Kitap | Eve Döner İnsan Hep

Haykitap yayınlarının arasında yerini alan Gregor Ali Bayam'ın yeni kitabı 'Eve Döner İnsan Hep' okura ne anlatıyor. Yazar Ali Bayam insanın döndüğü o evi sizler için anlattı.

10 Eylül 2022 Cumartesi 23:28
Kitap | Eve Döner İnsan Hep







“Eve Döner İnsan Hep” diyorsunuz, bu ev kendimiz mi?

Biz bu konuyu daha içsel bir olgu olarak özümsedik aslında… Yani ev dediğimiz vakit aklımıza taş duvarlardan ziyade o huzuru yakaladığımız yer geliyor. Evet, insanın evi kendi göğüs kafesidir dedik ve  “Çünkü ev seni göğsüne bastırır.” mottomuz oldu. Çünkü günün sonunda muhakkak kendimize kalıyor ve içsel bir hesaplaşmadan geçiyoruz. Bu hesaplaşmadan her gece sağ çıkabilmek önemli… Öte yandan kişiye bu huzuru veren başka mevhumlar da elbette olabilir… Kimi için sevdiği insanın dizidir ev; başını koyup huzurla nefes alabildiği veya bir başkası için, kimseye anlatamadığı o sıkıntısını düşünerek çıkar yol bulmaya çalıştığı bir banktır belki bilemeyiz ki… Bu noktada mühim olan, o huzuru yakaladığınız yeri keşfetmektir. Fakat bunların hiçbiri yoksa da kişinin kendisi muhakkak hep onunla birlikte… İşte tam da bu yüzden insanın evi kendisidir, kişi kendi değerini ve kendi göğsündeki o cevheri kesinlikle fark etmeli ve günün sonunda kendisini şefkatle kendi göğsüne bastırabilmeli, evine dönebilmelidir.

Kitabınızda derin bir felsefik sorgulama da var, varoluşu sorgulama. Felsefeyle aranız nasıl? 

Kitabın içerisinde, günlük hayatta hepimizin yaşadığı duyguları; mutluluklar, hüzünler, başarılar, yenilgiler ve yanılgıları kaleme aldım ve bunu yaparken de psikolojik açıdan, felsefi açıdan desteklediğim doğrudur. Fakat tam olarak bir varoluşu sorgulama diyemeyiz buna… Çünkü her zaman altını çizerek belirtmişimdir ki; eğer bir Nietzsche değilseniz varoluşunuzu sorgulamanızın çok da bir manası yoktur ki kendisi bile vaktiyle bunun pek faydasını görmemiştir. Bu noktada stoa felsefesini ele almak ve doğanın iradesine bir yerde saygı duymak gerekiyor. Çünkü hayatta her şey mümkün ve biz aslında bu mümkünleri yaşıyoruz. Az önce de belirttiğim gibi; hayatın rutin akışında birçok hisse gark oluyoruz. Geleni o an kabul edip, hazmetmek gerekiyor. Bugün başarılı mı oldum, o zaman bunun gururunu yaşamalıyım. Aşık mı oldum, bu mükemmel bir durum ve bunun hazzını duymalıyım o an. Yarın terk edilir miyim, bunu düşünmenin ve bunu sorgulamanın manası yoktur. Peki, günü geldi ve üzüldüm mü, o zaman da acıma zaman ayırıp onu yaşamalıyım. Bu konuyla alakalı çok soru gelir genelde ve hep Yavuz Sultan Selim’in “Gamına gamlanıp olma mahzun, demine demlenip olma mağrur. Ne dem baki, ne gam baki ya hu!” sözleriyle karşılık veririm. Velhasıl her zaman söylediğim gibi her şey geçeğen ve her şey biteğendir. işte bu sebepten akış içerisinde çok fazla sorgulamadan hayata uyum sağlayabilmek önemli. 

Felsefenin ise hayatımın her alanında muhakkak bir yeri var. Okumayı, idrak edip yaşamıma empoze etmeyi seviyorum. Gerek akımlar gerekse o akımlara hayat veren felsefeciler, entelektüel anlamda hatırı sayılır bir birikime sahip olmamda oldukça etkililer.

Bu dünyada öğrenmemiz gereken şey kendimizle barışmak, kendimizi kabul etmek mi?

Asıl mühim olan insan olduğumuzu ve insan denen varlığın da hata yapmaya müsait bir yaratılışta dünyaya gönderildiğini kabullenmek. Çünkü bunu idrak ettiğinizde kendinizle hesaplaşmanız ve kendinizi affetmeniz daha kolay oluyor.  Dünyada bize ayrılan zaman, yani adına hayat dediğimiz bu süreç, ne bir pişmanlığı, ne bir acıyı yıllarca sırtımızda taşıyabileceğimiz kadar uzun değil. Eğer hayatın akışı içerisinde yaptığımız hatalardan dolayı kendimizi affetmez ve bunu kabul etmezsek zaten genel bir mutsuzluğun ve umutsuzluğun içerisine düşeriz. Depresyon dediğimiz şeyin temeli de budur zaten. Yani olay sizin de dediğiniz gibi kendimizi affetmek, kendimizle barışmak ve her zaman belirttiğim gibi kendi omuzlarından öpebilmenin güzelliğinin bilincinde olabilmekten geçiyor. Tüm bunlar için de; ben değerliyim fikrini özümsemek gerekiyor. İnsanın kendisini hiçbir fikrin ya da hissin ardılına atmaması, biraz benmerkezci olabilmesi gerekiyor.  Öz şefkat bu noktada çok önemli... Başkalarına gani gani verdiğimiz o merhameti yeri geliyor en çok kendimizden esirgiyoruz. İnsan kendisine bu denli hoyrat olmamalı.

Yazmak sizin için ne ifade ediyor? Yazmasaydım delirecektim mi yoksa kendini anlatma çabası mı?

Uzun zamandır kaleme aşinalığım var. Bunun çok okumaktan geldiğine inanıyorum. Kendimi bildim bileli, bir takvim yaprağından tutun da herhangi bir akademik makaleye kadar önüme geleni okurum. Hatta ortaokul dönemlerinde, resim derslerinde sıkıldığımdan Savaş ve Barış’ı okurdum ki o yaşta bir çocuk için ağır bir yapıttır. Ve başarısız olduğum halde öğretmenim o dersten geçer not verirdi sırf bu alışkanlığım sayesinde. Bir paradoks vardır; yazmak için bilmek lazım, bilmek için okumak, okumak için bilmek… Okurluğunuzu belirli bir çıtaya yükselttikten sonra edindiğiniz entelektüel birikimi, analiz ve sentez yeteneği ile koordine kullanabildiğinizde zaten kaleminiz de kendiliğinden işliyor.
Hisler de önemli elbet fakat bu öyle yazmasaydım delirecektim gibi düşünceden ziyade daha ele alınabilir bir duygu. Neticede her hissettiğinizi yazmıyorsunuz çünkü yazarlık biraz da –mış gibi yapabilme yeteneğidir. Bir de yazdıklarınızla insanlara iyi geliyor olmak var. Öyle güzel geri dönüşler alıyorum ki; sosyal medya üzerinden onlarca mesaj geliyor buna dair. Kitabımın kendisine ev olduğunu söyleyen o kadar fazla okurum var ki… Onların gönlüne değebilmiş olmak, bir kişiye dahi olsa eve giden yolda yoldaş olabilmek mükemmel bir haz. Bu haz da bir nevi insanın yazma heyecanını ve isteğini diri tutuyor.

Kurgu bir eser mesela roman yazma planınız varmı?

Eve Döner İnsan Hep henüz çok yeni… Öncelikli olarak onun başarısının hazzını yaşamak istiyorum. Elbette olabilir, özellikle son dönemlerde tragedyalar üzerine bazı araştırmalar yapıyorum fakat belirttiğim gibi henüz ortada bir atılım yok. İlk kitabım, hatırı sayılır bir emek verdiğim ve sonucunda uzunca bir dönem beklediğim bir eser oldu, bu yüzden bir süre daha onun beraberinde getirdiği duyguları yaşama ve sindirme taraftarıyım.

Kendinizden biraz bahseder misiniz?

Normalde çok sıradan bir hayatım var. Mesela sosyal medyada Gregor’un binlerce seveni var fakat Ali o kadar popüler bir adam değil. Sıradan ve herkes kadar bir çevresi olan, bir kariyeri ve bir yaşam mücadelesi olan biriyim. Bunu sosyal medyada sorduklarında da, Tevrat’ta geçen bir pasaj ile yanıtlarım. Musa peygamber onu göndereni merak ettiklerinde ne diyeceğini sorar Tanrı’ya… Tanrı’da O’na; “Ego sum qui sum.” der. Yani, “Ben, ben olanım.” Sadeliğin her zaman tanrısal bir olgu olduğunu düşünür ve bu minvalde yaşamaya çalışırım. 

Teşekkürler…

Son Güncelleme: 10.09.2022 23:35
Anahtar Kelimeler:
Kitap
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.