İstanbul tarihi, unutulmaz yangınlarla dolu

25 Ocak 2013 Cuma 14:59
İstanbul tarihi, unutulmaz yangınlarla dolu






Yedikıta aylık kültür ve sanat dergisi, İstanbul Ortaköy'deki Galatasaray Üniversitesi'nin tarihî binasında ve önceki yıl da Haydarpaşa Garı'nda çıkan yangınların ardından bir defa daha gündeme gelen İstanbul yangınları ve gözetleme kulelerini sayfalarına taşıdı. İstanbul Ortaköy'deki Galatasaray Üniversitesi'nin tarihi binasında çıkan yangın yaklaşık 4 saat sonra kontrol altına alınabildi. Yangında tarihî binanın ahşap çatısı kül oldu. Benzer bir yangın da önceki yıl Haydarpaşa Garı'nda çıktı. Bu yangında da Haydarpaşa Garı'nın ahşap çatısı kullanılamaz hâle geldi. Bu yangınların ardından, tarihî İstanbul yangınlarını sayfalarına taşıyan Yedikıta dergisinin Ocak 2013 sayısında şu tespitlere yer verildi:Tarih boyunca dünya medeniyetinin en güzide mimari eserleri İstanbul'da inşa edilmiştir. Ne var ki iki afet bu eserleri ya yerle yeksan etmiş, ya da alev topu içinde küle çevirmiştir. Bunlardan ilki depremler, ikincisi ise yangınlardır. Sultan İkinci Bayezid Han devrine kadar mimaride genellikle taş malzeme kullanılmıştı, fakat bu devirde meydana gelen büyük İstanbul depreminden sonra halk hem maliyetinin az oluşu hem de daha az tehlikeli olmasından dolayı meskenlerinde ahşap malzeme kullanma yoluna gitti. Bu sefer de yangın tehlikesi baş gösterdi. İstanbul'un bir ucundan çıkan küçük bir kıvılcım, rüzgârın da tesiriyle kocaman bir semti kül yığını haline getiriyordu. Bu konuda alınan tedbirler ise yetersiz kalıyordu.Mesela herkes acil durumlar için evinde su ve ulaşabilecekleri yerde merdiven bulunduracak, yangın çıktığında herkes ateşi söndürmek için seferber olacaktı. Lale Devri'ne gelindiğinde daha ciddi tedbirler alınmaya başlanmıştı. İlk olarak 1717'de Galata Kulesi, yangın gözetleme kulesine dönüştürüldü.1750'de Sultan Birinci Mahmud Han devrinde çıkan Küçükpazar yangınında hasar çok büyük olmuştu. Yapılan tahkikatta; yangından geç haberdar olunması, kolluklara dağılmış bulunan tulumbacıların yangına vaktinde müdahale edememeleri gibi sebepler yangının tahrip edici olmasının sebepleri arasında gösterildi. Bunun yanında Galata Kulesi'nin tek başına sur içindeki yangınları haber vermede yetersiz kaldığı görüldü. Bunun üzerine sur içinde yangın gözetleme maksadıyla yapılan ve "Yangın Köşkü" adıyla anılan ilk kuleSüleymaniye semtinde Ağakapısı'na inşa edildi. Kulede sürekli gözetleme yapılacak, bir yerde ateş ya da duman fark edilirse, kule görevlisi tarafından ulaklar vasıtasıyla tulumbacılara bildirilecek ve yangına vaktinde müdahale edilecekti. Ancak bu kule de kullanılan malzeme yüzünden pek çok kez yandı ve yeniden inşa edildi. Son olarak 1828'de eski yerinden farklı olarak Beyazıt'ta günümüzdeki yerinde inşa edildi. Zaman zaman tamirattan geçen taş kule günümüze kadar ulaşabildi.İkinci Mahmud Han devrinde yapılan Beyazıt Yangın KulesiFotoğrafta Sultan İkinci Mahmud Han devrinde inşa edilen Beyazıt Yangın Kulesi ve Beyazıt semti görülüyor. Kule aşağıdan yukarıya doğru nöbet katı, işaret katı, sepet katı ve sancak katından oluşuyor. Gövde içerisindeki merdivenkovasında, 256 basamaktan meydana gelen ve seren direği etrafında dönerek bütün kule boyunca yükselen ahşap bir merdiven yer alıyor. Gövdedeki küçük pencere aralıkları ise minarelerdeki gibi merdivene ışık sağlıyor. Daire planlı gözetleme katı, merkezdeki merdivenkovası nedeniyle üzeri tonozla örtülü bir galeri biçiminde olup 12 pencere ile dışa açılıyor. Bina, yangın gözetlemenin yanında meteorolojik durumları da İstanbullulara bildiriyor. Mesela Beyazıt Kulesi ışıkları mavi yandığı zaman havanın ertesi gün açık olacağını, yeşil yandığında yağmurlu olacağını, sarı yandığında sisli olacağını, kırmızı yandığında ise karlı olacağını bildiriyor.Ön planda İstanbul Üniversitesinin İktisat Fakültesi binası ve kulenin sağında Osmanlı devrinde Seraskerlik (GenelkurmayBaşkanlığı) olarak kullanılan; günümüzde ise yine aynı üniversitesinin rektörlük binası bulunuyor. Kulenin solunda, Mercan'a açılan kapıya giden yola karşılıklı ağaçlar dikilmiş… Kulenin dibindeki faytonlar o devirdeki devlet ricalinin makam aracı olmalı… Geride Beyazıt Camii ve onun hemen solunda Osmanlı Devleti'nin ilk milli kütüphanesi olan Beyazıt Devlet Kütüphünase bulunuyor...Yedikıta'nın 55. sayısında başka neler var?Sömürgecilik üzerine yapılmış önemli bir röportaj. Prof Dr. Azmi Özcan sömürgeciliğin dününü bugününü Yedikıta dergisine anlattıYedikıta dergisi, Ocak sayısında sömürgeciliğin dünü ve bugününü anlatan önemli bir röportaja yer vererek kapak konusu yaptı.Yedikıta tarih ve kültür dergisi Ocak sayısında, dünyada sömürgeciliğin ilk devirlerinden, günümüze kadar gelen değişme yer vererek; üretim köleliğinden tüketim köleliğine geçiş sürecini gözler önüne serdi. Sömürgecilik ve Ortadoğu üzerine araştırmalarıyla tanınan Bilecik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan ile yapılan ve bir solukta okuyacağınız bu röportaj modern sömürü sisteminin; Batılı dinamiklerle tasarlanan hayat tarzı ve kültür anlayışının zihinlerde ve gönüllerde nasıl bir tahribat yaptığının şifrelerini veriyor. "Sömürgecilik ve Ortadoğu Beyaz Adam Geldiğinde" bağlığı ile kapak konusu yapılan röportajda ayrıca modern sömürgecilik düzeninden nasıl kurtulabileceğimizin reçetesi verilirken, Türkiye'ye ve bu ülkedeki dinamiklere bağlı yaşayanlara düşen görevler de anlatılıyor.Günümüzde Ortadoğu'da yaşanan sömürgecilikProf Dr. Azmi Özcan, günümüzde Ortadoğu'da yaşanan sömürgecilik faaliyetlerine de temas ettiği röportajında şöyle diyor: "Ortadoğu söz konusu olduğu zaman havada bir kuş dahi uçsa acaba bu kuş neden uçtu sorusunu sorarken müracaat edeceğimiz üç temel nokta var. Birincisi; 'Acaba bu kuşun uçmasının dinlerle ilgisi var mı?' Çünkü dünya üzerinde hâkimiyet mücadelesi veren bütün dinler Ortadoğu'dan neşet etmiştir. Sayıca kalabalık olan Budizm ve Hinduizm de vardır. Ama mahallî olan bu dinlerin böyle bir iddiası yoktur. Ama Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslamiyet söz konusu olunca dünyaya ait iddialar vardır ve üçü de buradan neşet etmiştir."Her üçünün de yüz binlerce, milyonlarca müntesibi vardır. Dolayısıyla yeryüzünde bunlar kaldığı sürece bütün dünyayı ihtiva eden iddialar taşımaya devam edeceklerdir. İkincisi; 'Acaba bunun enerjinin bulunmasıyla, enerjiyle bir ilgisi var mı?'. Çünkü yeryüzündeki enerji kaynaklarının, hem de kıymetli ve çıkarma maliyeti az olan enerji kaynaklarının büyük bir kısmı yine Ortadoğu'da bulunuyor. Üçüncüsü de; 'Stratejiyle ilgisi var mı?' Çünkü dünyanın en stratejik bölgelerinden biridir Ortadoğu ve tarih boyunca bu coğrafyaya hâkim olan, bütün dünyaya kendi döneminde hâkim olmuştur.Meselâ; eski Roma'dan itibaren Sasaniler, Büyük İskender, Selçuklular, Bizans, Osmanlı, sonra İngiltere, sonra Amerika… Her kim ki Ortadoğu'ya hâkim oluyor, dünyaya hâkim oluyor. Bu devletlerden bazıları güçlerini besleyecek düşünce sistemleri geliştiremedikleri için buralarda kısa süreli izler bırakıyorlar. Ama Selçuklular ve Osmanlılar gibi bazıları bölgenin dokularına nüfuz ederek asırlar boyunca yaşamaya devam etmişler, ediyorlar. Bu çerçevede sömürgecilerin yaptığı bir tespit var. Mademki Ortadoğu'da birliği tesis eden, Ortadoğu'yu bir şekilde birleştiren güçler dünyaya hâkim oluyor, eğer biz bunu yapamıyorsak bizden başkasının da bunu yapmasına izin vermeyeceğiz. Bu şekilde bir dünya düzenini tesis etmemiz, gerçekleştirmemiz lazım. Aşağı yukarı 100 yıldır o coğrafyada olup bitenler böyle; mademki bize yaramıyor, bizden başkasına da yaramasın."Bab-ı Ali Baskını'nın 100. Yıl dönümü Yedikıta dergisinde ayrıca, İttihat ve Terakki tarafından gerçekleştirilen ve Balkanları kaybetmemizi hızlandıran Bab-ı Ali Baskını'nın 100. Yıl dönümü nedeniyle önemli bir makale yayınladı. Tarihçi Yazar Ömer Faruk Yılmaz'ın kaleme aldığı  "Bab-ı Ali Baskını'nın Perde Arkası" başlıklı makalede Osmanlı'nın gafil devlet adamlarıyla nasıl bir oyuna getirildiği, devlete ve millete yapılan ihanetin önemli ayrıntılarına yer veriliyor. Dergide yer alan dikkat çekici yazılar arasında, kütüphanecilik faaliyetlerimize ışık tutacak olan sıra dışı bir kütüphanenin ele alındığı yazı "Paris'te Bir Şark Kütüphanesi BULAC", Sultan Abdülaziz'in yaptırdığı ancak yıkıldığı için günümüze ulaşmayan caminin hikâyesi "Kafkaslarda Yitik Bir Sultan Camii", Osmanlı medrese hayatına ışık tutan yazı "Ahmet Cevdet Paşa'nın Medrese Hatıraları" ve bugün okuduğumuz tarihin nasıl oluştuğunu anlamamızı sağlayan makale "Osmanlı Devleti'nin İlk Tarih Yazıcıları" başlığıyla yer alıyor.Yedikıta dergisi bu sayısı ile birlikte 2013 masa takvimini okurlarına hediye ediyor. YEDİKITA Tarih ve Kültür Dergisi, Tel: (0212) 6578800 - www.yedikita.com.trTÜRKİYE GAZETESİ - Sefa Koyuncu
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.