34 yıldır ölüydü, ikinci kez öldü

20 Ağustos 2013 Salı 21:28
34 yıldır ölüydü, ikinci kez öldü






Edinilen bilgiye göre 12 Ağustos günü Geçit beldesi yakınlarında bir sulama kanalı içerisinde bir erkek cesedi bulundu. Şahsın cesedi otopsi yapılmak üzere hastaneye kaldırılırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Yapılan ilk incelemede, yaşlı adamın sulama kanalına düşerek boğulduğu tespit edildi. Ceset detaylı otopsi için Trabzon Adli Tıp Kurumu'na gönderildi.Olayın ardından Erzincan polisi, şahsın kimlik tespiti için Geçit beldesi başta olmak üzere Erzincan genelinde çalışma başlattı. Şahsın bir gün önce 100 Yıl Atatürk Huzurevi'nden kaçan 70 yaşındaki Alzheimer hastası Şaban Alp'e ait olduğu tespit edildi. Yaklaşık 8 aydır huzurevinde misafir olarak kaldığı öğrenilen yaşlı adamın, daha önce de kaçma teşebbüsünde bulunduğu öğrenilirken, 11 ağustos günü öğle saatlerinde huzurevinin duvarlarından atlayarak kaçan şahıs, görevliler tarafından aranmasına rağmen bulunamayınca durum polise bildirilmesine rağmen cesedi bir gün sonra sulama kanalının içerisinde boğulmuş halde bulundu.Yapılan kimlik tespit çalışmasında, Şaban Alp'in Erzurum'un Tortum İlçe Nüfus Müdürlüğü kayıtlarına göre 1979 yılından beri ölü olduğu ortaya çıktı. Yaşlı adamın 8 ay önce bir yakını tarafından Erzincan'daki bir hastaneye terk edilmesi üzerine 100 Yıl Atatürk Huzurevi'ne misafir olarak alındığı, yaşadığının tespiti için Erzincan Aile Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü tarafından 28 Şubat 2013 tarihinde Erzurum Tortum Asliye Hukuk Mahkemesi ne dava açılmasına rağmen, yaşadığına dair belge bulunamadığı ve yakınlarının tespit edilememesi nedeniyle reddedildiği öğrenildi. Kısa süre önce kurum tarafından ikinci kez mahkemeye başvurduğu ve davanın devam ettiği öne sürülürken, düştüğü sulama kanalında hayatını kaybeden yaşlı adam geçtiğimiz Cuma günü toprağa verildi.“ Ve bunun içindir ki, (Musa doğduğu zaman) annesine: “Onu (bir süre emzir) diye ilham ettik, “ama o’nun başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman o’nu nehrin sularına bırak; ve (o’nun için) korkma, üzülme; çünkü Biz o’nu sana geri getireceğiz ve kendisini elçilerimizden bir elçi yapacağız!” (Kasas-7)Müjdeler yüklü, muştular yüklü haber sonunda, bilir ki anne; nehre bırakılan Musa’nın dönüşü vardır. Peygamberlik misyonunu yüklenmesi, hakkı ve hakikati nice çileli, ihanetlerle dolu yaşantıdan sonra gür bir nida ile Firavun’a haykırması vardır…. Yüreği yaralı anne biliyor, nehre bıraktığı yavrusunu asıl sahibine, asıl hamisi olan Rabbine teslim ediyor… Biliyor emanet geri gelecek… Helalinden, ruhundan ve bedeninden beslediği yavrusunun geri dönüşü olacak… Onca imtihanlardan, hatalardan, cinayetlerden sonra muhakkak Hakk’a yürüyüş gerçekleşecektir. “Ey Rabbim! Ben kendime yazık ettim beni bağışla.” diye hatalar sonucu yöneldiği Rabbine yine çaresiz kaldığı, tükendiği bir anda:“Ey Rabbim, bana bahşedeceğin her hayra öylesine muhtacım ki!” diye niyazda bulunacaktır kutlu Nebi… Nehrlere bıraktığı yavrusunun arkasından “yüreği acıyla dolup taşan anne”, emeğiyle, katıksız, haramsız büyütüp beslediği yavrusunun döneceğini bilerek bırakacak serin sulara… Rahmana adanmışlığın zirvelerinde, Mabuduna yönelmenin bilincinde alacaktır tüm kararlarını.Geçit vermeyen yollar açılacak, nehirlerin yolu okyanuslara doğru uzanacak… Sonrasında hakikat yolunda yürüyen Nebi’ye yol olacak denizler. Hızır’la bilgelik yolundaki yolculuklarının sonunda, Şuayb Peygamber’in rehber ve önderliğinde, Rabbinin katından sahifeler verilecek… Kutlu, par par yanan eli, dayandığı asası, yardımına koşan Harun’u ve onu hiç terk etmeyen Rabbi olacak… Onu terk edip Tih çölünde başı boş dolaşan, İsrailoğulları’na inat, onu terk etmeyen mutlak hakikat yolcuğunun kutlu neferleriyle yoluna devam edecek… Firavun’un ruhsuz, ezen yasalarına inat Rabbi ona “on buyruk” levhasını verecek. Hakikat ve doğruluk yolunda, hatalar yapan, sonra o hataların farkına varıp dönüşler yaşayan bir kul olarak çıkar karşımıza Musa Peygamber… Işığa doğru yola çıktığında, şaşkındır, korku dolu yüreğine yine Rabbinden muştu ırmakları dökülür…Sina Dağı’ndaki ateşe yürüyen Musa Peygamber, dirilişe, Firavun’a başkaldırmaya yürür. Ezilen halkların özgürlük sancılarına, kutlu seferleri kuşanıp zulme uğrayan mazlum halkların özgürlüğüne yürür… Damağında hâlâ annesinin helal sütünün tadı, yüreğinde annesinden yüreğine dökülen dualı seslenişleriyle öylece yürür… Rahman’ın yasalarını kuşanıp, ekmeğini yemiş, ocağında büyümüş de olsa hak ve hakikat yolunda, minnetsiz bir şekilde Firavun’un tüm zorbalıklarının ve haksızlıklarının üzerine yürür… Asası, yanan eli, emir sonunda çıkarttığı çıplak ayakları, korkuları, ümitleri, yardım istekleri ve en çok da anasının duaları ve helal sütü vardır yoldaş eylediği…Modern nehirler öylece akarlar… Nehirler kara, derin, zehirli okyanuslara durmadan akarlar… Nehirler ne çoktur oysa… Şehrin neon lambalarının aydınlattığı kalabalık caddelerdir, kuşatılmış okullardır, haram saatlerin konakladığı bilgisayar ve televizyon ekranlarıdır… Kahvehaneler, sevgisiz evler, sigara dumanıyla havasız ve ruhsuz kalmış kafelerdir… Sonra bu nehirlere bıraktığımız çocuklarımız vardır… Her birinin Musa Peygamber duyarlılığıyla, sorumluluklarını yüklenmesini beklediğimiz körpe kızlarımız, civan delikanlılarımız vardır… Bir tarafta, sandığın içinde annesinin kutlu ve emin dualarına sarmalanmış Musa Peygamber, bir tarafta, şehrin nehirlerine doğru akan...
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.