Söyleyecek bir çift sözünüz yok mu?

İfade özgürlüğü: Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde ilan edilen, birçok ülke tarafından kabul edilen bir haktır. Her insan düşüncesini özgürce beyan etmekte serbesttir. Kısıtlanamaz. Engellenemez. 

Peki bu evrensel ilke hakkında Anayasa Mahkemesi diyor:

MADDE 26. – Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.

Demekki; düşünce özgürlüğü, sadece iktidar yanlılarının ya da AKP'yi yönetenlerin hoşlarına giden sözlerin yazılmasıyla veya seslendirilmesiyle olmuyormuş. 

Aksine asıl ifade özgürlüğü, eleştirel fikirlerin yazılması, çizilmesi seslendirilmesiyle hayata geçiyormuş. Eleştirinin hedefinde iktidarı elinde tutanlar da olabilir, farklı muhalefet grupları da. 

Şimdi geriye dönüp bakınca Erdoğan ve ekibinin iktidara yürüdüğü dönemde, Türkiye'de düşünce ve ifade hürriyetinin, çok sessiliğin sonuna kadar kullandığı yıllar geldi aklıma. 
Bugün en küçük aykırı söze tahammül edemeyenlerin sık sık dillendirdiği demokratik ilkeler, defalarca açıkladıkları demokrasi paketleri birer okul piyesine dönüşüyor kısacık politik tarihin karanlık koridorlarında.

AKP'nin iktidar gücünü arkasına alanlar, mübarek Ramazan günleri boyunca hem islami değerlere, hem de yıllardır AKP'nin savuna geldiği politikalara en büyük kötülüğü yaptığını söylemeye gerek yok. 

Üstelik bu vahim gidişata 'Zımmen' ya da siyaseten destek veren AKP'nin üst düzey yöneticileri 'Bu kadarı da fazla' dediği günlerde, inanç üzerinden üretilen siyaset anlayışı artık iflasın eşiğine geldi.


Ölüm ve tecavüz tehditleri, ulusal kanallarda, sosyal medyada sistematik olarak hızla yükseldi. Küçük yaşta kız çocuklarının evlendirilmesine aracılık eden islamcı yayın organlarına tepki gösterenlere yönelik linç kampayalarına tanık olduk.
 
Pervasızlıkta gelinen durum "Gestapo" uygulamalarını ve yöntemlerini hatırlatıyor. Üstelik bu vahim gelişmelere meşruiyet kazandırmaya çalışan devletin önemli kurumları ve yöneticileri var. 

RTÜK'ün başındaki adamın "50 kişiyi götürürüz" diyen zavallı kadıncağıza teşekkür etmesi tek kelimeyle utanç verici. Aynı kurum, Halk TV, Fox TV, TELE 1, KRT ve Cem TV gibi kanallara ceza yağdırırken gösterdiği cömertliği, iktidarı cansiperane savunana yayıncı kuruluşlara gelince sadece yutkunuyor, ya da teşekkür ediyor. Acınılası bir durum. 


Sosyal medya ise bu ülke adına utanç verici ucuz tiplerin kahraman ilan edildiği yer haline geldi. Düşünce ve ifade hürriyetini ölüm, tecavüz ve toplu katliam tehditleriyle doya doya kullanan troller, troliçeler sanki otomatik modda çalışıyor. 

Hedeflerindeki kişiye iftira dolu sözlerle hakaret, öldürme, içeri aldırma, ayaklarına sıkarız tehditleri ile demokrasinin verdiği tüm imkanları sonuna kadar kullanırken savcılarımız bu kişiler hakkında çoğunlukla işlem yapma gereği duymuyor. 

Örneğin gazeteciler, Ayşenur Aslan, Fatih Portakal, Nevşin Mengü, İsmail Küçükkaya, İsmail Saymaz, Özlem Gürses ile sinema oyuncusu Berna Laçin'i tehdit eden hakaretler yağdıran kişiler hakkında nasıl bir işlem yapıldığını çok merak ediyorum? 

AKP iktidarına yönelik eleştirileri mercek altına alan, kelimeler arasında değil artık hecelerde, hatta cümle yapısı içinde akrostislerde bile uydurulabilecek suç unsuru arayanlar, açıkca ölümle tecavüzle tehditler savuran meczuplara karşı üç maymunu oynuyor.

Küfürler, hakaretler, tehditler ve şantajlara göz yuman savcılar, adli kurumlar için söyleyecek söz bulmakta zorlanıyorum. Sadece yutkunuyorum.

Çünkü biliyorum ki en küçük eleştiri koronalı, karantinalı günlerde çetrefilli adliye yolculuklarının başlangıcı olacaktır. 

Zaten istenen, murad edilen bu korkunun hakim olması değil mi?

Komşuluk kontenjanından "Elli kişilik liste"ye girmesek bile, "Boğazın suları serindir" biliyorum. 

Yandaşlarına yeşil noktalı sosyal medya hesabı dağıtan, sosyal medyayı resmi parti görüşüne uygun trollerle donatmaya soyunanlar, şiddet ve ayrımcılık dilinin geldiği boyutu "Safları sıklaştırma" olarak değerlendirdiriliyor.

Küfür ve hakaret dolu mesajları yeşil noktalarıyla donatanların ölüm tehditlerini aşıp katliam ve tecavüz söylemleriyle kirlettiği siyaset dili, yakın gelecekte utanç dolu günler olarak anılacak. Bu anıların içinde yer isimlerin yeni dönemde yeni iktidarların güçlü çekimine hangi sıfatla dümen kıracağını çok merak ediyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.