24.11.2014

Ah bu öğretmenler! Daha üniversite sıralarında büyük hayallerle bağlanıyorlar mesleklerine. Mezun olunca atamaları yapıldığında, öğrencilerine nasıl yararlı olabileceklerine dair yöntemleri gece yarılarına kadar tartışırlardı aralarında. Sekiz kişilik yurt odasında öğretmenlik okumayan tek kişi olarak çoğu zaman flüt sesleri ve oyun tartışmalarıyla dalardım uykuya. Hatta bir gece o akşam tutturdukları ritmi sayıklamışım uykumda. Öyle keyifle seyrederdim ki heyecanlarını, bu yürekle yola çıkacakları için öğretmen olarak atandıkları okullardaki velilerin çok şanslı olduğunu düşünürdüm hep. Hep yeni bilgiler öğrenmenin peşinde olan bu tutkulu insanlar mezun oldukları yıl çeşitli illere atandılar büyük umutlarla. İlimi götürecekler ve onları bekleyen diri zihinlere aşılayacaklardı insan olabilme yetisini, şahsiyet sahibi olabilmeyi...

Narin öğretmenin, öğrencilik yıllarında büyük bir şevkle "öncelikle doğu illerine gitmeliyim, oradaki çocukların bize ihtiyacı var" demesini, atamasının ilk yapıldığı şehir olan Mardin' deki zorlu süreçlerine rağmen hiçbir gün şikâyet etmemesini, şark süresi dolduğu halde öğretmen açığı olduğu için daha batıya tayini çıkmadığında bile "demek daha tam ulaşamamışız herkese" dediği günleri hiç unutamıyorum. Hele İlknur öğretmenin Van'daki ilk yılları hiç aklımdan gitmiyor. Uzun boylu, cılız, kısa saçlı arkadaşımızı çoğu zaman erkek zannederlerdi. İlk görev yeri Van oldu.

Öyle zorluklar çekti ki, kabullenilmedi, evi taşlandı. Gitmesi için zorlandı. Hepsine direnip ailesinin "geri dön, güvenliğin yok orada" demesine aldırış etmeden "bu çocukların bizim vereceğimiz eğitime ihtiyacı var" diyerek yıllarca direndi. Okulla evi arasındaki mesafe çok uzaktı ve o, her gün o yolu karlara bata çıka tamamlamaya gayret ediyordu. Bir gün aradığımda "Sanırım donuyorum. Yol uzun ve daha yarılayamadım. Dizlerime kadar kar ve parmak uçlarımı hissetmiyorum. Karla ovmak iyi geliyormuş, ben de şimdi onu yapıyorum" dediği gün nasıl da korkmuştum sesini bir daha duyamayacağım endişesi ile. Sevinç öğretmen, İstanbul' un en yeni semtlerinden birisine gelmişti. Ama İstanbul' un göbeğinde ana dilini konuşamayan çocuklara Türkçe eğitim vermeye çalışıyor, anlamaya çalışan çocukların ailelerine ulaştığında ise hiçbir şekilde iletişim kuramıyordu, öğretmensin her şeyi öğretirsin düşüncesiyle karşı karşıya kalmıştı. İşi zordu gerçekten. Bakıldığında diğerlerinden şanslıydı, en azından büyük şehirde idi, ama bir de ona sormalıydı iç dünyasını.... 

Tabii bahsettiğim insanlar zorluklarına rağmen şanslı olanlar. Çünkü mezun olur olmaz atanabildiler. Bir de yıllarca atanmayı bekleyen öğretmenler var ki durumları vahim. Bölüm mezunlarına ne demeli? Mezun olduktan sonra öğretmen olabilmek için çok yüksek ücretlerle formasyon alıyorlar ve genelde onlar da atanamıyorlar. Atanamayan öğretmen adayları dershanelere yöneldiklerinde ise ilk bir yıl stajyer olarak görüldükleri için üzerlerine ağır ders yükleri yükleniyor fakat bir maaş verilmiyor genelde. Başarılı bir şekilde bu bir yılı atlatırlarsa da bu sefer yoğun çalışma temposunun yanı sıra kaderleri bir öğrencinin iki dudağının arasına mahkûm ediliyor. Dershaneye gelen öğrenci tüm sorularına cevap arıyor. Bu anlamda dershaneciler ve özel okuldaki öğretmenler biraz daha bilgi yenileme ve bilginin peşine düşme zorunluluğu içinde. Şayet karşı tarafın soru işaretlerini ortadan kaldıramıyorlarsa çok tutunamıyorlar görevlerini yaptıkları okullarda. Çünkü devlet garantileri yok. Buna rağmen dershanelerin kapatılma girişimlerini pek anlayamıyorum aslında. Böyle güzel öğretim potansiyeli olan öğretmenler dershaneler kapatıldığında yeni bir çıkmazın içerisine sürüklenecekler gibi. Çünkü daha atama bekleyen binlerce öğretmen adayı var iken kapatılan kurumlardaki öğretmenlere de yeni görevlendirmeler nasıl yapılacak, büyük bir kaygı sorunu aslında…

Çocukken oyunlarda öğretmen mi olurlardı bilemiyorum ama böyle özel bir meslek grubu için seçilmiş özel insanlar olduklarından şüphem yok. Kolay gibi görünen meşakkatli bir yol öğretmenlik. Dimağı taze, bitmek bilmeyen bir merakla hayata hazırlanan bireyleri yetiştirmeye çalışmak, onlara insan olmayı öğretebilmek, onları yarınlara taşıyabilmeyi ilke edinebilmek...

Tüm öğrenciler, çocukları aslında. Bazısı zorla sevdirir kendisini. Mesafeli durduklarının sorunlarına bile içleri yanar gizliden. Aslında öyle geniş yüreklere sahip ki o insanlar, ne kadar kızsalar da hemen yumuşayıverirler o güzel yüzler karşısında.

Bugün "Öğretmenler Günü", bugün öğretmen olabilmeyi başarabilmiş, öğretmeyi, insan yetiştirmeyi ilke edinebilmişlerin günü. Her birey bir öğreten aslında. Çocuklarımızı emanet ettiğimiz, onları kollayan, onlarla mutluluklarını ve hüzünlerini paylaşan, onları hayata hazırlamakta büyük emeği olan öğretmenlerimiz iyiki varsınız. Sizler öğretmekten vazgeçmediğiniz sürece genç beyinler de yararlı işler yapma yolunda çizeceklerdir yollarını.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Narin 2014-11-24 12:56:18

canım arkadaşım ne güzel anlatmissin biz öğretmenleri emeğine ,eline ,diline sağlık .

Avatar
Mehmet 2014-11-24 16:35:43

gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenin eseridir .....umarım gelecekte öğretmenlerimiz dertsiz bir şekilde genç fidanları büyütmeye devam ederler .bu güzel günde bu güzel yazına teşekkürler emel acar

Avatar
ZEKERİYA CÖMERT 2014-12-03 16:09:50

çok şey borçlu olduğum öğretmenlerimin özlemi ve saygisi yeniden canlandi yüreğimde okuyunca tebrikler