da fazla bilgisi yoktur. Fakat “Bize gelin beraber olalım” der. Berin hanım ve Aydın önde, konutun garsonu Osman efendi arkada yürüyerek Cumhurbaşkanlığı köşküne girerler. Köşkün kapısında da tanklar gözükmektedir.
Berrin hanımı ve Aydın Bey’i köşkün üst katına alırlar. Orada Reşide Hanım, kızı Nilüfer ve damadı vardır. Bayar ise Muhafız Alay Komutanının odasındadır.  Herkes tedirgin ve şaşkındır. Celal Bayar bir süre sonra odasına geçerken Berin Hanım hemen ayağa fırlar:
Beyefendi acaba Adnan ile bir temas kurabildiniz mi?”
Bayar:
Artık çok geç hanımefendi” der.
Biraz sonra Bayar odasından çıkıp tekrar aşağıya iner. Bir süre sonra aşağıdan gürültülerle itiş kakış sesleri gelir. Bayar’ı da götürmeye gelmişlerdir. Bayar kendisini almaya gelen komutanlara gitmeyeceğini söyler ve gümüşlü tabancasına elini götürür. Bunun üzerine görevli askerler elinden silahı alıp Bayar’ı da tutuklarlar.
Bir gün önce Menderes’in Eskişehir konuşmasını akşam haberlerinde anlata anlata bitiremeyen Ankara Radyosunun şimdi birinci haberi ve ertesi gün gazetelerin başlıkları şöyledir:
“Adnan Menderes Kütahya yolunda yakalandı.”
Tutuklananlar sadece Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes, Meclis Başkanı Refik Koraltan değildir, Demokrat Partili milletvekillerinin hemen hemen hepsi bu süreç içinde gözaltına alınmışlardır.
İçişleri Bakanı Namık Gedik ile İmar ve iskân Bakanı olan Hayrettin Erkmen aynı apartmanda oturmaktadırlar.
İhtilal sabahı saat 05.30 sıralarında, Binbaşı komutasında bir grup asker bakanları almaya gelmişlerdir.  Hayrettin Erkmen, hemen üzerini değiştirip gelir. Fakat Namık Gedik, askerlerin bu isteğine uymak istemez. Binbaşı 15 dakikalık bir süre verir. Bu süre içinde de inmeyince,  askerler kapısını çalarlar. Kapı açılmaz, bunun üzerine kapı kilidine ateş edilerek kapı açılır ve Namık Gedik’i alıp aşağıya inerler.
Bu sırada silah sesleriyle pencerelere çıkan ve apartmanın önüne doluşan mahalle sakinleri, orada çöp almakta olan çöp kamyonunu gösterip “Çöp arabasına çöp arabasına” diye bağırırlar.
Kendilerinden geçtiği belli olan subaylar, İçişleri Bakanını çöp kamyonuna bindirirler. Orada toplanan halk “ötekini de ötekini de” diyerek tempo tutarlar. Askerler Hayrettin Erkmen’i de alıp çöp kamyonuna bindirirler ve Harp Okuluna götürürler.

Sonrasını biliyorsunuz, yargılamalar ve arkasından gelen idamlar…
Tarihimizde birçok başbakanın(Veziriazam ve Sadrazam) idam edilmesini gören siyasal kültürümüz, maalesef cumhuriyet döneminin de bir başbakanını ve iki bakanını darağacına göndermeyi engelleyemez…

Kaynak: Tekin Erer, On Yılın Mücadelesi, Ticaret Postası Matbaası, 1963,İstanbul.


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.