Türkiye oldukça önemli bir seçim dönemecinde.


Yazılanları , söylenenleri takip ettikçe endişelerim durmadan katlanıyor.

AKP’nin değişik kanatları değişik ifadeler kullanarak %40 almış bir birinci partiden , seçimi kazanmış bir partiden söz ederken. Diğer partiler de ise  nasıl AKP ile koalisyon yaparız senaryoları ve seçim öncesi Erdoğan’ı yargı önüne getirip tutuklatma çığlıkları atanların nasıl değme dansözlere taş çıkartırcasına  memleketi hükümetsiz bırakmama senaryoları anlattıklarını okuyor duyuyorum.
Sanırım herkes  unutmakta ve göz ardı etmektedir ki Bir taraftan %40 almış bir AKP varken diğer tarafta da %60 almış 3 parti var. Halk yönetimi resmen bu üç partiye teslim etmiş. %40 almış ve yeter denilen bir AKP’ye değil.

Kim ki bu üç partinin ülke menfaatlerini göz ardı etmeksizin bir araya gelemeyeceğini savunursa ve partilerin kendileri de bir araya gelip ortak olabilmek için neler yapmaları gerektiğini gayet iyi biliyorken bunu ellerinin tersi ile itip halkın istemediği bir %40 ile birleşmeye giderse sanırım çok etik olmaz.

Evet kim hangi etiğe dikkat ediyor ki dersek beğenilmeyen AKP yönetiminden farkı kalmayıverir.

Seçim olduğunda aklıma hep gelen eski bir Akseki fıkrası gelir .

Rahmetli  Dünya tatlısı Akseki’nin MARLA köyü eşrafından aynı zamanda da Tahtakaleli SADIK BARDAKÇI anlatmıştı. Her zaman da kendisini ve  içinde sonsuz dersler olan fıkralarını anmadan edemem.

Seçim ile ilgili fıkra ise şöyle:

Kasabanın  veya isterseniz Şehrin birinde belediye seçimlerinde  yeni yetme bir genç aday olmuş ve halkın da sevgisini kazanarak iyi hitabet sanatı ile , din’i bütün kişiliği ve namazı niyazı ile halkın gönlünü çelmiş 4 yıllığına  şehri yönetme ehliyetini eline alıvermişti.

Aradan geçen 4 yıl Belediye reisi için oldukça verimli geçmiş , arada evlenmiş Kasabanın girişinde 1000 odalı olmazsa da oldukça haşmetli bir konak yaptırmıştı. Kapıda korumalar ve uzun kuyruklu bir makam arabası kondurmayı da ihmal etmemişti.

Zenginliği halkın gözüne batarken halkın da kendisine karşı olan husumeti de günden güne artar olmuştu. Sebebi ise sadece  nasıl  zenginleştiğinin bilinmesi olmayıp her iş yapılması gerektiğinde halktan tahsil edilen şerefiye, harç, haraç, rüşvet ve bilumum isimler altında tahsil edilen usullü veya usulsüz vergiler paralar idi.

Şehir veya Kasaba her ne ise esnafı aralarında gece gündüz bu adamdan nasıl kurtuluruz diye konuşur olmuşlar, yüksek sesle konuşamıyorlar, açık ortamlarda sadece Reis geçtiğinde alkışlıyorlar sevimli gülücüklerini de eksik etmiyorlarmış. Etmiyorlarmış ama fazladan ödedikleri ve ceplerinden düşen paraların acısını da kalplerinde hisseder olmuşlar.

Dayanamayan esnaf bu kez gayet ciddi bir karar ile. Ne korkuyoruz yahu ne olacak ki bu adamı biz seçtiğimiz gibi yerinden de almasını biliriz demişler. Gelin varalım makamına bak arkadaş  bu seçimlerde hiç heveslenme biz seni seçmeyeceğiz diyelim ve adamı seçmeyelim deyip kararlılıkla yanlarına varmışlar.

Eh siyaset bu daima birileri bu kararı, haberi uçuruvermişler Başkan’a. Başkan hazırlığını yapmış ve en sevimli  yüzü ile esnaf topluluğunu kapılarda karşılamış. Buyurun ağalar, hoş geldiniz sefalar getirdiniz diyerek emrindekilere soğuk köpüklü ayranlar ikram etmiş (Valla canım çekti yaşı tutanlar bilir herhalde  Yandım Çavuş ayranı vardı bir zamanlar) işte onun gibi bir ayrandı ikram edilen.

Esnaf hiç dellenme demiş Başkana buraya hayr için değil Şer için geldik seni seçmemeye karar verdik demeye geldik demişler. Ve makamına davet edip gelin bu nazik konuyu orada konuşalım demiş.

İnsanlar çaresiz Başkanı takip edip ihtişamlı Belediye Sarayına ve makam odasına duhul etmişler.

Başkan herkesi deri koltuklara oturtmuş ve saygı gösterisi ile ayakta konuşmaya devam etmiş.

Ağalar karar yüce halkımızındır. Kuşkusuz karar vermişseniz benim yapabileceğim çok fazla bir şey yok, kaldı ki hakikatten de haklısınız. Ben biraz ileri gittim ve sizi fazla yoldum. Çok acıttım. Derken makam koltuğunun hemen arkasında duram bir perdeyi açıp yerde duran neredeyse her biri  12 yaşında çocuk boyunda ve benim göbeğimden de geniş iki adet küp olduğunu göstermiş.

Küplerin üzerindeki tülbent’i kaldırdığında da küplerin ağzına kadar sarı altın liralar ile dolu olduğunu gösterince herkes bir ağızdan OOOO demeden edememişler.

Başkan, bakın bu küp ağzına kadar dolu  ve siz doldurdunuz. İkincisinin dolmasına da iki parmak kaldı .

Doldurduğunuzda bütün dertler bitecek ve rahat edeceksiniz. Yani şimdi siz karar verin ve düşünün.

Benim yerine seçeceğiniz  p..zemenk iki boş küp ile gelecek bir de onları doldurmaya başlayacaksınız.

O kasabaya kimi seçtiler ben bilmiyorum. Ama sanki bütün seçimlerden alınacak dersler var gibi geliyor bana....
 


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.