İnsanoğlu, doğası gereği düşünen ve içgüdüsel ihtiyaçları gereği sosyal bir varlıktır. Bu özellikleri ile insanoğlu, yüzyıllar boyunca ilerlemiş, gelişmiştir ve geçtiğimiz her gün bu gelişimine devam etmektedir. Yine bu özellikler, insanın merak etmesine ve bunun sonucunda sorular sormasına, sorulara yanıtlar bularak keşfetmesine yol açmıştır. Bu sayede ateşi keşfeden, tekerleği icat eden de, telefonu icat edip dünyanın bir diğer ucunu bile yakın eden de aynı insandır. Demek oluyor ki, ilerlemenin temel koşullarından birisi merak edip sorular sormaktır. Soru sormanın tekniği de felsefeyi iyi kavramaktan geçer.

                        Ancak şunu belirtmek gerekir ki, ilerleme denilince akla yalnızca teknoloji, sanayi, ekonomi gibi kavramlar gelmemelidir. Yaşadığımız dünya devingen bir özellik göstermektedir ve özellikle geçtiğimiz son yüzyıl içerisinde büyük değişimlere sahne olmuştur. Bu açıdan ilerlemeler ve gelişmeler, sosyal ve topluluk içinde yaşamak zorunda olan insanın, yaşadığı zaman dilimine ayak uydurabilmesi için insanı ilgilendiren her alanda gerçekleşmelidir. Bu alanlardan birisi de son zamanlarda hızla yayılan ve birçok hukuki alanda dava şartı olarak zorunlu hale getirilen arabuluculuk kurumudur.

                        Arabuluculuk da diğer her şeyde olduğu gibi gün geçtikçe gelişmektedir ve bunun doğal sonucu olarak arabuluculuğun insan hayatına etkisi gitgide artmaktadır. Önce uluslararası hukuk sonrasında da ülkemiz özelinde insan hayatına bu denli hızlı giren ve yine insan hayatında büyük etkiler yaratan bir hukuki kurum üzerinde de düşünülmeden, tartışılmadan, fikir üretilmeden, sorular sorulmadan kısacası felsefe yapılmadan gelişme sağlanması beklenemez. Bu nedenledir ki, iyi arabuluculuk yapabilmek aslında iyi felsefe yapabilmekten geçmektedir.

                        Felsefeyi tanımlamak her ne kadar zor olsa da felsefenin amacını ve tekniğini kavrarsak sistematik düşünmeyi ve felsefenin arabuluculukta ne kadar büyük öneme sahip olduğunu da anlayabiliriz.

                        Büyük düşünür Aristoteles, “Bütün insanlar bilmek ister, bilmenin yolu da felsefeden geçer.”diyerek, “felsefe, düzenli kâinat karşısında insanın saygılı şaşkınlığıdır.” şeklinde felsefeyi açıklamaya çalışır. Sokrates ise “Felsefe hayretle başlar“ der ve düşünme ve merakın felsefeye ve insanoğlu üzerine olan önemli etkisini ortaya koyar. Platon ise felsefe için “Doğruyu bulma yolunda düşünsel bir çalışmadır” diyerek anlamlandırmaya çalışır felsefeyi. Yine bu doğrultuda Thomas Hobbes, “Felsefe yapmak doğru düşünmektir.” diyerek insanın doğruya, bilgeliğe ulaşma çabasında felsefenin rolüne dikkat çekmiştir.

                        Merak ve doğru düşünme, bizleri sorular sormaya iter. Sorular sorarak ve bu sorulara yanıtlar arayarak keşfeder, insan. Arabuluculukta da durum bundan farklı değildir. Arabuluculular da tam anlamıyla bir çözüm oluşturabilmek için göz önünde belirli olmayan ancak arka planda var olan olgulara ve koşullara odaklanmalıdır. Yani arabulucular, buzdağının, suyun üstünde kalan kısmından çok altında kalan kısmına yönelmelidir. Çünkü arabulucuların her ne kadar mutlak hakikatin peşinde olmak gibi bir görevleri olmasa da, tarafların hakikati görmesini sağlama yükümlülükleri vardır. İşte felsefe, bize suyun altında kalan buzdağına bakmamızı ve onu görmemizi sağlar.

                        Bununla birlikte arabuluculuğun tam anlamıyla amacına ulaşılabilmesi için üstünkörü bir çalışma yapılmamalı, sorular sorularak uyuşmazlığın temeline inilmeli ve bu şekilde gerçek manada tarafları tatmin edecek sonuçlara ulaşılmalıdır. Bu yüzden sağlıklı bir arabuluculuk sürecinin hayata geçirilebilmesi için ağacı sadece dalları ile değil kökü ile birlikte anlamak ve değerlendirebilmek gerekir. Bunu sağlayabilmek de ancak felsefi düşünceyle mümkün olacaktır.

                        Kişi hangi işi yaparsa yapsın önce yaptığı iş üzerinde düşünmelidir; çünkü insan, beşeri düşünme ile var olur ve gelişir. Bu sürecin başarılı olması sistematik düşünme ile mümkündür. Bunun için belki de arabulucular felsefe yaparak arabuluculuğu öğrenmekle işe başlamalıdır. Çünkü bütün söz ve eylemlerin ilk basamağı düşünmedir. Düşünme olmadan ne bir söz olur ne de eylem.

                        Beşerî bilimlerin bir parçası olan felsefe, insan hayatının tüm boyutlarının sorularıdır. Felsefe eleştirel sorgulama yoluyla uluslararası bağlamda hayatın ve eylemlerin anlamlandırılmasını sağlamaktadır. Felsefe, beşerî ve sosyal bilimlerle diyalog içerisinde sürdürülen entelektüel çalışmalar aracılığıyla sosyal dönüşüm program sorunlarına kurumsal cevap oluşturmaya dünya genelinde tecrübenin ve kültürlerin çoğulculuğunu yansıtarak katkı sağlamaktadır.

                        O halde arabulucular da felsefe ve felsefi düşünce yoluyla arabuluculuk sürecini şekillendirmeli ve hızla yaygınlaşan ve uygulama alanı bulan bu kurumun gelişmesine katkı sağlamalıdır.

                       

.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.