Öncelikle altını çizerek şu hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum: İçinde bulunduğumuz Edirne'den Ardahan'a kadar uzanan vatan parçası Türkiye, bulunduğu konum itibariyle; ülke bütünlüğü, ülke güvenliği noktasında her zaman sıkıntı yaşayabilecek, geleceği her dönemde tehdit altında olabilecek bir ülkedir.  Biraz daha yumuşatmak gerekirse, Türkiye'nin "küresel güç" veya "bölgesel güç" olma yolunda sırat köprüsü misali çok ciddi bir geçiş süreci yaşadığını bilmemiz ve gelişen olayları da buna göre yorumlamamız gerekir.

Stratejik bakımdan çok önemli bir coğrafi konuma sahip olan Türkiye'nin bir başka önemli özelliği ise dünya üzerindeki Türk Devlet ve Topluluklarının her bakımdan "sigortası" konumunda olmasıdır. Bir başka önemli nokta ise "değerler" ve "gelenekler"le birlikte yaşatılan "demokratik ve modern İslam" anlayışının tek temsilcisi yine Türkiye'dir.

İşte bu üç temel özelliklerinden  dolayıdır ki, ülkemiz tarihin her döneminde uluslararası güçlerin özel ilgisine maruz kalmıştır.

Mete Han'dan, Attila'dan, Saltuk Buğra Han'dan, Ertuğrul Gazi'den, Kanuni Sultan Süleyman'dan bu yana uygulanagelen "milli politikalar"ın özellikle Tanzimat sonrası başlayan "batı hayranlığı" neticesinde zaman içerisinde maalesef rafa kaldırılmasından sonra ortaya çıkan "teslimiyetçi politikalar" veya "nemelazımcı siyaset anlayışı" nedeniyle, içinde bulunduğumuz coğrafyamız sürekli "kuşatılma" altında tutulmuştur.

Gelinen noktada ne Balkanlar'da, ne Kafkaslar'da, ne Orta Asya'da ne de Ortadoğu'da Osmanlı'nın (Türkiye'nin) Tanzimat dönemine kadar var olan "caydırıcılık rolü" işlerliğini kaybetmiştir. Ülkemiz ekonomiden siyasete hemen her alanda pasifize edilmek istenmiş ve bunda da maalesef başarılı olunmuş; Osmanlı çökmüş, yerine, toprakları budanan, Batı'nın tesiri altında, küçük bir Türkiye'nin doğuşuna izin verilmiştir.

Cumhuriyet'in doğuşuyla birlikte Atatürk sonrası ise Türkiye, kurtuluş savaşında olduğu gibi tekrar kuşatılmıştır. Ama bu defa "kuşatılmak"tan kastedilen askeri bir kuşatma değildir;  bundan da tehlikeli olan "beyin kuşatması " operasyonu hızlı bir şekilde gözlerimizin önünde uygulanmaktadır. Bu "sinsi kuşatma"; Ortadoğu Projesi, Büyük Ortadoğu Projesi, Avrasya Projesi, Arap Baharı, Turuncu Devrim, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesi.....ve sair gibi çeşitli adlarla devam etmektedir.

Önemli olan; emperyalist niyet besleyen, sömürgeci zihiniyete sahip "küresel güçler"in kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye'ye yönelik sinsi kuşatmanın farkında ve şuurunda milli ve akılcı bir duruş sergilemektir... Bu noktada şüphesiz birçok değerlendirme, yöntem, usul, öneri ve çözüm üretilmiş ve üretilmeye de devam edecektir.

Ancak şu husus bilinmelidir ki, milli ve akılcı bir duruş sergilemek demek; öze dönmek, geçnişten geleceğe uzanan yolda değerlere sahip çıkmak ve "Türk Dünyası Coğrafyası"nda zengin yeraltı ve yerüstü kaynakların kullanılması, ortak çıkarların belirlenmesi noktasında asgari müştereklerde birlikte hareket etmek, birlikte düşünmek ve en azından birlikte istişare yapmak demektir...

"Aksakallar Grubu" bunun bir adımıdır. "TÜRKSOY" oluşumu istişarenin diğer bir adımıdır. Türk Devlet Başkanları'nın her yıl bir araya gelmeleri istişare açısından, beraberlik görüntüsü bakımından bir ihtiyaçtır...

Aynı zamanda Dil'de, İş'de, Fikir'de bir olmanın anlamı olan bu hakikat, Türk dünyası coğrafyasında yapılacak kısa bir gezintiden de anlaşılacaktır...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.