Bir Damla Kan Bir Damla Petrol!

Bardız, Sarıkamış tarihi romanımızın ilk cümlesi ‘Bir damla kan bir damla petrol!’ (W.C.) diye başlıyordu. Son iki yüzyıldır kan ve gözyaşıyla yoğrulan bir dünyada yaşıyoruz. Bunun baş müsebbibi 19. yüzyılın süper gücü olan İngilizler ve başkahramansa İngiliz Krallarıdır!..

Bildiğiniz gibi bugün İngiliz Kraliçesi II. Elizabeth’in ölüm merasimi var. Her ölüye olduğu gibi bu ölüme de saygıyla yaklaşıyoruz. Ancak bazı ölümler vardır ki bir taraf yas tutarken, bir taraf da bayram eder adeta. Bu da öyle olmuştur…

II. Elizabeth tahta geçtikten sonra da İngiliz kraliyet ailesinin dünya siyasetine yön vermiştir. Yani modern dünya da tam 14 ülkeyi kendine bağlayarak ‘Birleşik Krallık ve İngiliz Dominyonları Kraliçesi’ olarak hayatını sürdürürken, tıpkı babası ve dedeleri gibi, yine o da dünyayı dizayn etmeye ve sömürü düzenine devam etmiştir.
Dolayısıyla ‘İngiliz aklı’ dün ne ise bugünde aynıdır, yarını bilemeyiz, Allahu alem…
Bize düşen, gündeme dair bugünü yarına not düşmektir.  
Çünkü gelecek geçmişin üzerine inşa edilir ve tarihine sahip çıkan toplumlar çınar ağaçları kadar köklüdürler, çıkamayanlar ise köksüz ağaçlar gibi devrilirler. Misyonuzmuz bu olmalıdır…
Türk Milleti olarak bu topraklara adım atalı bin yıldan fazla olmuştur. (Bir sonraki makalemizde Malazgirt öncesini de ispatlayacağız inşallah...) Altı yüzyıl süren üç kıtadaki hakimiyetimiz hep ecdadımızın temel prensibi olarak hak, adalet ve huzur olmuştur. Ne zaman ki İngilizler önümüzü kesmek için suları bulandırmış, ondan sonra suyun akışı değişerek, hem Osmanlıyı o kirli bulanık sularda boğmuş hem de Ortadoğu’yu kan gölüne çevirerek dünyaya huzursuzluğu hakim kılmışlardır.
Biliyor musunuz;

- Sarıkamış Harekatı’nı İngilizlerin yüzünden kaybettik; 1914’de Osmanlı’nın parasını peşin ödediği 3 askeri gemiye el koyarak Sarıkamış Harekatı’na giden yolu tıkayıp bizi Almanlara mahkum ederek Rusların önünü açtılar… Bardız’ı okuyanlar bunu net anlayacaktır…

- Peşinden 1915’de Çanakkale Boğazı’nı işgal ederek, yapılan çarpışmada yaklaşık 250 bin Türk evladının şehit etmişlerdir...

- 13 Kas 1918’de İstanbul’u işgal eden İngilizler, tam 5 yıl Osmanlı’nın tepesine çökerek halka zulmetmişlerdir.

- 1294’te İngilizler Irak sınırında anlaşmazlık çıkartıp Lozan Anlaşması’yla da Musul-Kerkük, Süleymaniye 1926 yılında İngilizlere bırakılmak zorunda kalınmıştır.

- Halifeliğin kaldırılmasını siyasi olarak dayatan İngilizler, Lozan Antlaşması’nı tam bir yıl bekledikten sonra Hilafetin kalkmasıyla imzalamışlardır. Böylece İslam dünyasını başsız bırakmışlardır...

- Lozan anlaşmasındaki İngilizlerin siyasi baskılarıyla; Türk devletinin Mısır, Libya ve Sudan üzerindeki bütün haklarından vazgeçirmişlerdir..
Ha birde o kaybettiğimiz Süveş Kanalı'nın bugünlü gelirini düşünün!...

- Yine bu anlaşmada İngilizler yaptıkları baskısı ile Yunanlıların, Türkiye’ye ödemesi gereken tazminattan vazgeçirmişlerdir…
Yetmedi Ege’deki bazı adaları ihtilaflı bırakarak yüzyıllar boyu Türklerin başına Yunanlıları bir bela olarak sarmışlardır…

...

"Eee, bunları biliyorduk" diyenler! Bizden hatırlatması, çünkü tarih tekerrürden ibarettir....

Yani makalemizin başında da belirttiğimiz gibi, İngilizlerin Sanayi Devrimiyle başlayan kaşifler adı altındaki dünyayı işgali ve ardından da petrolün keşfiyle kurulan sömürü düzeniyle, Ortadoğu başta olmak üzere dünyadaki birçok imparatorluğu parçalayarak kendi krallığını korumuşlardır. Bununla da yetinmeyerek parçaladığı ülkelerin bir kısmını kendine direk bağlayıp bir kısmını da dolaylı yoldan siyasi iktidarları başa getirerek adeta bir vampir gibi milletlerin petrolünü, madenini, kıymete dair ne varsa kan içer gibi hortumlayıp geride fakir insanlar ve huzursuz topraklar bırakmışlardır.

Dünyayı yöneten ‘İngiliz aklı’ denen derin devletine dikkat; 1900’lü yılların başında kurulan Tavistock Enstitüsü’ne, Cahtham House, Sandhurs Kraliyet Akademisi ve Rothschild Vakıfları gibi kuruluşları internetten araştırın ve okuyun…

Bize yaptıkları böyle idi, ya diğer milletlere yaptıkları! Afrika başta olmak üzere…
Bunu da bir örnekle makalemizi bitirelim:

Ünlü senarist ve yazar Sembène, 1997 yılında ‘İngiliz Kraliyet Ailesi Özel Onur Ödülü‘ne layık görüldü. 74 yaşındaki yazar, törene katıldı, kürsüden Kraliçe II. Elizabeth’in yüzüne karşı, dünyayı şok eden şu konuşmayı yaptı ve ödülü almadan salonu terk etti:
“İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise; bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı…
İngilizlerin dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı. Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler.
İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı. İngilizlerin kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlatlarımızı savaşçı yaptı. Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar...
Hastalıklar yaydılar.
Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf yaptılar. Atalarımızı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler. O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri, insan etinin üzerine inşa ettiler…
Kendilerini temizlemek içinse sanatçılarına fikir adamlarına, "sadece kendilerini kapsayan insan tariflerini" yaptırdılar.
Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı (petrol) için bizleri öldürdüler. Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler…
Her gelen gemiden kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı. İlk gelenler zulüm ettiler, arkadan gelen arkadaşları zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenler de aynı sistemle hala işgale devam etmekteler…

Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz
Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz
Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi reddediyoruz
Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz
Özgürlüğümüzü ilan ediyor, Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz
Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı, Felsefe adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını, Hukuk adına yaptığınız bütün şovenistliklerinizi ve sanat diye dayattığınız bütün estetik öğretilerinizi Afrika topraklarından silene kadar Afrika sizinle savaşacaktır
Siz kabul etmeseniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir batılı kadar onurludur
İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur!”

Bir not: Sembene 1923’de doğdu, 2007’de öldü. Sadece bir tepki, bir protesto eylemi, onu olduğundan daha ünlü ve çok daha özel bir sanatçı yapmıştır.

Sonuç olarak tıpkı yazar dostumuz Sembene gibi biz de gerçekleri gözler önüne sermeye çalışıyoruz. Batılı siyonistlere, emperyalistlere kafa tutacak, milletlerin üzerindeki ölü toprağını silkecek, özgüven sahibi, onurlu daha çok insanlara ihtiyaç vardır... Okuyun! Ve okuyun...yazarmehmetballi@gmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.