Karantina Günleri için yazarlardan kitap önerileri

TUDEM Yayın grubu yazarları, karantina günlerinde evinden dışarı çıkamayanlar için birbirinden güzel kitap tavsiyesinde bulundu. İşte o kitaplar.

07 Nisan 2020 Salı 18:49
Karantina Günleri için yazarlardan kitap önerileri






Karantina Günleri için yazarlardan kitap önerileri


Türkiye koronavirüsle mücadele ederken, evinde kapalı kalan gençler ve kendini genç hissedenled için TUDEM yayın grubu yazarlarından kitap tavsiyeleri.


Uçan Dede
Yazan: Aytül Akal, Mavisel Yener
Resimleyen: Gamze Erdoğan
32 sayfa / Öykü

Korona günlerinde kızım Aden ile kıkırdayarak okuduğumuz, sakarlığına gülümseyip yumuşak kalbine vurulduğumuz Uçan Dede'yi önermek istiyoruz size.

Çocuk yazınımızın emektar isimleri Aytül Akal ile Mavisel Yener'in tek zihin gibi ustalıkla birleştirdiği sözcükler ve Gamze Erdoğan'ın rengârenk boyalarıyla o sözcüklere üflediği ruh ne de güzel bir eser çıkarmış ortaya, yaşasın!

Tekdüze yaşantısına son vermek için hayallerinin peşine düşen sevimli bir dedenin yer yer gülümseten, yer yer ilham veren öyküsü, korona nedeniyle evde kalan çocuklarımıza eğlenceli zamanlar geçirtecektir, bizden önermesi.

Uçan Dede'yi seçmemizin bir başka nedeni de herhâlde malumunuzdur ama yine de konuyu azıcık deşelim:

Kusurlu söylemlerle koronavirüsün yaşlılarca yayıldığı gibi yanlış bir algı oluşturuldu. Bu süreçte onları azarlayan, küçümseyen ve hatta aşağılayan organizmalarla da karşılaştık, af edersiniz. İşte bu harika kitap yaşlılarımızın hayatımıza kattığı artı değerleri hem hatırlamamız hem de çocuklara eğlenceli biçimde anlatmamız için bulunmaz bir örnek.

Herkese iyi okumalar dileyip üç kere bağırıyoruz, hazır mısınız:

UÇAN DEDE ÇOK YAŞA! UÇAN DEDE ÇOK YAŞA! UÇAN DEDE ÇOK YAŞA!..

Spor Gezginleri - 1 Kaçış Oyunu
Yazan: Aytül Akal
Türkçeleştiren: Gökçe Yavaş Önal
152 sayfa / Roman


Öyküyle, masalla, şiirle yakından ilgili olan Alper Akal'ın kitap yazması beni hiç şaşırtmadı, ama daha ilk romanıyla bu kadar başarılı olduğunu görmek çok sevindirici oldu.

Nasıl olmasın ki? Spor aşkını ve hukuk eğitimini birleştirip harika bir macera kurgulamış.

Yurtdışına gittiği okul gezisinde kardeşinin doğum gününü ancak döneceği gün hatırlayıp uyduruk bir armağan almaya kalkışan ağabeyi, son kalan parasıyla bir mağazada kim bilir ne zamandan beri unutulmuş eski püskü bir kutu oyununu, çok ucuza satın alır.

Olimpium adındaki bu gizemli oyun, Tolga ve arkadaşlarını sporların tarihteki başlangıçlarına götürecektir.

Ancak, geçmişten günümüze dönmek için her defasında onları zorlu bir sınav bekler.

Kaçış Oyunu'nun devamı Kayıp Zar da, akıcı dili ve zekice kurgusuyla, okurunu son sayfalara kadar merak içinde bırakıyor. Şimdi sıra üçüncü kitapta. Heyecanla bekliyoruz. Acaba Olimpium'un sırrı ne?

Yuan Huan'ın Kulübesi
Yazan
: Miyase Sertbarut
Resimleyen: Zülal Öztürk
136 sayfa / Roman


Dışarıda Korona geziyor, kimin umurunda! Çünkü evlerde Yuan Huan'ın Kulübesi var.

Bu kitap fena hâlde KOB (kitap okuma bağımlılığı) virüsü bulaştırıyor, evden çıkamadığınız için de Korona'dan korunuyorsunuz. Miyase Sertbarut, Yuan Huan'ın Kulübesi'nde okumayı sevmeyen bir çocuğun nasıl kazanılacağının şifresini veriyor: dinlemek…

Bunun için de çok kuvvetli bir nesne seçilmiş. Kırmızı telefon kulübesi. Bu kulübedeki ses kahramanımıza hikâyeler anlatıyor.

Birbirinden güzel ve etkileyici hikâyeleri dinleyen kahramanımız adeta büyüleniyor. Elbette bu kitabı okuyanlar da.

Özellikle ''Üstü Çizilen Çocuklar'', ''Gececiler'', ''Tünel Kazan Çocuklar'' insanın yüreğini titretiyor.

Peki, kitap bitince ne oluyor? Kaçınılmaz son… Kitap okuma bağımlısı çocuklara biri daha ekleniyor.

Ne diyelim, iyi ki varsın Miyase Sertbarut! Yazmaya devam et lütfen! Daha çoook çocuk var virüs bulaşması gereken...

Telefon Bilmecesi (SEN de OKU)
Yazan: Sally Nicholls
Resimleyen: Sheena Dempsey
Türkçeleştiren: Hadiye Deniz Ülker
72 sayfa / Roman


Her zaman dile getirdiğimiz bir gerçek var; ''Çocuklara yaş gruplarına göre kitaplar veriniz; boğazlarından geçmeyecek, yutamayacakları, sindiremeyecekleri kitapları onlara önermeyiniz.''

Aileler, eğitimciler soruyor: ''Peki, kitap okumayı pek sevmeyen ya da okuma güçlüğü çeken çocuklar için ne yapalım?'' İşte onlar için hazırlanan özel bir seri var.

''SEN de OKU'' koleksiyonu, özel yazı karakteri, gözü yormayan renkli, kalın kâğıt yapısı, rahat okuma sağlayan satır aralıkları ile hazırlanmış bir seri, bu kitapların dili de oldukça yalın. Kolaydan zora doğru aşamalarla ilerleyen serinin konuları çok eğlenceli, sürükleyici…

''SEN de OKU'' serisi yerli ve yabancı yazarların yapıtlarından olmuş bir koleksiyon. Bunlardan biri de ''Telefon Bilmecesi''. Cep telefonlarının çekmediği bir köyde fırtına çıkınca telefon direkleri devrilir, hayat felç olur. Çünkü pek çok kişi işlerini telefonla çözmektedir. Köyde çocuklarla etkinlikler yapan, sosyal sorumluluk projeleri yürüten Menekşe için bu tam bir kâbustur.

Ertesi sabah şehre inip ilgililere ulaşarak durumu anlatır. Telefon şirketi derhal tamircileri gönderir, hatlar onarılır. Fakat tüm hatlar yanlış onarılmıştır! Bu yanlışlık pek çok komik olayın kapısını açar.

Okumakta güçlük çeken çocuklarımızı alacakaranlıkta bırakmayalım diye yazılmış, sanat yolculuğunda kararlılıkla, sağlam adımlarla nasıl ileri doğru gidebileceklerinin ipuçlarını veren ''SEN de OKU'' koleksiyonu okurlarını bekliyor.

Riko, Oskar ve Derin Gölgeler
Yazan: Andreas Steinhöfel
Türkçeleştiren: Kâzım Özdoğan
216 sayfa / Roman


​Ünlü Alman yazar Andreas Steinhöfel'in şimdilik dört kitapta topladığı ''Riko ve Oskar'' serisi, ilginç olay örgüleri ve başarılı kurgularıyla gözden kaçırılmamayı hak eden romanlar.

Tahmin edileceği gibi ana karakterler aynı: Riko on bir yaşında, hızlı düşünemeyen, sayı ve yön gibi kavramları karıştıran ''özel'' bir çocuk.

Oskar ise üstün zekâlı olmasına karşın aykırı davranışlar sergileyen bir afacan. Üstelik henüz yedi yaşında.

Her ikisinin de yaşamında önemli boşluklar var; Riko'nun babası, Oskar'ın da annesi yok.

Birbirinden farklı özelliklere sahip iki arkadaşın karşılaştığı olayları sürükleyici bir dedektiflik serüvenine çevirerek anlatmayı başaran Steinhöfel'in, yan olayları ve yardımcı karakterleri ana eksendeki gerilime bağlayıp çözmede alkışı hak edecek bir becerisi olduğunu vurgulamalıyım.

Öte yandan, hemen tüm kitaplarında toplumsal konulara eğilerek edebiyata özgü bir yaşam bilgisi aktarmayı da önemseyen Steinhöfel'i okumakta yarar var.



Cebimdeki Taşlar
Yazan: Kaouther Adimi
Türkçeleştiren: Damla Kellecioğlu
140 sayfa / Roman


​''İyi bir aile kızı greyfurt suyu içer ve hihihi diye güler''

Kaouther Adimi, okurunu Cezayir ve Paris, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik arasında gidip gelen çok katmanlı bir yolculuğa çıkarıyor. Valizinde duyguları, düşünceleri, içinden çıkamadığı soruları, annesi, babası, kardeşleri, idealleri, korkuları, tanıdığı ve tanımadığı kadınlar var;

Cezayirli kadınlar, Fransız kadınlar. Çalışmak için altı aylığına Paris'e giden ve yıllardır dönemeyen genç kadın, kız kardeşinin nişanlanacağı haberi ile zorunlu kalır memleketine gitmeye. Yolculuk hazırlığına da alışveriş yerine cebindeki taşları dökerek başlar.

Bir kadının var olmasını ''Mutlaka bir kocaya ait'' olmaya bağlayan akrabaları ile kendi parasını kazanan, ''özgür'' kadınların yaşadığı Paris'te ideal aşk tarifleri, sevgililer günü kutlamaları, evli kadınlara yapılan gizli güzellemelerle dolu, otuzuna dek evlenmeyen kadınların zavallığını anlatan parlak kapaklı dergi göndermeleri arasında gider gelir genç kadın.

Nerede olursa olsun ve hangi koşulda yaşarsa yaşasın bir kadının kendini gerçekleştirebilmesi için ön koşulun bir nişan yüzüğünden, bir erkeğe bağlı olmaktan geçtiğini söyler herkes, her coğrafyada, değişik bir dille…

Ya evlenecek ya da Paris'te yaşayan bir evsiz olan Matmazel Clothilde gibi deli gözüyle bakılacaktır ona da. Matmazel Clotilhde olmaya özenir belki, ama en çok kendi olmaya. Sevgiyi, sevgiliyi, ''Beni sahiplenecek bir erkek…'' söylemine sıkıştıran kadınlara selam olsun bu roman.

Yok Şehir
Yazan: Ricardo Piglia
Türkçeleştiren: Pınar Savaş
148 sayfa / Roman


Yok Şehir, Arjantinli yazar Piglia'nın, ipuçlarının birbirinin içinde dolaştığı, iç içe geçen hikâyelerden örülmüş ilginç romanı. Romanın merkezinde bir kadın, bir makine ve bir gazeteci, ama hepsinden önemlisi hikâyeler var. Çünkü, ''Arjantin kırsalı dayanılmazdı ve köylerdeki insanlar, ihtiyarlardan kalan hikâyeleri saklarlardı.''

''Eskiden akıllıydım, şimdi hikâyeleri tekrar eden bir makineyim.'' diyen Elena, ''herkesin ne görmek isterse onu gördüğü bir klinikte''  yatmaktadır. ''Hem sonsuz hem de mutsuz''dur.

Onun öldüğüne hiç inanmak istemeyen kocası, Elena'nın hafızasını taşıyan bir makine yapar. Makine, kendisine yüklenen hikâyeleri değiştirip dönüştürür. Tıpkı bir edebiyatçının yaptığı gibi.

Can alıcı nokta, makinenin gerçek verileri işlemesidir. Çünkü Piglia, okuru üstü örtülü hikâyeler arasında sürüklerken, örtüyü yer yer parçalıyor. İşte oralarda ürkütücü sahnelerle karşılaşıyoruz. Arjantin'in çalkantılarla dolu siyasal tarihinin karanlık sayfalarıyla ve Dante'nin cehennemiyle yüz yüze geliyoruz.

İzmir Hayaletleri
Yazan: Loren Edizel
Türkçeleştiren: Roza Hakmen
296 sayfa / Roman


​İzmir Hayaletleri, bir romandan çok daha fazlası: Yazar bizi çok sesli, çok dilli, çok kültürlü, farklılıkların yaşandığı, güzelliğe dönüştüğü zamanlara götürüyor. Sadece güzellik, sadece mutluluk, iyilikler olabilir mi? Elbette hüzünlere de yer vardır hayatımızda. Romanı okuyup bitirdiğimde yazarına şunları yazmıştım:
 
Sevgili Meslektaşım, Loren Edizel, evet, dün romanınızı bitirdim; ne yazık ki bitti, artık son sayfalarda müdahale etmek geldi içimden,

Nazım ölmesin istedim, Elena ile buluşsunlar, birlikte yaşasınlar istedim, Niko büyümese bari dedim, çocukluğunu yaşasa…

Romanınızdaki gibi kitap dükkânı sahipleri neden yok artık, dedim. Beni 173. sayfada, bir kitabevi kapanıyor diyerek hıçkıran insanların dünyasına götürdüğünüz için size minnettarım. Keşke, dedim, Polikarp gibi bir arkadaşım olsaydı. (Öyle arkadaşlarım oldu benim. Biliyorsunuzdur kuşkusuz: onlar tez ölürler, genç ölürler, dünyaya bir el sallarlar, o kadar, giderler.) Hâlâ öyle arkadaşlarım vardır, tutunamayan, sürekli bir intiharı yaşayanlar. Onları yılda bir ya da iki kez görürüm. Onlar, arkadaşlıkların yıpranmasına izin vermezler, adeta saklarlar. ''Lebenskünstler''dir onlar.
 
232. sayfa; ''Sen benim duamsın, Elena.'' Bu bir şiir, bir şiirin dizesi gibi. Rilke de böyle bir şiir yazabilirdi! Sevgili Edizel, beni acılar içindeki bir dünyaya götürdünüz, onca acıya karşın ''İnsan'' kalabilen insanların dünyasına. Yazar olarak sizi kendime yakın buldum. Çocuk Niko, yüreğimde hep yaşayacak. Bir okur olarak size teşekkür ediyorum. 

Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları
Yazan
: Raşel Meseri
274 sayfa / Roman


​''Bin farklı kişi tarafından okunmuş bir kitap, bin farklı kitaptır,'' diyor Tarkovski.

Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları içinde yaşadığımız gerçeği öyle bir açıdan gösteriyor ki sizin hangi algıyla, ya da hangi duygu yoğunluğu ile okuduğunuz önemli.

Çünkü Yazar Raşel Meseri tüketimden kapitalizme, şiddetten gdo sorununa, küresel ısınmadan yeşilin katline kadar bir çoğumuzun mesele edindiği, canını yakan her soruna titizlikle değiniyor.

Metin bilimden, sanattan, felsefeden beslenip fantazmatik bir kurguyla kendini tamamlıyor.

Dünyanın tarihi boyunca baskılara, şiddete, haksızlığa, sömürüye, ırkçılığa bütün farklılıklara karşı direnen insanlığı bambaşka bir dünyanın penceresinden gösteriyor bize.

Olağanüstü gözlemlerle dolu bir roman sizi bekliyor.


Sarı Duvar Kâğıdı

Yazan: Charlotte Perkins Gilman
Resimleyen: Maria Brzozowska
Türkçeleştiren: Başak Çaka
140 sayfa / Öykü


Charlotte Perkins Gilman'ın yarı otobiyografik hikâyesi Sarı Duvar Kâğıdı (1892), doğum sonrası depresyonu yaşayan bir kadının toparlanması için ailecek taşındıkları kır evinin bir odasında geçer. Kocasının uygun gördüğü odaya yerleşen kadın, bir süre sonra odadaki sarı duvar kağıdından rahatsız olmaya başlar. Kaygıları ve sanrıları giderek artan karakter, evliliği ve hayattaki konumunu sorgulamaya başlar. Bir feminist olan Gilman, bu öyküde, bir yandan lohusalık depresyonunu, öte yandan kocasının pasif şiddetini anlatır. Rasyonel olarak kodladığı kocasının esasında nasıl dar görüşlü, sabit fikirli ve kendi haklılığının onayı adına ne denli zalim olabileceğini göz önüne serer. Evlilik kurumu içindeki mutlak hiyerarşinin, kadının kırılganlığa ve sağlıksızlığa yatkınlığı ileri sürülerek inşa edildiğini sergiler.
 
19. yüzyılın Amerika'sında bu beyaz, orta sınıf kadının varlığı patriyarka tarafından belirlenmiştir; o doğuran, çocuk bakan, ev işleriyle ilgilenendir. Saygınlığı bunlara bağlıdır. Bu rolü oynayamayan kadın olsa olsa güçsüzdür, hastadır. Hatta akli melekeleri tartışmaya açıktır. ''İyileşene'' kadar, odasında kapalı kalmalıdır. Odasında tıkılı kalan bir kadın neden duvar kağıtlarıyla konuşmaya başlamasın? Nihayetinde, onu sınırlayan çerçeveden kurtulması belki de çıldırmasıyla mümkündür. Belki de onu sınırsızlığa taşıyacak olan özgürlük delirmekten geçmektedir.  
 
Sarı Duvar Kâğıdı, okurun kucağına hacimli sorular ve tartışma konuları bırakıyor; aile içi hiyerarşi, toplumsal cinsiyet rolleri, delilik ve yaratıcılığın kardeşliği, sınırların zorlanması ve yıkılması. Evde kalmak zorunda olduğumuz; dayanışma, yalnızlık ve yaratıcılık üzerine düşündüğümüz bugünlerde, özellikle okunası bir hikâye!

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.