Erdoğan; Terör örgütüne Avrupa ülkeleri silah yardımı yaptı

Terör örgütü IŞİD, PKK ve PYD'nin kullandığı silahların bazı Avrupa ülkelerinden geldiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 'Bu ülkeler terör örgütlerine silah yardımı yapıyor' dedi.

11 Mayıs 2016 Çarşamba 13:13
Erdoğan; Terör örgütüne Avrupa ülkeleri silah yardımı yaptı






Terör örgütüne silahları bazı AB ülkeleri verdi

Terör örgütü IŞİD, PKK ve PYD'nin kullandığı silahların bazı Avrupa ülkelerinden geldiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 'Bu ülkeler terör örgütlerine silah yardımı yapıyor' dedi.

Balkan Ülkeleri Genelkurmaş Başkanlığı Konferansı'nda konuşan Erdoğan Suriye'de yaşananların artık bölgesel olmaktan çıkıp küresel bir krize dönüştüğünü belirtti. Erdoğan, bazı Avrupalı ülkelerin DAEŞ ve PYD'ye silah yardımı yaptıklarını ifade etti.

O SİLAHLARI HANGİ ÜLKELER VERDİ BİLİYORUZ

Bu insanların ihtiyaçlarını karşılarak asla kuruşun hesabını dahi yapmadık. Türkiye dışarıdan hiç destek almadan Türkiye bu işi tamamıyla kendini yürütmüştür. Yardım konusunda milli gelire oranla bakıldığında dünyanın bir numarası Türkiye'dir. Burada bir örnek daha vereceğim. Balkanların genel kurmay başkanları olarak inanıyorum ki, sizde bu hassasiyeti ilgili birimlere aktaracaksınız. DEAŞ ile mücadele konusunda kaynak ülkeler hiçbir ülkeler adım atmazsa, herşeyin Türkiye'nin yapması beklendi. Başlangıçta birçok haksız, insafsız, mesnetsiz ithamlarla mücadele ettik. Bu tablonun ilanihaye devam etmesi mümkün değil. Türkiye'yi DAEŞ'e yardım etmek gibi gösteren alçak bir tutum içinde olanlar var. DAEŞ'e karşı verdiğimiz kayıpları dünyada hiçbir ülke vermedi. Biz de tabii ki DAEŞ'e de çok ciddi kayıplar verdirdik. Biz DAEŞ'in elindeki silahların hangi Batı ülkelerine ait olduğunu biliyoruz. Gönderdikleri yardımların yarısı DAEŞ'e yarısı PYD'ye gitmiştir. Bunları bizzat biliyorum.

ÖZGÜRLÜKLER GASP EDİLDİ

Konferansın Balkan ülkelerin istikrar, huzur ve güvenliğine katkı sağlamasını temenni ediyorum. 10. Balkan Ülkeleri Genelkurmay Başkanları Konferansı bölgesel ve küresel ilişkiler bağlamında kritik bir dönemde başlıyor. Böylesi bir büyük değişime dünya en son 1991 yılında Sovyetler'in dağılmasıyla şahit oldu. Dış politika, ekonomi, ticaret, enerji gibi tüm alanlarda parametrenin yeniden belirlemesini bu kırılma sağladı. Yarım asra yakın süren güç rekabetinin odak noktası Ortadoğu ve Balkanlar'dır. Duvarların yıkılması tüm bölgede yeni umutların yeşermesine, barış ve istikrar beklentilerin artmasına sebep oldu. Özgürlükleri gasp edilen, tek tipçi, baskıcı yönetimlere mahkum edilen Kafkaslar ve Balkanlar'daki kardeşlerimizi sevindirmiştir. Ancak Balkan coğrafyasında hepimizin yüreğini burkan, içini acıtan olaylara şahit olduk. Krizleri çözmek yerine dondurmanın doğru bir yaklaşım olmadığını çok acı bir tecrübelerle gördük. Çıkarlar adına gerilimleri tırmandırmanın sonuçlarının birkaç ülkeyle sınırlı kalmadığını, krizin tüm bölgede uzun süren tahribata yol açtığını gördük.

SURİYELİ MAZLUMLAR İÇİN KALICI ÇABALAR SARFETTİK

Sizler bölgesel barış ve istikrarın önemini en iyi şekilde takdir edecek pozisyonlarda bulunuyorsunuz. Bugün alınan mesafelere rağmen bu tıkanıklık ve atalet nedeniyle ödenen bedeli çok yakından biliyorsunuz. Bugün uluslararası kuruluşların 1990'larda yaşanan acı tecrübelerden gerekli dersi çıkarmadığını görüyoruz. Kuruluşlar iç çekişmelere taraf yapılarak yıpratılıyor. Komşumuz Suriye olmak üzere birçok krizler bunun en somut tezahürüdür. Suriye'de 6 yıldır tüm kırmızı çizgilerin aşılmasına, yaklaşık 600 bin insanın hayatını kaybetmesine rağmen bir adım atılmadı. Göçk krizi giderek daha çok ülkeyi etkisi altına alacak şekilde genişliyor ve bir çetrefilleşme haliyle karşı karşıya kalıyor. Suriye meselesi sonuçları ve yansımaları itibarıyla yerel ve bölgesel sorun olmaktan çıkmış, küresel bir tehdit haline dönüşmüştür. Türkiye gibi Balkan ülkelerinin de bu konuda ağır yükün altına girdiğini biliyoruz. Hani derler ya, damdan düşenin halinden damdan düşen anlar. Biz bu anlayışla gerek kendimizin gerek Suriyeli mazlumların gerekse tüm bölgenin güvenlik ve huzuru için bu sorunun kalıcı çözümü yönünde yoğun çaba sarfettik.

BİZ KAPILARI KAPAMANIN ZULÜM OLDUĞUNA İNANDIK

Savaştan kaçan 3 milyon Suriyeli ve Irak'lıya biz sahip çıktık. Dünyada eşi benzeri olmayan evsahipliğini şu anda Türkiye yapıyor. Acaba bize yardım gelecek mi, para gelecek mi, biz bunları düşünmedik. Biz kendi milli bütçemizden şu ana kadar 10 milyar doları aşkın harcama yaptık. Bu faturalı olan harcamadır. Bir de STK, belediyelerimizin yapmış olduğu harcamalarla birlikte yaklaşık 20 milyar dolara ulaşmıştır. şu anda Batının hala yaklaşım tarzına baktığımızda verelim mi, vermeyelim mi, bu mülteci sorunu nasıl hallederiz, göç nasıl duracak... Biz zaten bu sorunu düşünmüyoruz. Biz onların üzerine kapıları kapamadık, güvenlik güçlerimizi onların üstüne sürmedik. Biz kapıları kapamanın bir zulüm olduğuna inandık. Şu anda onların sağlık, gıda, yiyecek, eğitim bütün sorunlarını çözüyoruz. Yılda 3 Milyar Avro verme kararını veren Avrupa henüz bu yardımı, desteği yapamadı. Biz milli bütçemize destek istemiyoruz, Suriyeli ve Iraklılara destek istiyoruz. Maalesef hala Batı bunun farkında değil.

EĞER ADIMLARI ATMAZSAK TARİH BİZİ AFFETMEZ

Biz başta kendi vatandaşlarımızın güvenliğini temin etmek için sınırımızın terör örgütlerinin sığınağı olmaktan çıkaracak adımları atmakta kararlıyız. Balkanlar tüm acılara rağmen son 25 yıldır barış ve istikrar konusunda önemli adımlar atmıştır. Bunun artarak devam edebilmesi için koordinasyon ve işbirliğini güçlendirmemiz gerekiyor. Bölgemizde hiçbir ülkenin güvenlik kaygıları bir diğerinin hilafına giderilemez. Varşova'da 8-9 Temmuz 2016 tarihinde yapılacak NATO zirvesinin önemi artmıştır. Bu zirveden somut sonuçlar çıkmasını arzu ediyorum. Saraybosna ve Üsküb'ün oranın izninden giderek NATO üyelik süreçlerini en kısa sürede tamamlamaları Balkanlar'da güvenliğin kalıcı temellere oturtulması bakımından önemlidir. Kapasite geliştirme çabalarına katkılarımızı NATO kapsamında sürdüreceğimizi vurgulamak istiyorum. Karadeniz'de güvenlik anlayışı temelinde tekrar bir istikrar havzası oluşturmamız gerekiyor. Karadeniz adeta Rusya'nın bir gölü haline dönüştü. Burada kıyıdaş ülkeler olarak hepimiz üzerimize düşen görevi yapmak konumdayız. Eğer adımlarımızı atmazsak tarih bizi affetmez.

ASAMBLENİN SEKRETERLİĞİ İSTANBUL'DA OLMALI

Ortak güvenliğimizin yalnızca askeri açıdan sağlanamacağını hepimiz kabul ediyoruz. Ekonomik ve ticari bağların da pekiştirilmesi gerekiyor. Ulaştırma ve iletişim kanalların geliştirilmeliyiz. Bölgesel sahiplenmenin parlamenter boyutlarının da geliştirilmesini arzu ediyoruz. Güneydoğu Avrupa ülkelerindeki asamblenin sekreterliğinin İstanbul'da kurulmasını bu toplantıda teklif ediyoruz. Bu konularda atacağımız adımların bölgemizin de ötesinde müspet sonuçları olacağını düşünüyorum. Tüm yetkililere, konferansa iştirak eden değerli misafirlerimize bir kez daha teşekkür ediyorum. Konferansın barışa, huzura ve istikrara vesile olmasını temenni ediyorum.
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.