İllaki insan kuyruğu görmüşsünüzdür de, böylesi acil durumlar için işini gücünü bırakıp birbiriyle yarışan insan topluluğu görmek pek de alışık olduğumuz şey değildir, illaki bir kampanya türü bir şeyler yapılacakta rağbet edeceğiz!..
Deprem, sel gibi doğal afetlerde daha bir hassas olmak gerekiyor. Bir tarafta Devletin imkanları seferber ediledursun, diğer taraftan vatandaş olarak duyarlılık göstererek bir şeyler yapabilmek!
Öyle televizyon başında oturup: “vah … vah”.. . diyerek değil!..
Bedenen yardıma koşmak,
Madden yardımda bulunmak,
Yaralılara kan verebilmek,
Bunlardan birini yapamayanların da hiç olmazsa, ellerini açıp dua ile manevi gücünü kullanmak bir vatandaşlık görevi olsa gerek…
23 Aralıktaki 7.2 lik Van depreminde de böyle oldu. Ülkenin doğusunda yaşanan depremin yaralarını sarmak için topyekün seferber olduk.
Ben de duyarlı bir vatandaş olarak, kan vermeye karar verdim. İş çıkışında hemen Çapa Kan Merkezine koştum. Kan merkezinin kapısından içeri girdiğimde insan yığınıyla karşılaştım. Her zaman bildiğimiz o tek tük seyrekliğin yerini bu kez yüzlerce insan almıştı.
Bu kalabalıkta kuyruğa girip test yaptırmak, sonra kan vermek için bir kez daha kuyruğa girme işi uzun sürse de, insanlarımızın kadirşinas yardım severliğini görünce, başka zamanlardaki bekleme sabırsızlığını üzerinizden silip atıyorsunuz.
Nasıl olsa kuyruklara alışığız ya (!).
Bu kuyruklara bir türlü acil pratik çözüm üretme mantığı geliştiremedik.
Halbuki dünyanın hiçbir yerinde böyle kuyruk göremezsiniz; devlet, para tahsilatı vb işlemler için vatandaşın ya ayağına gider ya da en kolay, en pratik çözümler üretirken,
bizde tam tersi; vergi, elektrik, su parasını ödemek, bağış yapmak için devlet kapısında bekletiliyor!..
…
20 Aralık perşembe akşamı herkes Habertürk Televizyonu ekranlarına kilitlenmişti. Bir paşa, itiraf gibi açıklamalarda bulunuyordu. Fatih Altaylı’nın programına çıkan Paşa, 12 askerin nasıl şehit olduğu, 8 askerin de kaçırıldığı Dağlıca’daki "baskını" anlattı.
Saldırının olduğu dönemde yarbay olan, albay rütbesine yükseldikten sonra askeri mahkemede yargılanıp rütbeleri alınarak "Er" rütbesine düşürülen Dirik, Dağlıca olayında kesinlikle bir ihmali olmadığını söyledi. Dirik, bölgede saldırı olabileceğine dair 6 ayrı raporu üstlerine sunduğunu ancak üstlerinin herhangi bir önlem almadığını savundu.
O, bildiği yanlış ve doğruları anlatırken, bizlerinde tüyleri diken diken oldu.
Bu programı izlemeyenler varsa, internetten mutlaka izlemelerini öneriyorum.
daha acı bir terör haberiyle uyandık. Aynı bölgeden, yine, tam 25 şehid haberi gelmişti. Tabi birde fısıltılar!..
Ülke, iki gün boyunca şehitlerine ağlarken,
bir başka felaketle çalkalandı, Doğuda deprem!…
Yani anlayacağınız acı üstüne acı…
Kurtarma çabaları…
Yorumlar…
…
Doğudan gelen, önce şehit haberi, arkasından deprem felaketi ülkeyi bayağı bir sarstı. Doğal ve doğal olmayan bu her iki felaketinde canımızı çok yaktığı aşikardır.
Yaşlı, çocuk, asker, polis demeden teröre kurban vermek nasıl bir felaket ise;
Depremde yıkılan evlerin sorumluları da öyledir.
…
İşte bu her iki acı tablo karşısında, zaman bir yürek olma zamanıdır deyip , yüreğimin götürdüğü yere gittim. Çapa Kan Merkezine giderek doğudaki yaralı kardeşlerim için kan verdim.
Dolayısıyla biz kankerdeşi olduk. 25 Vatan evladını şehit edenler bilsinler ki, kankardeşi olmak akrabadan da öte bir şeydir.