Vakit iftara yakın. Yollar alışılmadık biçimde kalabalık. Şoför mahallinde onlarca sabırsız. Evlerine biran önce gitme aşkına birbirlerini yanlış sollayıp duruyorlar. Nihayet korktuğumuz oluyor.  Önümüzdeki üç dört araç birbirine giriyor. Kazazedeler arabalarından fırlayıp, en kötü cümlelerle kavgaya tutuşuyorlar. Ortada yaralı dahi olmadığına sevinirken, acı acı düşünmeden de edemiyoruz. İnsanı orucun ebedi manasından uzaklaştıran bu acelecilik, bu seviyesizlık niye ki? Kendimizi olumlu yönde ne zaman değiştireceğiz? Ne zaman birbirimize müslümanca, medenice davranacağız?

Aslında bu kendimizi değiştirme fikri yüreğime Yusuf İslam’ın bir hediyesidir. Geçmişteki bir Konya ziyaretinde, Rabb’imin en güzel ayetlerinden birinin üzerinde ısrarla durarak, bu ilahi tavsiyeyi adeta gönlüme nakşetmişti. İzninizle anlatayım.

* * * * *

Yusuf İslam… O yıllarca gitarıyla milyonlarca hayranının gönlüne taht kurmuş bir sanatçı. Birgün İslam’ı kendine din olarak seçti. Batı medyası bu haberi; “Müziği bıraktı, Tanrı’ya yöneldi.” sözleriyle dünyaya duyurdu. Müslümanlar için asrın İbrahim Ethem’i. Çünkü tıpkı Sultan İbrahim gibi ününün zirvesindeyken dünya saltanatını bir anda terk edip, sadeliğe rücu etmiş; Yunus hangi zihniyetle dağları aştıysa, yollara düşmüş biri.

Tüm sevenleri şahitiz ki, sevgili dost Yusuf Bey, yılarca ülkeden ülkeye dolaştı. Kıtalar arası uzun yolculuklara katlandı. Sadece dünya insanlarına yeni seçtiği dinin güzelliklerini anlatabilmek için. Yolu birgün Konya’ya da düştüğünde, onu dinlemek için Fuar Meydanı’na koşturduk.

            Şehrimize (doksanlı yılların sonunda), bir radyoevinin daveti üzerine konferans vermeye gelmişti. Gündüz yoğun programı nedeniyle, görüşmemiz mümkün olmayınca, onu ağırlama vazifesini üzerine alan erkek kardeşim müjdeyi vermişdi.  Akşam az sayıda sevenleri arasında onu yakından tanıma fırsatı bulabilecektik. Ama bir şekilde misafirimizin nerede olduğunu keşfeden pek çok insan davet edildiğimiz salonu hınca hınç doldurmuştu. Yusuf İslam kapıda göründüğünde, Konya’lılar ona daha yaklaşabilmek arzusuyla, ayağa fırlayıp ön taraflara doğru heyecanla yığılmaya başladılar. Bir gürültü, bir karışıklık ki, dayanılmaz. Halbuki yeryüzünü diyar diyar dolaşarak, hayranlarını ilahi aşkın güzelliklerine davet eden soylu bir yüreği, ani kargaşaya sebeb olarak, şaşkına düşürmeye ne gerek vardı? O derbederlik belirtisi karşılama esnasında dikkat ettim. Yusuf İslam son derece itidalli ve mütevazi görünüyordu. Fakat yüzünde şahit olduğum huzursuzluk, taşkınlığın her türlüsünden hoşlanmadığı izlenimini veriyordu. Bu huzursuzluğunu da, duru bir İngilizceyle ifadeye çalıştığı ilk sözlerinde teyid etti. Aslında tenhalıkları yeğlediğini, ama bir tebliğ metodu olarak gördüğü bu konferanslar için şehir şehir dolaşmak zorunda kaldığını anlatırken; işini kolaylaştıracak nezaketi çevresinden rica eder gibiydi. Sık sık aynı ayetin ışığında tekrar ediyordu bir cümleyi. “Siz kendinizi değiştirmedikçe, Allah da size yardım etmez. “ Kısaca; ”İslam gönüllüsü olmak uğruna ben değiştirdim kendimi.“ diyordu.”Tüm eski huylarımdan, ahlak anlayışımdan, fikir ve inancımdan dahi vazgeçtim. Sizler de değişin!  Samimiyetinizden şüphe etmiyorum. Ama onurla sürdüreceğiniz daha imanlı, daha sakin, daha verimli bir hayatla kendinizi huzura erdirin!”

Öyle samimi, öyle içten konuşuyordu ki, Yusuf Bey’in dilinden duyduğum bu İlahi tavsiyeyle, kalbimin derinden etkilendiğini hatırlıyorum. O nasıl kendini Yaratan emriyle değiştirip yenilediyse, bizler de değişmeliydik. Kötü alışkanlıklarımızı ardımızda bırakarak… Modernizimle barışma derdine düşmüş kafalarımızı, boş hayallerden, Doğu’nun yobaz alışkanlıklarından kurtararak. Birbirimize acılar karşısında çok fazla tahammül ve direnme gücü aşılayarak. Hepsinden önemlisi inkarcılıktan uzak kalma yolunda adımlarımızı sıklaştırıp çoğaltarak. Daha sakin, daha mütevazi yaşamaya çalışarak. Kendimizi değiştirmeye oracıkta başlayabilirdik mesela. Güzel ahlakla yaratılmış muhterem bir misafirin karşısında, rahatsız edici taşkın hareketlerde bulunmayarak. Özürlerimizle onun gönlünü alarak.

          Sohbetinin geri kalan bölümünde, İslamla ilk tanışıklığına da değinmişti Yusuf İslam… Ona göre Batı fazla ileri gitmişti sanayileşmede. Gezegenimizde yaşayanların ruh dünyalarından, diğer canlılar alemine hatta atmosferin katmanlarına kadar  her şeyde dengeler bozuldukça bozuluyordu. Yaratılan bütün canlıların, yaradılıştan gelen uygun ölçülere nasıl çekileceğini bir fikri sabit halinde kafa yorarken, birgün kardeşinin hediye ettiği Kur’an onun hayatını değiştirivermişti. Çözüm orta yerde duruyordu. Bütün insanlara bu dünyada yalnızca bir yolcu oldukları hakikatini kabul ettirebilmek. Ve kullar olumlu yönde kendilerini değiştirmezler ise, Allah’ın onlara asla yardım etmeyeceği gerçeğine inanmak. Kutsal Kitapta karşısına çıkan bu iki çözüm yolu, onun Hristiyan inancını tereddütsüz terk etmesine sebeb olmuştu.

* * * * *

             Hayatımız boyunca Yusuf İslam gibi nice güzel ahlaklı insanlarla  tanışırız. Sonrasında onları hatırladığımız her an isimlerine saygı için yüreğimiz ayağa kalkar. Geçmişte sundukları kıymetli mesajlarla hala yaşantımıza değer katıyorlarsa eğer…

             Bugün Kabe'yi tavaf ederken, bir karıncayı dahi incitmenin yasak olduğu bilinciyle hareket eden bir kişi, oradaki güzelliklerle ruhunu temizleyip, ülkesine döndüğünde çevresini ebedi Kabe haline getirmiyorsa… Ramazan’da günlerce aç kalıp, oruç tutan Müslümanlar, bu ay haricinde bütün günlerini uhrevi gönüllerle renklendirmiyorlarsa… Yeryüzünde yaşadıkları her geceyi KADİR bilip, ömürlerine  daim güzellikler hediye edemiyorlarsa… Kılınan namazların, tutulan oruçların ne kıymeti var? Kendilerini topyekün değiştirip, mükemmel insanlığa erişemiyorlarsa.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.