9667,34%2,95
38,76% 0,01
43,03% -1,39
4006,37% -3,30
6499,10% -3,27
Suriyelilere tepki Türkiye siyasetinin kutuplaşmasından besleniyor! Türkiye Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı'nın (TÜSES), Heinrich Böll Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirdiği ‘İstanbul’daki Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Algı ve Tutumlar Araştırması’na göre, mültecilerin en fazla yaşadığı şehir olan İstanbul’da, Suriyelilere karşı gelişen dışlayıcı tutum Türkiye’nin kendi toplumsal bölünmelerinden etkileniyor…
İSTANBUL, 6 HAZİRAN 2021, PAZAR
İstanbul’da yaşayan Suriyelilere odaklanan en kapsamlı araştırmalardan biri olan “İstanbul’daki Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Algı ve Tutumlar: Partizanlık, Yabancı Karşıtlığı, Tehdit Algıları ve Sosyal Temas Araştırması” yayınlandı. Türkiye Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı'nın (TÜSES), Heinrich Böll Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirdiği araştırmanın çarpıcı sonuçlarına göre; yüzyıllardan beri farklı din, dil, ırklara açtığı kapısıyla “Dünya Şehri”, “Kültürler Başkenti” olarak anılan İstanbul’un sakinleri, sayıları 1 milyona yaklaşan Suriyelileri kültürel açıdan ötekileştiriliyor ve sosyal ilişki kurmaktan kaçınıyor. Göçün ilk dönemlerinde resmi devlet söyleminin temelini oluşturan ‘din kardeşliği’ vurgusu ise öncelikle ekonomik, sonrasında milliyetçi, yabancı karşıtı eğilimlerin artan etkisiyle giderek yok oluyor. Entegrasyon için politika önerilerini de içeren araştırma kapsamında İstanbul’da 34 ilçeye bağlı 111 mahallede, 16 odak grup görüşmesi gerçekleştirildi, bu görüşmelerden seçilen 32 kişiyle derinlemesine mülakat yapıldı, bunun yanı sıra İstanbul’da yaşayan 18 yaş ve üzerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 2 bin 284 kişiyle bir anket çalışması yürütüldü. Cumartesi günü araştırmayı yürüten Dr. Burcu Mutlu, Dr. Osman Savaşkan ve Kerem Morgül’ün katılımıyla düzenlenen çevrimiçi toplantıya çok sayıda siyasi parti temsilcisi, STK yöneticisi ve gazeteci katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan TÜSES Başkanı Celal Korkut Yıldırım, göç kavramının bugün dünyanın en büyük sorunlarından biri olduğu belirterek, araştırmanın siyasilere ve karar vericilere kritik veriler sunan bir rehber niteliğinde olduğunu söyledi. Yıldırım şöyle devam etti: “İnsanlık tarihi göç üzerine kurulu. En büyük sorunlardan biri ise göçmenlerin entegrasyonu. İç ve dış göçlerle nasıl yaşayacağımıza yönelik politikalar üretmemiz toplumun refahı için giderek daha önemli hale geliyor. TÜSES’in misyonu olan farklılıklarla bir arada yaşamak için çözüm önerileri de sunan araştırmamız, toplumun algı ve tutumlarını göstermesinin yanı sıra farklı siyasi kültürdeki sosyal kesimlerin algılarını da araştıran yoğun bir çalışma oldu.”
Heinrich Böll Vakfı Göç Mülteciler ve Dış Politikadan Sorumlu Proje Koordinatörü Cem Bico da araştırmanın göç ve göçmen karşıtlığı alanında yapılan çalışmalara önemli katkılar sunacağına inandıklarını belirterek, “Dünya çapında demokrasi karşıtı hareketlerin en fazla beslendiği konulardan biri göç ve göçmenler. Bu araştırmanın göç olgusu ile en yoğun karşılaşan ülke olan Türkiye’nin bu konuda politikalar geliştirmesine vesile olmasını umuyoruz” diye konuştu.
Araştırmayı yürüten Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Osman Savaşkan da Türkiye’nin hem siyasi ve ekonomik geleceği hem de toplumsal barışı açısından hayati önemde bir konu olan göçle ilgili veriye dayalı zengin rapor oluşturarak, bu alandaki çalışmalara bir katkı sunmak istediklerini kaydetti. Savaşkan şöyle devam etti:
“Araştırmamız Suriyeli sığınmacılara yönelik olumsuz algı ve tutumların tek bir nedene bağlanamayacağını, aksine siyasi, kültürel ve ekonomik boyutları olan çok katmanlı bir mesele olarak görülmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Ayrıca Suriyeliler hakkındaki dışlayıcı tutumlar kısmen daha genel bir yabancı karşıtlığını yansıtıyor ve Türkiye’nin kendi toplumsal bölünmelerinden besleniyor. Örneğin muhalif kesimlerde sığınmacıların iktidar lehine bir oy deposu olacabileceği ve böylece siyasi dengeleri karşı tarafın lehine bozabileceği kaygısı var. Seküler kesimlerde de Suriyelileri Türkiye’nin yüzünü tamamen Ortadoğu’ya dönmesi, modern yaşam tarzının gerilemesi ve kadın haklarının aşınması ile ilişkilendirenler var.”
Parti kimliği temelinde ayrışmaların da incelendiği rapora göre, partiler arasında farklılıklar olmasına karşın tüm partlerin seçmenlerinde Suriyelilere yönelik tehdit algılamaları baskın. Suriyelilerle sosyal ilişki kurmaya en açık kesim HDP’liler, en kapalı kesim ise CHP, İYİ Parti ve MHP seçmenleri. Raporun temel kaygılara odaklanan bulgularına göre ise ekonomi kritik bir öneme sahip. Tehdit algılarında ilk sırayı Suriyelilerin yerli halkın iş imkânlarını azaltması (yüzde 70.81) alırken, bunu çok çocuk yaparak nüfus dengelerini bozmaları (66.13), modern yaşam tarzına tehdit oluşturmaları (59.86), kamusal alan ve hizmetlerden faydalanmayı zorlaştırmaları (59.43) yanıtları izliyor.
Rapora göre Ankara’nın Suriye’deki iç savaşın ilk yıllarında Türkiye’ye sığınanlar için uyguladığı açık kapı politikasının doğru olduğunu düşünenler yüzde 35.49’da kalıyor. Açık kapı politikasını onaylayanlar AK Parti taraftarları arasında bile azınlıkta kalırken, getirilen eleştirilerde genellikle sürecin iyi yönetilemediğine vurgu yapılıyor. Suriyelerin yerleşimiyle ilgili en çok tercih edilen yanıtlar, yüzde 25.54 ile “Suriye’de oluşturulacak güvenli bölgelere yerleştirilsinler” ve yüzde 22.88 ile “Türkiye içinde kurulacak mülteci kamplarına yerleştirilsinler” oldu. Hem Türk milliyetçiliğinin hem de etnik kaygı düzeyinin şartlı vatandaşlığa destekle güçlü bir şekilde ilişkili olduğunu ortaya koyan rapora göre Suriyeli sığınmacılara yönelik olumsuz tepkiler sadece onlarla ilgili değil, aynı zamanda genel bir yabancı düşmanlığı içeriyor. Din kardeşliği söylemine katılanlar arasında bile çoğunluk Suriyelileri ekonomik bir yük olarak tanımlıyor ve sığınmacıların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına kıyasla ayrıcalıklı muamele gördüklerini düşünüyorlar.