Ben şimdi sinirimden hiç üşenmeden oturup aklıma geleni yazı vericem size. Beş yaşımı yazıp pat diye on sekizime geçip tekrar dokuzuma inebilirim. Vurgulamak istediğim yaşıma değil başıma gelenler.

-Manisa Akhisar arası kısa bir mesafedir. İlkokul birinci ya da ikinci sınıftaydım. Otobüse bindik ecüş bücüş doluca, kalabalık ailece. Büyükler önlerde yer bulmuştu. Arka koltuklarda boş olunca biz çocuklara oyun alanı hazırdı.  Hopluyor, zıplıyor, tepiniyorduk boş koltuklarda. Su dağıtan abi geldi su ister misiniz çocuklar dedi. Oh kana kana içtik sularımızı. Sonra o abi yanıma oturdu. Ve beni sevmeye başladı. Ama sevme şekli beni korkutmuştu sanki, kalkmak istedim. Ancak beni omuzlarımdan bastırarak tekrar oturttu. İyice korkmuştum ve annee diye seslenince hemen yanımdan kalkıp yol vermişti.

-Bir sabah okul yolunda yürüyorum. Orta öğrenim birinci sınıf. Hava feci soğuk. Biraz geç de kalmıştım derse. Mahalle araları daracık sokaklar ve yıkılmak üzere olan evlerin içinden geçiyorum. Karşıdan uzun paltolu bir adam geliyor. Çok üşümüş herhalde diyorum çünkü iki eliyle de sarmış kendi bedenini. Ne sağ ne sol sanki üstüme üstüme gelir gibi. O kadar yaklaştı ki ve pat diye önümde iki eliyle paltosunu açıverdi. Çırıl çıplak ve ben şok tabi. Okula girdim. Betim benzim atmış. Hoca henüz derse gelmemiş. Baktım birkaç arkadaşımın da renkleri yok. Herkes bi garip. Meğer paltolu izlenme rekoru kırmış.

-Isparta’nın Eğridir’i…Kale gibi surlar gibi bi şiler var. Yine baya bi minikiz. Sanırsam daha okula bile gitmiyoruz. Surların orada çeşme var ve ablamla su doldurmaya gidiyoruz. Elimizde kovalar çeşmeye vardık ki ne görelim? Adamın biri fermuarını açmış elinde bişey garip garip hızlı el hareketleri yapıyor. Yine garip bir korku sarıyor içimi ve hızlıca kaçıyoruz.

-Orta öğrenim ve okul pikniği. Sınıflar ayrı ayrı toplandı hocalarıyla birlikte ve büyük bir piknik alanına gittik. Bir üst sınıflar alt sınıflar karman çormanız. Yiyoruz, içiyoruz, oyunlar oynuyoruz ve derken ıslatma oyunu oluşuyor. Herkes elindeki suyla seçilen kişiyi ıslatmaya çalışıyor. Ve kahretsin ben seçiliyorum. Arı gibi herkes kızlı erkekli başıma üşüşüyor ve beni ıslatmaya çalışıyorlardı. O kadar çok su geliyordu ki yüzüme, istesem de gözlerimi açamıyordum. Üstüme o kadar çullandılar ki, nefes alamıyordum neredeyse. Ve o kargaşada kime ait olduğunu keşfedemediğim eller yine garip bi şekilde utandığım bölgelere dokunmaya çalışıyor. Ve zor kurtuluyorum o çemberin içinden.

-İlkokula geri döneyim. İkinci sınıfa geçtim. Teyzemle bizim evimizin arasında dört beş mahalle var. Fakat son mahallede, bizden çok büyük ama biraz zihinsel engelli biri var. Demek ki bizi bu konu da tembihlemişler ki o mahalleye girince,  nefesimizi tutup son sürat bitiriyoruz sokağı. Bir gün hava hafif kararmaya yüz tutmuştu. Baktım ortalıklarda görünmüyor Ohh demiştim ki,  sokağın başlarındayken çıkıverdi kapıdan. Bir o,  bir ben varız sokakta. Allahım altıma yapıcam. Yavaş yavaş o da bana doğru yürümeye başladı. O kadar yakınlaşmıştı ki, aniden elini daha çıkmamış olan göğsümün üzerine götürdü. Öyle bir koşmaya başladım ki, soluğumu en son teyzemin  kapısında aldığımı hatırlıyorum.

Bu yazdıklarım şimdi nedir yaaa…Bu kadar şeyi yaşayan bir çocuğun içinde ki travmaları, korkuları, yıkılan güveni kim bana nasıl açıklayabilir ki! İleride hayatımı etkileyebilecek deformasyonun hesabını kim nasıl verebilir. Ve bunlara sebep olmaya kimin hakkı olabilir. Böyle bir hak var mıdır?  

Kalabalık çarşılarda ki, okul sıralarında ki, otobüs ve minibüslerde ki, çaktırmadan gelen el tacizlerini yazmadım bile. Daha bir çok göz tacizi, dile gelen gelemeyen…başka şeylerde yazmak isterdim ama şu an gündem de kafi derecede duyuyoruz zaten. Yani fazlasıyla insanlığımızdan utanıyor olmalıyız. Ben buradan şu an özgürce yazabiliyorum ama o yaşlarda öyle olmuyor.

Korkuyorsunuz. Biri sizi tehdit etmese de olayın normal olmayan bi şey olduğunu, garip bi şey olduğunu düşünüp size kızmasınlar diye korkuyorsunuz. Ses edemediğiniz anlar oluyor. Ve düşünün ki, ses edemeyen bir sürü de insan var. O zaman da vardı. Hala var. Nasıl bir kadın düşmanlığıdır bu. Nasıl bir hücre bilgisidir yaa. Ben kırkbeş yaşıma geldim belki ilk tacizi beş yaşında yaşadım.

Kırkyıl yahu…kırkyıl. Bir arpa yol almaz mı bu şey ettimini nefsimiz. Ahlakımız, dürtümüz. Aç gözlülüğümüz. Sapkınlıklarımız.

Kadın demediniz, genç kız demediniz, nene demediniz, deli demediniz, parmak kadar bebe demediniz hak gördünüz. Biz yetmedik tavuk demediniz, kedi demediniz eşek demediniz  eeyyy beyni iki bacak arasına kaçan yaratıklar. Hak gördünüz kendinizde, dokunmayı, taciz etmeyi, tecavüz etmeyi, dövmeyi, küfür etmeyi, iftira etmeyi ve sonunda öldürmeyi. Bi yerlere kaçırıp gönlünüzce rahatlayıp, vahşice öldürmeyi.
Şimdi düşünüyorum da biz kadınlar meğer şans eseri mi yaşıyormuşuz? Koskoca ülkede yaşadığımız şehir, yaşadığımız ev ve aileler kaçımız için şans olabilmiştir. Şu yazdıklarımdan bir tanesi bile bir kadının tüm bir geleceğini olumsuz etkileyebilecek alt yapıya sahip olabilir. İnsanlara olan güven sorunundan tutunda, kocasını nasıl gördüğüne, cinselliğe nasıl baktığına kadar birçok psikolojik soruna kapı açabilir. Sonra biz bu kadınlardan sağlıklı çocuk büyütmelerini, kocalarına ilgili olmalarını,  sonra biz bu adamlardan sağlıklı baba olmalarını bekliycez öyle mi? Hep birden avcumuzu açıp yalayalım. Geldiğimiz nokta budur işte. Ne neticeye ne de oporospu olmuş Hatice ye bakalım artık. Biz nereye gidiyoruz.  Bu ahlak nereye gidiyor. İnsan haklarıymış, kedi köpek haklarıymış kandırmayalım artık kendimizi. Cehennemin ortasında bombaların patladığı, patır patır insanların öldüğü, öldürüldüğü, sivil halkların yerlerinden yurtlarından edildiği, aç susuz sürüldüğü şu can pazarında, tecavüzleri, tacizleri konuşmak, yaşamak, tanık olmak bence en büyük vahşet, en büyük cehennem olmalıdır.  
Diğerleri…

Ne aileden, ne okuldan, ne yaşadığı yerden şansı olamayanlar peki? Belki bu yazıyı okurken bile bir sürü çocuk tacize uğruyordur. Belki de birazdan yanınızdan geçen aracın içinde ki kadına tecavüz edilecektir. Artık benim bünyem kaldırmıyor sapkınlık olaylarını. Anladığımız dilde yazayım, sapıklıkları ne kulağım, gözüm, hücrelerim bile kaldırmıyor.  Utanç duygum tükendi. Kendimden, ülke insanımdan, insan olmaktan son derece utanıyorum. Sadece kızlarımız, kadınlarımız da değil artık. Parmak kadar erkek çocuklarımız bile ciddi tacizler yaşıyor. Tecavüze uğruyor. Yahu tavuk okuduk hep beraber tavuk, kedi okuduk. Belamızı okuduk. Nasıl bir hortlamadır bu. Sanki hamam böceklerini bi şeyin içine toplamışlar sonra da kapağını açmışlar gibi. Bir anda, bir sürü, hamam böceğinin istilası gibi bu olaylar. Nereden hortladılar. Nasıl hortladılar. Can derdine değil bilmem ne derdine düşmüş sanki bu ruhu bozuklar. Bizler kör müydük? Yok muyduk? Anlamadım ben bu nasıl bir patlamadır.

Hamile değilim. Ama nedense aylardır kusma hissi ile yaşıyorum. Haberleri duydukça fokurduyor, sohbetlere rastladıkça böğürüyorum içimden. Allah belamızı versin diyorum. Versin de bu dünyanın çektiği acı son bulsun diyorum. Toprak ana bile nasıl yok edeceğini bilemedi bizi. Dünyanın üzerine yapışmış mikroplar gibiyiz. Değil yedi dokuz, on beş şiddetinde sallansa bile bu dağlı denizli top yine de bizden zor kurtulur.
Sevgiyi yitirdik. Önce kendimizi sevmeyi yitirdik. Sonra başkalarını. Sonra üzerinde yaşadığımız toprağı. Varoluş amacımızı. Sevginin bittiği yerdeyiz artık. Sevgi bitince aç gözümüz büyür, tok gözümüz küçülür.  
Elbette bu satırlarda çoğunluk yazıyor. Elbette, kıyıda, köşede, uzakta, çölde illa ki birileri, mahalle aralarına sıkışmış illa ki birileri, sevgiyi taşıyan illa ki birileri kaldı inanıyorum. İnanıyoruz.
Çok uzaklara değil aslında, ilişkilerimize bakalım.

Bir ilişkinin gerçek amacı boşsa, yerini bir şeyler ya da birileriyle dolduruyoruz. Kendimizden kaçtığımızda, başkasını konuşuyoruz. Bir şeylere ya da birilerine özendiğimizde, bahaneler buluyoruz.
Sevgiyi gerçek anlamında taşımıyorsak, sevmeyi oynuyoruz.  Taa ki, yorulana kadar!

Havalimanındayım. Paris’e gidiyorum. Etrafıma bakıyorum,  kapkara kafalar, kapkara kıyafetler. Görmeye bile tahammülüm kalmamış. Zihinler karardı çünkü artık. Gerçekten karlara, bembeyaz karların içine gidip yaşamak istiyorum. Bu kadar mı hasret kalacaktık tertemiz duygulara. Hiç mi birimiz fark etmedi dünya saatinin durduğunu, ya da geriye doğru gitmeye başladığını? Hepimiz nasıl kör olduk? Hepimiz nasıl bir an da böyle uçurumun ucuna geldik.

Evet, bu güne kadar aşk okudunuz, meşk okudunuz benden. Cilve okudunuz. Eşinize harikalar yaratın okudunuz. Ama içimi hiç bi zaman okumadınız. Başıma gelen bu olayların benden neler alıp götürdüğünü okumadınız. Biz işin sadece ver coşkuyu kısmında buluştuk. Ama bu gerçekleri başına gelmiş biri olarak yazmak istedim. Belki ben şanslıydım. Daha ciddi boyutlara varan olaylar yaşamadım. Ama belki şu an sessiz kalan bir sürü yürek var. Dili olamayanların dili olmak istedim. Bu yazıyı okuduktan sonra, ah vah deyip, bunları yaşamadığım için şanslıymışım deyip bir süre sonra unutmayalım lütfen! Etrafınız da, aileniz de, yan komşularınız da belki de sesini duyuramayan bir sürü çaresiz olabilir.

Ben taciz, tecavüz ve şiddet olaylarının, kime yapılırsa yapılsın cezasız bırakılmasını istemiyorum.

Çünkü kimsenin böyle şeylere hakkı yoktur, olmamalıdır. Hafifleten sebebi bile yoktur bana göre.

Hepimize, güvenli ve huzurlu günler diliyorum.

Ha..bi de akıl sağlığı tabi.
 

 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.