Karbon devrimi dünyayı değiştirecek

Dünya yeni bir enerji dönüşümünün eşiğinde. Fosil yakıtları terk edip yeşil enerji geçme telaşında. Yeni dönem yeni ilişkileri de beraberinde getirecek. Petrol ve gaz diktatörlüklerini tarihe gömecek.

31 Mayıs 2023 Çarşamba 11:28
Karbon devrimi dünyayı değiştirecek






Karbon devrimi dünyayı değiştirecek

Ekonomiye hakim olan enerji üretim süreci tüm uluslararası ilişkileri ve yönetim ilişkilerini yeniden oluşturacak. Yeni zamanın eşiğinde insanların en çok eşitliğe ve insani haklarını almaya ihtiyaçları var... Karbon nötr olmak bu eşit ve insani hayatı getirecek mi? İşte geniş kitleleri ilgilendiren temel soru bu... Bu ilişkilerden şu anki baskıcı otoriter rejimlerden farklı bir yapı oluşturabilecek mi? Bunu yaşayıp göreceğiz. Bugünkü refahımızı sanayi devrimine borçluyuz. Sanayi devrimini ise önce buharla sonra kömür ve petrolle ürettiğimiz biriktirdiğimiz ve üretimde kullandığımız enerji dönüşümlerine... Peki enerji türü ve elde etme şekli değişince ne olacak.. Dünyayı karbona boğan bugünkü enerji yapıları değişince mevcut yapılar değişecek; yeni bir siyasi, ekonomik ve sosyal düzen ortaya çıkacak.

Fosil yakıtlar bize şu zamanki ekonomik ve siyasi düzeni getirdi. Hidrokarbon barındıran fosil yakıtlar kitle kültürü ve bunun akabinde mass production üretim ve satış kanallarını çoğaltıp refah ve zenginliği halkın geneline yaydı. Ancak fosil yakıtların üzerine kurulu kitle üretim ve tüketin dünyasını büyük bir kriz bekliyor; iklim krizi... İklim krizi şu zamana kadar alışılagelen dengeleri değiştirecek, enerji kullanımının değişmesi hammadde kaynaklarının ve üretim biçimlerinin değişmesini de getirecek. Bunun sonucunda başka bir sosyo ekonomik ve politik düzen kurulacak..

İklim değişimi herşeyi tehdit ediyor; Bütün dünya varlıklarının değerleri, üretim biçimleri ve dağıtım kanalları yeniden tanımlanacak. Fosil yatıkları geride bırakacak olan dünya yeni enerji kaynaklarını devreye soktukça eski yapılar yıkılacak, belki de yeni dünya düzeni bu... Peki yeni dünya düzeninde eşiklik ve insan hakları daha fazla yer alabilecek mi? Dezavantajla gruplar kendine insani şartlarda bir yaşam kurabilecek mi? Yoksa bu düzen eşitsizliği arttırıp insan haklarını geriye atıp yoksulların kara yazgılarına karalar mı ekleyecek? Sömürü çarkı farklı şekilde ama yine insanlıktan ve adil paylaşımdan uzak mı sürüp gidecek? Fosil yakıtlara veda etmek dünyaya ‘insani’ bir fark getirebilecek mi?

Bunlar şimdi kafa yorulması gereken sorular... Belki de gelecekte felsefecilerin sosyal bilimcilerin araştırmalarına konu olacak sorular... Dünya iklim krizi ile yeni bir enerji devriminin eşiğinde... Bu düzenleri bozan devrime en az hasar ve en karbonsuz şekilde ulaşmak isteyen ülkeler farklı adımlar atıyorlar. Yeşil ekonomini finansman sıkıntısı çekmeyen ülkelerde yavaş yavaş kendini gösteriyor. Ancak bu ülkelerin yeşil enerji ve yeşil ekonomiye geçerken başka sorgulamalar da yapması gerekiyor. Toplumsal olana ulaşırken eşitliği nasıl sağlarız, nasıl koruruz? Vatandaşlara saygın ve insani hayat sunmaya yetecek bir düzenleme nasıl gerçekleştirilecek?

Fosil yatıklar 20.yüzyılda insanlık tarihinin halkların refah içinde olduğu demokratik toplumlarının oluşmasına yardım etti. Bu toplumlarda refah arttı. Fosil yatıkların oluşturduğu enerji birimi zenginliğin halka yayılmasına görece refahın artmasına yaradı. Bu fosil yakıtları hidrokarbon enerjiydi.

Başta gelen sanayi ülkeleri aynı zamanda birer petrol ülkesi . Petrolden devşirdikleri enerji olmasa şu anki siyasi ve ekonomik yaşam biçimleri de var olmayacaktı. Bu ülkelerin vatandaşları kendilerine yemek yeme, seyahat etme, barınma biç imleri, petrol ve diğer fosil yakıtlardan büyük miktarlarda enerji üretilmesini gerektiren mal ve hizmet tüketme biçimleri geliştirdiler. Bu yaşam biçimleri sürdürülebilir değil ve sonlarını getirecek iklim krizi kapıya dayandı. Fosil yakıtlarda kullanma sürecinde daha önce yeraltında saklı duran karbonu alıp atmosfere taşıdık, bu da sonu iklim değişikliği felaketine varabilecek küresel ısınma artışlarına neden oluyor.

Hidrokarbon, gömülü güneş ışığı

Kitlesel demokrasi ve fosil yakıtların enerji hakimiyeti arasında sıkı bir bağ vardır. Fosil yakıtlarının enerji sistemlerinin yeniden düzenlenmesinin sağlaması teknolojik gelişmeleri, popüler kültürü, kitle demokrasisini ve geniş üretim biçimlerini getirdi. Sartre, bugünkü sosyal düzenin üzerine kurulduğu enerji kaynaklarından petrol, kömür gibi yatıkları diğer canlı varlıklardan insana miras kalmış olan kapital’ olarak tanımlar.

Fosil yakıtları hidrokarbon formdadır. Bugün kullandığımız benzinin bir litresi, öncül madde olarak 25 ton ilkel su canlısından oluştu, bize bir sene için gereken fosil yakıt içinse dünyanın 400 sene içerisindeki tüm bitkisel ve hayvansal varlığına denk organik maddeye ihtiyaç var.

Sanayi kentlerin büyümesini gerektirdi. Tarım üretiminde kendine yeten bölgelerde şehirler daha komplike bir hayat oluşturarak fazla gıdanın üretildiği plantasyonlar ve nakil araçları her yere yayıldı. Üretimin artması emek istihdamının yaygınlaşması ve farklı şekillerinin ortaya çıkmasını kolaylaştırdı.

1881-1905 arasında kömür kaynaklı enerjinin kullanılmasına yoğunlaşan sanayinin çarkları insan emeğine sistem içinde hakkaniyetli bir yer bulamadığı için kömür madenlerinde uzun süreli grevler yaşandı. Zamanın ebediyatçıları kömür madenlerinde verilen emeğe ve maden bölgelerini ele geçirmek için mücadele eden kompradorlara ilişkin ilişkilerin yer alandı romanlara imza attılar.

Yaygın enerji kullanımının kömürden petrole geçmesi ayrı bir teknik ve sosyal düzenlemeyi gerekli kıldı. Petrolün çıkarılıp ayrıştırılıp kullanıma sunulması hatta petrol türevi maddelerin tüm sanayi üretimlerinde varlık göstermesi uzmanlaşmayı gerektirdi. Petrol akışkan bir madde olduğundan kullanıma sokulması başka başka düzenlemeler ve/ya ağlar ile mümkün oldu. Petrolün ortadoğu’dan batıya sanayinin çarklarına akması ABD’nin petrole ihtiyacı ve akabinde dolarların petrol kuyusu sahiplerinin cebini doldurması dünya üzerinde başka bir uluslararası ilişkiler ağı oluşturdu. Petrol satan ve sanayi üretimleri için petrole muhtaç olan ülkeler konjönktürel duruma göre güç savaşları yaptılar. Güç savaşları teknolojinin de desteği ile silah sanayini güçlendirdi, uluslararası ilişkileri içinden çıkılmaz hale getirdi. Ortadoğudaki güç savaşlarına bakıldığında petrol bazı bölgelerdeki ayrışmayı arttırdı, söylendiği gibi demokratik toplumun gelişmesine katkıda bulunmadı. Bazı araştırmacıların ‘petrol laneti’ dedikleri gelirden pay alma savaşı petrol bölgelerini kan gölüne çevirdi, petrole ihtiyacı olan ülkelerin iç savaşlarla çatışmalarla ve insan hakları ihlalleriyle anılmasına neden oldu.

Karbona veda zamanı

Bugün yeni çağın eşiğindeyiz, Karbona dayalı enerji kaynaklarına veda etme zamanı. Fosil yakıt çağının gerileme dönemlerine girmekteyiz. Doğanın sonsuz bir kaynak olduğu fikriyle hareket etmek düşüncesinden kendimizi alamıyoruz. 150 yıldır sürekli artan fosil yakıt tüketiminde kaynağın kısıtlılığını ve doğanın buna biçtiği bir bedel olduğunu unutuyoruz. Oysa 2008’den beri petrol sahalarından elde edilen kaynaklar her yıl yüzde 4 oranda azalmaktadır. Petrol arzı sürekli düşüyor. Öte yandan petrolün yanmasıyla ortaya çıkan karbondioksit, dünyanın atmosferini ve okyanuslarını yıkıcı iklim değişiklikleriyle karşı karşıya bırakıyor. Bazıları buna endürstriyel üretimdeki ‘görünmez maliyet’ adını veriyor. Yani ürünün üretim-satış-kullanım ve geri dönüşüm döngüsünde ortaya çıkan ve atmosfere yayılan karbon maliyeti olarak hesaplanıyor.

Petrol ve fosil yakıtlar kaynaklı uluslararası ilişkiler ağı, diplomasi, petrol üreten ve tüketen ülkeler ayrımı, petrol sahalarının ele geçirilmesi, uluslararası pazarda olan fiyat rekabetleri artık yeşil enerji arayışları ile eskide kalıyor, yeni yeşil enerji karbon hesapları, gümrük duvarları, üretimin şeffaflaştırılması, doğanın korunması, zararların en aza indirilmesi, yeşil mutabakat belgeleri üzerinde kuruluyor. Ancak yeri dönemin enerji kaynakları ilişkiler ağını nasıl düzenleyecek? Avrupa ve Amerika bilim adamlarının sosyologların en çok üzerinde kafa yordukları konulardan bunlardan oluşuyor.

Artık havayolu şirketleri karbon salınımını azaltmak için düşük maliyetli düşük karbonlu yakıt kullanımına geçerken oluşan maliyetleri bilet fiyatlarıyla müşterilerine yansıtacaklar. Bu da uçakla seyahat edebilecek gelir düzeyini daha yukarıya çekecek.

Avrupa Birliği fosil yakıtlardan uzaklaşıyor. Rüzgar ve güneş enerjisi kullanımı artacak. 2030’a kadar en az net yüzde 55 emisyon azaltımı hedefliyor. Japonya yeşil enerjiye geçişte deniz üstü rüzgar çiftliklerine ve hidrojene güveniyor.

2021 yılı ulusal enerji denge tablosu verilerine göre Türkiye, enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 84’ünü kömür gibi fosil yakıtlardan sağlıyor. Fosil yakıtlardan enerji üretimi ekosistemde geri dönüşü imkansız tahribatlara yol açıyor. İklim krizini derinleştiriyor. Yenilenebilir enerji yatırımları artırılmalı ve projelerin yer seçimi ekosistemle uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmeli.

Avrupa Birliği sınır ülkelerinde karbon düzenleme mekanizmasını temin edecek olan yasa kabul edildi. 2026’da başlayacak olan Avrupa’nın ithal ettiği ürünlerin karbon salımına göre vergilendirilmesini düzenleyen karbon vergisi uygulaması yürürlüğe girecek.

Biz ise ülke olarak ihracatımızın yüzde 40’ını Avrupa Birliği ülkeleri ile yapıyoruz. Dolayısı ile AB’nin sınırdaki karbon salınımı düzenlemesi bizi yakından ilgilendiriyor. Küresel ticaretten ne kadar pay alacağımız yeni sisteme uyum sağlamamızla yakından alakalı. Paris İklim Anlaşmasını imzalayarak 2053’te net sıfır olacağımızı taahhüt ettik. Bu düzenlemeye uygun adımlar atmazsak önce Avrupa sonra dünya ticaretinden alacağımız pay azalır. Bu da ülkemizin ekonomik sıkıntılarının artmasına neden olur.

Yeşil enerji yatırımları, karbon ayakizinin azaltımı için kamu yatırımlarında yeşil enerji ve çevre katkılı projelere öncelik verilmesi anlamına gelmektedir. Bu da ön yatırım ve istihdam maliyetlerinin artmasına neden olur. Türkiye’de ulaşımın toplam karbon emisyonundan aldığı pay yüzde 22’dir. Bu payın inmesi için gerekli yatırımların yapılması da ancak kamu yatırımları ile olabilecektir.

Fosil yakıtlarının getirdiği eski yapıların tasfiye olması yeni yatırımlarla yeni güç ilişkilerin ekonomik hayata hakim olması sürecinde çalışma koşullarının insani şartlara göre düzenlenmesi, kazanımlardan eşit/emeğine göre pay alınması ve tercihlerde demokratik yollara başvurulması yeni yeşil enerji düzenlemelerinin ilkesi olmalıdır. Yoksa doğayı sömürmek, insanı sömürmek ve fosil yakıtlarda olduğu gibi ‘diktatörlük düzenleri’ kurmak; ‘putin gibi fosil yakıt diktatörlükleri’ne mahkum olmak bizi çevre krizinden de yönetim krizinden de ekonomik krizden de çıkartmaya yetmeyecektir.

2030 yılına kadar karbon ayak izini yüzde 50 azaltmazsak rekabet gücünü kaybederiz. Yeşil Mutabakat karbon vergisi getirecek. 2026 yılına kadar gerekli karbon düzenlemelerini yaparak üretim süreçlerinde karbon ayak izini azaltmamız ve bunu belgelememiz gerekiyor. Şirketler karbon nötr olma yolunda hedef büyütüyor. Bazı şirketler ‘sürdürülebilir’ olduklarını ve üretim süreçlerini değiştirirek çevre duyarlılıklarını arttırdıklarını kamuoyuna anlatmaya başladılar. Ancak tüm ekonomik aktörlerin bu sürece katkıda bulunmaları gerekiyor.

Öte yandan demokrasilerini fosil yakıtlar üzerine kurmuş büyük ülkeler hedeflenen ısının 1,5 dereceyi aşmamasını sağlamak için taahhüdlerine sadık kalmakta zorlanıyor. ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Kanada ve İtalya liderlerinin katıldığı 19-21 Mayıs tarihinde Japonya’da yapılan G7 zirvesinde gaz ve kömürden çıkış için bir tarih verilmedi. Liderler 2035 yılına kadar enerji sektörünün ağırlıklı olarak karbondan arındırılmasını hedeflediklerini belirtmekle yetindiler.

Öte yandan karbonla ilgili ya da fosil yakıtlarla ilgili hergeçen gün şaşırtıcı kararlar alınıyor. Enerji tedarik etmekte kendi kaynaklarını esas alan ve karbon emisyonunu düşürmeyi hedefleyen Japonya mevcut nükleer reaktörlerin ömrünü uzatma kararı aldı.

Meclis oturumunda reaktörlerin 60 yıl olan işletim ömrünün denetim raporlarına dayanarak uzatılması karara bağlandı.

Bilim insanları, mevcut iklim politikaları yeterli ölçüde uygulanmadığı için her 0,1 derecelik ısınma ile yaklaşık 140 milyon insanın ölümcül sıcaklara maruziyet riskine atıldığını belirtiyor.

Okyanuslardaki yaşam da tehlike altında!

Orada hiçbir eşitsizlik yok... Yani Okyanuslarında altındaki yaşamda... Oksijenlerini biz tüketiyoruz, yaşam alanlarını kirletiyoruz

Küresel ısınma ve artan sera gazları okyanuslardaki yaşamı tehdit ediyor. Okyanuslardaki asitlenme oranının yükselmesi, deniz kelebekleri gibi besin zincirinde önemli bir rol oynayan canlıların varlığını tehlikeye atıyor.

Havadaki karbondioksit seviyelerinin artması, suyun asit oranını yükseltiyor. Bu durum kabuklu deniz canlılarının ölümüne neden oluyor.

Son Güncelleme: 31.05.2023 18:40
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.