Dombra; dombıra dombıra!...

Hikâye o ki;

bir Kazak Türkü’nün devesi, doğumdan birkaç gün sonra yavrusunu kaybeder.

Yavrusu ölen devenin sütü kesilir. Ne yapsa, etse devenin sütü (Kımran) gelmez. Tek geçim kaynağı devenin sütü olan adamcağız, çok sevdiği devesinin bu durumuna çok üzülür. Bir çare bulmak için Ulu kişiye gider.

Ulu kişi, "devene dombra ezgisi dinlet" der! Adam ülkeyi gezer, iyi bir dombıracı bulmak için etrafa haber salarak, “devemin sütünü getiren Dombracı ile kızımı evlendireceğim!” sözü verir. Ve iyi dombra çalan iki kişi bulup getirir devenin başına.

Dombracılardan yaşlı olan çalmaya başlayınca deve gevşer ve sütünü salar, fakat sağımdaki genç kız devenin memelerini avucunun içinde sıkar, sütü salmaz!

Adam (süt akmadı zannedip) diğer genç adamın dombra çalmasını söyler.

Genç adam dombra çalar ama deve tekrar kendini çekmesine rağmen sitile süt akar.

Çünkü sütü sağan genç kız güzeldir ve ihtiyar adam ile değil, genç olanla evlenmek istediği için böyle oyun yapmıştır!

Bu durumu hemen farkeden ve kendinden emin olan yaşlı dombracı, “hile var!” der ve itiraz eder. Deve sahibi bu itirazı kabul eder.

Birer kez daha çaldıklarında, gerçekten, deve, yaşlı adamın ezgisinde kendini salıp süt verdiğini, genç adam çalınca sütü kestiğini görürler.

Deve sahibi sözünü tutar, kızını yaşlı adamla evlendirmeye razı olur.

Fakat yaşlı dombracı, deve sahibinin sözünü tutmasına karşın bir büyüklük gösterip bu genç kızla evlenmekten vazgeçer ve diğer genç adamla evlenmesini sağlar…

Bu aralar meşhur olup her yerde tınısını dinlediğimiz Dombra’nın bir efsanesi böyle...

 

Sesi ilk duyulduğunda basit gibi gelse de dinlendikçe içerilerde bir yerlere dokunup bir şeyler uyandıran bir ezgi, dinledikçe kanınızı kaynatan bir dinleti, mükemmel bir çalgı Dombra...

İki telin titreşimi ancak bu kadar ruha dokunabilirdi insanın ve dahi hayvanatın…


Ünlü sanatçı Uğur Işılak'ın mevcut iktidar partisi için yeniden yorumladığı Dombra şarkısı şu günlerde herkesin dilinde dolaşır oldu.

Dombra; bir anda dombra dombra! Sokaklarda…

Biri der de diğerleri durur mu?

Diğer partilerde bir er birer  bu müziğin sözlerini değiştirip meydanları coşturmanın peşindeler…

Dünyada sadece bize özgüdür!; Patladı gitti…

İyi de,

Her sütü kesilen deveye dombra!

Çalınca

Süt gelir mi!

Yoksa marifet dombıracı da mı?
Acaba?

...

O efsane ezgi,

Türklerin destansı türkülerinden biri ve ayrıca bir çalgı aleti olan Dombra ya da dombıra;

iki telli, parmakla çalınan halk çalgısıdır. Kazak Türklerinin en yaygı çalgısıdır. Telleri eskiden bağırsaktan yapılırken günümüzde misina kullanılmaktadır. Kazakça'da barsak anlamına gelen "işege" sözü "işek" şeklini alarak çalgı teli anlamına dönüşmüştür.

Armudi bir teknesi, çam ağacından göğsü ve perdeli sapıyla küçük bir dutarı andırır. Boyu 80- 100 cm kadardır. Abay ve cambıl dombırası olmak üzere iki türü vardır. Şertpe ve tökpe adları altında iki türlü çalım tekniği vardır.

Şertpe tekniğinde sağ elin ayası göğüse dayanarak işaret parmağı ile vurma ve çekmelerle çalınırken, tökpe tekniğinde sağ el bilekten hareket ederek ve bütün parmaklar kullanılarak çalınır. Ses aralığı bir tel üzerinde bir buçuk oktavdır. Dörtlü ya da beşli aralıkla akortlanır.

Kazakların hemen hemen hepsi dombra çalmayı bilirler. Usul gereği ayak ayaküstüne atılır ve öyle çalınır.

Sesi ve ritmi, sizi şehirlerden alıp bozkır yaşamına götüren Nogay türküsüdür, bir dörtlüğü ise şöyledir;

Kara kıs avulumga kelgende / Kara kış köyüme gelende

Kültüldegen kar yerge tüsgende / Lapa lapa kar yere düşende

Dombıramdı alarman / Dombıramı alırım

Yürek sazım çalarman / Yürek sazımı çalarım

Kaygırgandı eş aytbam / kaygılarımı hiç söylenmem.

 

Dombra’nın bir başka efsanesi daha vardır, en çok bilinen.

Savaşçı bir milletiz ya…

Dikkat ederseniz müziğin ritminin gittikçe yükselmesi gerçektende bir savaş müziği gibi Cengizhan efsanesini çağrıştıracak kadar etkileyici!

Dombranın oluşumuyla ilgili bu efsane ise şu şekildedir;

Cengizhan'ın büyük oğlu Joşıhan ava çıkar. Yaralı ceylanın peşini kovalarken vefat eder. Oğlundan habersiz kalan Cengizhan onun öldüğünü sezerek "Kim bana bu acı haberi söylerse onun boğazına kurşun dökeceğim." der. Cengizhan'ın sertliğinden korkan vezirleri haberi vermeye cesaret edemezler. Buna daha çok sinirlenen Cengizhan tüm kahrını, acısını halktan çıkarmaya başlar ve halka zulmeder.

Bu kadar ağır eziyetin altında kalan halkını bu ıstıraplardan kurtarmak ümidiyle Kerbuğa-küyşi Hanın huzuruna gelir, bildiklerini gizlemeden anlatmasını ister. Kerbuğa da bildiklerimi ben değil iki telim anlatsın der; "Aksak Ceylan" küyünü yazar ve dombırasıyla Cengizhan'a anlatır. Küyde Han’ın katılığı, acımasızlığı, halkın çektiği ağır işkenceler, avcılık hayatı ve Joşıhan'ın ölümü anlatılır.

Bunun hepsini çok iyi anlayan Cengizhan Kerbuğa'nın boğazına kurşun dökülmesini emreder.

Fakat Kerbuğa acı gerçeklerin kendisi değil dombrasının ağzından çıktığını söyler. Böylece kurşun dombıranın gövdesine dökülür. Sıcak kurşuna dayanamayan dombıranın birkaç teli kopar, eskiden altı telli olan dombıra bugünkü iki telli hâlini alır.

Dinleyen herkesi duygulandıran efsane Dombra şarkısı dilden dile yayılmaya devam ediyor.

 

Hakikaten dinleyenin kanını kaynatan muhteşem bir bir ezgi...

 

Nogay Türklerine ait olan Dombra şarkısı, Göktürk'lerin savaş marşı olarak ta bilinir ki

Cengiz Han’ı savaşa götüren bu marş,

dileriz ki şimdilerde meydanları savaşa değil, bu necip milleti özbenliğine döndürecek duygu ve düşüncelerin uyanmasına vesile olur.

Mehmet Ballı Araştırmacı Yazar www.mehmetballi.com


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.