Elda Ela  

Kadınlar zayıftır ama anneler kuvvetlidir! Ne kadar doğru bir söz... Minik kız çocuğu evlenene kadar hep narin, hep nazlı, hep çıtkırıldım olur, gel gör ki ne zaman evlenip anne olma yoluna girer, rahminde ne zaman ki bir canlının varlığını hissetmeye başlar, o zaman dünyası değişir.

Kendinden, yaşamını paylaştığı eşinden vazgeçer, canından yaratılmak üzere olan canlıya odaklar tüm düşüncelerini. Ne kadar bakımlı, ne kadar özgür ruhlu, ne kadar bencil olursa olsun hep o yüzünü, şeklini hayal edemediği varlıkla ilgili hayaller kurmaya başlar. Bir markete deterjan almaya girilir ancak çocuk bezi, çocuk şampuanı da eklenerek çıkılır küçük birey henüz yaşama merhaba dememişken. Kıyafet bakmaya çıkılır, el kol dolu dönülür eve, minik minik kıyafetler paketlerde çıkarılarak heyecanlı heyecanlı gösterilir eşe, anneanneye, sevdiklerine...

İçinde atan kalbi ve hareketleri hissettikçe sabırsızlanır anne adayı. Ara ara ölüm korkusu sarar tüm benliğini, ama ne zamanki mis kokulu, o yüzünü bile hayal edemediği canlıyı kucağına aldığının düşünü kurmaya başlar, tüm korkuları dağılıverir. Günler yaklaştıkça içindeki kıpırtıların azaldığını fark eder ve endişelenir, uyuyamaz, bir şeyler yolunda gitmiyor mudur acaba? Oysa artık içeride hareket alanı iyice kısıtlanmış olan melek, dışarıya çıkmak için sabırsızca beklemeye başlamıştır...

Ve beklenen gün gelir, sancılar başlar, çekilen acıların ardından minik beden annesinin kollarındadır artık. O güzel kokuyu içine çeker anne doya doya. Sancılar unutulmuş, yeni hayaller kurulmaya başlanmıştır o dakikadan itibaren.

Düne kadar çıtkırıldım olan, kıyılamayan kişi artık anadır ve gece uykusuz kalmalar, gündüz bile uyuyamamalar vız gelir artık ona. Gece saat başı, uykusunun en tatlı yerinde, tiz bir ağlama sesiyle uyandığında bile kucağına alır almaz meleğini, her yerine öpücük kondurup şükreder Allah'a böyle bir mucizeye sahip olduğu için. Acılarına katlanır, her anını not alır,  uykusuzluk vız gelir, sürekli kucakta taşınan bebiş nedeniyle bel fıtığı, kol kaslarında zedelenmeler vb... rahatsızlıklar da o minik melekten yadigar kalır bazı bünyelerde. Ama ANNE hiç şikayet etmez...

Yıllar hızla geçer, okula kayıt, müsamereler izlenirken süzülen gözyaşları, bu benim mi şimdi mantığının oluşturduğu gurur tablosu... derken üniversite, iş hayatı ve yuvadan uçup gitme zamanı...

Haftada bir gelmeye başlar gözünden sakındığı. Ee malum; ailesi ve kendisine ait bir yaşantısı vardır artık. Haftada bir yapılan ziyaretler, yerini iki günde bir aramalara bırakmıştır. İş, güç artmış vakit daralmıştır evladın hayatında. Bu yüzden anne-baba sadece telefonla aransa bile bilir ki kız/oğul bir tek anne babasına geçer nazı, bir tek onlar anlayışla karşılar bu durumu. "Gelemiyorum çünkü..." ile başlayan cümleleri hep "aman evladım, sen iyi ol da, sesini duyayım yeter" sözleriyle kesilir.
Oysa özlüyordur anne-baba gözlerinden sakınıp emek verdikleri canı. İnsan yaşlandıkça sürpriz ziyaretlere, sıcacık sohbetlere, gençler tarafından önemsenmeye daha çok ihtiyaç duyar, çünkü yalnız kaldıkça ve yetileri kısıtlandıkça ölüm korkusu sarar inceden inceye kişiyi. Ve kimse evladı varken, ona hasret göç etmek istemez bu dünyadan. Ne acıdır ki insan en çok onu, karşılık beklemeden sevenlerini üzer hep farkında olmadan. Belki de değer vermemesi gerekenleri daha çok pohpohlamak pahasına,hiçbir şekilde haklarını ödeyemeyecek olduğu ebeveynlerini ihmal eder...

Herşeyin mevki, para, eş-dost olduğunu zannederek ömrünü idame ettiren kişi, neden dara düştüğünde bir tek anne-babasına sığınma gereği duyar, niçin her anını paylaştığı diğer insanlar yeterli gelmez ona?

Bugün bir program izledim ve gözyaşlarıma hakim olamadım. Yaşlı, iki büklüm bir teyze evladı olduğu halde ne kadar yalnız olduğunu öyle hissettirmiş ki röportajda,"Allahın izniyle ölüm gelip alacak artık, her gece yatıyom ölüm gelir diye, kalkıyom bakıyom ki ölüm hala yok, gelmemiş. Birşeyleri, birilerini beklemek öyle zor ki..." diyor, cümle bittiğinde gözlerinde beliren o ifade, insanım diyen herkesin tüylerini diken diken eder eminim.

Yalnız geldik, yalnız öleceğiz deniliyor. Acı, ama, gerçek diyenler var, fakat aileniz varken, anne-babanız o kadar emek vermişken, yaşamlarını size odaklı yaşamaya çalışmışken, eksiklikleri hiçbir zaman dolmayacakken, niçin sağlıklarında yanlarında olmayasınız ki?
Her canlı yalnız kalmaktan korkar, ben korkmam diyen bile. Bu yüzden bize düşen; konu anne-babalarımıza geldiğinde modern yaşamın yoğunluk bahanelerini bir tarafa bırakıp onları daha fazla önemsemek sanırım. Tek bir gülüşünüzün, yarım saatlik ziyaretlerinizin bile ne kadar etkili olacağını tahmin edemezsiniz. Onların gözü hep kapıda, sizin yapacağınız sürprize muhtaçlar çünkü.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.