Fatih Altaylı, yıllardır eleştirdiği Davutoğlu'nu ekrana çıkardı

Gazeteci Yazar Fatih Altaylı sık sık hem köşesinde hem de hazırlayıp sunduğu TV programlarında eleştirdiği Gelecek Partisi kurucu Genel Başkanı Ahmet Davuoğlu ile ilk kez program yaptı. 

13 Temmuz 2020 Pazartesi 06:03
Fatih Altaylı, yıllardır eleştirdiği Davutoğlu'nu ekrana çıkardı






Fatih Altaylı, yıllardır kıyasıya eleştirdiği Davutoğlu'nu ekrana çıkardı


Habertürk TV kanalı dün akşam oldukça önemli bir canlı yayına sahne oldu. Türkiye'nin seçilmiş son başbakanı ve Gelecek Partisi Kurucu Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, yıllardır kensine en sert eleştiriler yönelten Gazeteci Yazar Fatih Altaylı'nın programına konuk oldu. AK Parti'den ihraç edilmesinin ardından ana akım medyada kendisine adeta ambargo konulan Ahmet Davutoğlu Teke Tek Özel programırda Fatih Altaylı'nın sorularına cevap verdi. Teke Tek Özel'de belkide tarihinde ilk kez en uzun reklam arası vermeden yayın yapan tartışma programı oldu. Davutoğlu'nun gündeme dair önemli açıklamalarda bulunduğu program sırasında "Erdoğan beni çakalların arasında yalnız bıraktı" sözü izleyenlerin hafazılarında yer edindi.

Konuşmasına gündemin sıcak konusu olan Ayasofya'nın ibadete açılmasıyla ilgili değerlendirmelerle başlayan Davutoğlu Dışişleri ve gerekse Başbakanlık döneminde yürütülen Suriye politikalarından, AK Parti'den ayrılma sürecine, Türkiye'nin yaşadığı problemlerden partisinin çözüm önerilerine, erken seçim tartışmalarından kamuoyu şirketlerinin araştırmalarına değin bir çok konuda görüşlerini anlattı. Davutoğlu, "Yeni bir hikaye yazmak lazım. Tarımda ciddi reform şart. Bu kriz tarımı ve sağlığı öne çıkardı. Kırsal dönüşüm ve tarımda yepyeni vizyonla görüyoruz. İstihdam ve argeye yatırımların ayrılmasını şart görüyoruz. Gereksiz harcamaları durduran bütçe şart. Dışarıdan gelen yabancı sermayeyi de çekersiniz, yolsuzluk alanları da kapattığınız için hukuk güvencesiyle yükselen yıldız olursunuz" ifadelerini kullandı.


 Teke Tek Özel programında Fatih Altaylı'nın sorularını yanıtlayan eski Başbakan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, konuşmasına Ayasofya'nın ibadete açılmasıyla ilgili yaptığı bir değerlendirmeyle başladı: Türkiye içinde siyasal kutuplaşmanın parçası haline getirmek, başka gündemleri unutturmak için Ayasofya'yı gündem yapılıp, seçim olarak görülürse herşeyden önce Fatih'in emanetine de saygısızlık olur. Ayasofya ile ilgili atılıma biz de hayırlı olsun dedik. Devlet vakarıyla, insanlık birikimi adına konuşarak korumak, konuşmak şu anda en doğru yoldur.


Dışişleri Bakanlığı döneminde ortaya konulan Suriye politikasıyla ilgili eleştirilere yanıt veren Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
Demokrasi karşısında darbeyi kim yaparsa biz onun karşısındayız. Esad kimyasal kullanmıştır, BM bunu tescil etmiştir. Esad kendi halkıyla savaştı. Mülteciler ne zaman geldi bize ilk olarak? Bizim Esad'la ilişkilerimiz iyi iken, 29 Nisan 2011'dir. Esad kendi ordusunu şehirlere soktuğu zaman. Ben Başbakanlığı bıraktıktan sonra Halep düştüğü zaman oradaki kimyasal silah kullanılmış, öyle resimler var ki. Siz gördünüz mü, varil bombasından bacakları kopmuş çocukların fotoğraflarını. Bunlara tedbir almayan BM suçlu değil, İran suçlu değil mi?

Gelecek Partisi olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin siyaset ve partilerin doğasına uymadığını belirten Davutoğlu, güçlendirilmiş parlamenter sistemindan yana olduklarını belirtti.
Davutoğlu, genel kongrelerini yapılabilecek her türlü seçime hazır olacaklarını belirterek, şöyle konuştu:
Türkiye'de erken seçim olmaz diye bekleyenler yanılailirler. Önemli olan tedbir almaktır. Allah izin verirse Eylül'de kongremizi yaparız, 2021 bahardan sonra her seçime hazırız.


İşte Fatih Altaylı'nın soruları ve Ahmet Davutoğlu'nun yanıtları...

FATİH ALTAYLI: Sayın Abdullah Gül'ün Başbakanlığında tanıştığımızda çok eleştirdim sizi. Hiçbir zaman bir günden bir güne 'Kardeşim sen ne biçim adamsın' demediniz. Arayıp da şikayet etmediniz.

AHMET DAVUTOĞLU: Sizin eleştiri hakkınızı her zaman öngörmek lazım.

ALTAYLI: En güncel konudan başlayacağım; Ayasofya. Yıllardan beri muhafazakar camianın en önemli arzularından biriydi tekrardan ibadete açılması. Aslına bakarsanız teknik olarak açıktı, bir bölümünde ibadet yapılıyordu. Önemli bir bölümü müze olarak kullanılıyordu. Şimdi müze olmaktan çıkarılıp cami olarak hizmet görmek üzere karar alındı. Siz Danıştay'ın kararı, bunun yaratacağı uluslararası s orunar var ise veya yok ise nasıl değerlendiriyorsunuz?


"AYASOFYA'DA ESTETİK BİR DÜZENLEME YAPILMASI LAZIM"

DAVUTOĞLU: Hassas bir konu. Ayasofya'nın önünde en büyük mitinglerden biri olmuştur biliyorsunuz, Halide Edip yapmıştı. İstiklal sembolüydü. Bizim için özgürlük meselesiydi. İnanç meselesi olarak hep hassas bir konu olarak kaldı. Müze olmasını savunanların, buna karşı çıkanların görüşleri var. Danıştay hukuki bir karar, saygıyla karşılamak lazım. Özlemle beklenen on yılların meselesi kapanmış görünüyor. Başka bir konu açıldı şimdi. Bahsettiğimiz Ayasofya insanlık mirasıdır. Hristiyanlar için Allah'ın mescidi olarak yapılmıştır. 15 günlük bir süre var. Bu kültürel mirası estetik bakımdan en güzel şekilde donatmak önemli. Ayasofya müze olmadan önce çok kıymetli halılar vardı. Şimdi orası metruk bir zemin. Ayasofya'nın diğer mekan unsurlarına kadar bir estetik düzenleme yapılması lazım. Gerçekten Mimar Sinan'ın katkılarıyla süregelmiş bir mekandan bahsediyoruz. Buna ikonalar dahil olmak üzere bunları korumak bize düşer. Hıristiyanın da manevi haz alabileceği şekilde mekan düzenlemesi doğru olur.

"CHP VE DİĞER MUHALEFET OLGUN TAVIR SERGİLEDİLER"

Entelektüel hıristiyanları Sultanahmet Camii büyüler. 15 gün kısa bir süre. Halılardan aydınlatmaya kadar en iyi şekilde tanzim edilmesi lazım. Burada mahçup olmamak lazım.Muhalefet de olgun bir tavır sergiledi,

CHP de olgun bir tavır sergiledi. Müzeciler cami yanlıları gibi bir toplumsal ayrışmayı açmadan iç siyaset gündemine taşımamak lazım.

Nihayet uluslararası boyutu. Burada da hiçbir şekilde hamasi havaya girmeden, bu argümanları sağlam zemine oturtadak, İslam-Hıristiyanlık çatışmasına dönüştürmeden, kesinlikle din çatışması haline gelmemesi hususu önemli. Sayın Cumhurbaşkanının daha önce ifadelerde yer alan yurtdışında camilerimizle ilgili İslamafobik dalganın oluşmasına izin vermemesi lazım. Gelmeden İspanya'yı aradım. Mescid-i Aksa işgal edilen bir toprak. İsrail orada egemenli hakkı kullanması uluslararası hukukta meşru değil. Kurtuba Camii 1241'e kadar camidir. Bir mucizevi mekândır, aynen Ayasofya gibi. O dönemde en iyi aydınlatma dönemi uygulanmıştır. Daha sonra içine son derece çirkin bir katedral oturtulmuştur. Bizim Ayasofya'yı koruduğumuz gibi İspanyollar korumamıştır. Bugün telefon ettim özellikle İspanya'daki tanıdıklarıma. Kurtuba'da her gün ayen yapıldığını söyledi. Bir Batılının dönüp de Kurtuba hala katedral olarak kullanılıyorsa, Ayasofya'nın teolojik açıdan şu farkımız var, İslam dini kendisinden önce bütün mekânları cami kabul edilmiştir. Hz. Süleyman mabedi sinagog değil mescittir. Ayasofya'yı İsevilik döneminden gelen bir mekan olarak bir süreklilik içinde bütün birikimine saygı gösterdik, temel özelliklerine hiç dokunmadan. Dünyada herkesin şunu görmesi lazım; biz bu insanlık mirasına sahip çıktık. Şimdi de sahip çıkıyoruz.

ALTAYLI: Çatlak sesler çıkmaya başladı. Papa, Yunanistan, Rusya ortodokslar açısından konuya yaklaşabilir. Kolay atlatabilecek miyiz?

"BU AÇIKLAMALAR ELİMİZİ ZAYIFLATAN AÇIKLAMALAR"

DAVUTOĞLU: Burada iş bize düşüyor. Sükunetle, estetikle ve bilgiyle mukabelede bulunmak lazım. Fatih Sultan Mehmet bunu asırlarca sürecek şekilde ikonoları, ki bir dönem kırılmıştı. Burada bizim sabırla, anlatarak, uzmanları konuşturarak kesinlikle Doğu-Batı, İslam-Hıristiyan çatışması gibi yansıtılmaması lazım. İçeride kitle konsodülasyonu için iktidar bunu kullanırsa yanlış yapar. Suhuletle, sükunetle müze kararı nasıl alınmışsa şimdi de cami kararı alındı. Hıristiyanlara nasıl Sultanahmet, Süleymaniye açık. Şimdi bir de bedava. Herkes girebilir. İkonaların, mozaiklerin, fresklerin bulunduğu yerde caminin büyük kubbe alanı içinde değil. Kubbe alanında olanlarla ilgili teknolojik olarak tedbir alınabilir. Ziyaretlere açık olduğu vurgulanırsa suhuletle aşılabilir. Türkiye içinde siyasal kutuplaşmanın parçası haline getirmek, başka gündemleri unutturmak için Ayasofya'yı gündem yapılıp, seçim olarak görülürse herşeyden önce Fatih'in emanetine de saygısızlık olur. Ayasofya ile ilgili atılıma biz de hayırlı olsun dedik. Devlet vakarıyla, insanlık birikimi adına konuşarak korumak, konuşmak şu anda en doğru yoldur. Şu anda karşı taraftan birtakım tepkiler gelse bile o tepkileri kullanmamak lazım. Birçok kaygı da burdan kaynaklanıyor. İdari bir kararla kaldırdık demek daha doğruydu. Daha önce Cumhurbaşkanlığı'na davanın reddine dair 2016 yazı gündeme gelmemiş olurdu. Burada çelişkili tutumlar. Daha önce sayın Cumhurbaşkanının yaptığı çelişkili açıklamalar, elimizi zayıflatan açıklamalar.

ALTAYLI: Danıştay kararıyla yapılması elimizi güçlü tutmak için mi?

DAVUTOĞLU: Bu inandırıcı olmaz. Muhataplarınız sizin hasmınız bile olsa samimi olmak gerekiyor. Yapıyormuş gibi, bir argüman geliştiriyormuş gibi yapıp minareye kılıf uydurmak gibi bir şey yaparsanız saygıyı yitirirsiniz. Şimdi Kur'an-ın öğütü budur bize, güzel sözle anlatacağız, siyaseti kullanmayacağız. Bunu yapmak devlet irfanının bir gereği. Doğru adım atılmış, bunu savunmak, doğru üslupla savunmak gerekir.

ALTAYLI: Suriye meselesi sizin Dışişleri Bakanlığı, danışmanlık döneminizde de, Başbakanlık döneminizde de farklı farklı seyirler izledi. Türkiye Suriye meselesini biraz geride bırakmıştı. Hafif bir diyalog başlamıştı Ahmet Necdet Sezer döneminde. Sonra AK Parti bir üst seviyeye taşıdı. İki ülke neredeyse tek ülke gibi hareket ediyor hale gelmişti. Ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yapılıyordu. Esad'la kanka olmuştuk. O durum gayet iyi giderken, bir anlamda Suriye Türkiye üzerinden Batı'ya açılırken, kendi içinde demokrasi arayışına girmişken 2011 yılında kıyamet koptu. Batı Suriye'ye önce diplomatik sonra neredeyse hakiki anlamda saldırıya geçti, Arap Baharı'nın yansımasıyla birlikte. Siz Esad'la 6 saatlik toplantı yaptınız. O toplantının sonrasında Suriye Türkiye'ye düşman oldu. Batının fişteklemesi ve bizim de o modaya uymamızla birlikte harap olmuş bir ülke, 9 senedir gitmeyen bir Esad. O gün orada ne konuştunuz da iş bu hale geldi. Payınıza düşen bölümün faturasını üstlenmeye hazır mısınız? Bir öz eleştiri yaptınız mı, yapacak mısınız?

"ESAD'A NE OLUR BASTIRMAK İÇİN ORDUYU KULLANMA DEDİK"

DAVUTOĞLU: Bu eleştiriler karşısında hiçbir zaman şurada sahip olduğum şans hiçbir zaman bana verilmedi. İktidardaki Cumhurbaşkanı ve bütün o politikaların parçası olan kişiler bu saldırılara muhatap kalırken sanki o resimde yoklarmış gibi tek başına beni büyük arenanın içinde çakalların ve gladyatörlerin arasında bıraktı. Eleştirmek bir hak, dinlemek daha önemli bir hak. Bu şansı verdiğiniz için teşekkür ederim. Sizin sorunuz güzel oldu. Şimdi gelin analiz edelim. Bir kere Suriye ile ilişkilerin o düzeyde iyiye çıkmasının en büyük payı sayın Ahmet Necdet Sezer, sayın Abdullah Gül, sayın Erdoğan dönemidir. Bizim Suriye ile mutlak anlamda entegrasyon projemiz vardı. Adını Şamgen koymuştuk. Büyük barış projesiydi. Esad'la 6 saat görüştüğüm için çökmedi. Rusya ve Batı sebebiyle de çökmedi. Esas aktör 2010 aralığında bir Tunuslu genç dalga başlattı, Arap Baharı. Sadece Suriye'de çıkmadı. Tunus, Mısır, Yemen'den sonra 2011 Şubat'ından itibaren Suriye'ye geldi. Bizim ilişkilerimiz 2011'in Ekim ve Kasım'ında. Biz bu 7-8 ay içinde ne yaptık. Burada birinci sorumlu, aktör Beşar Esad'dır. Her seferinde Esad'a, 'Bu büyük dalga, biz sizin yanındayız' dedik. 'Ne olur şu büyük dalgayı bastırmak için ordunu kullanma' dedik. Suriye ordusunun üst kadrosu yüzde 12,5'luk etnik bir azınlığa mensuptu. Büyük bir katliama gelindi, Hama olayları. 6 Nisan'da gittiğimde 'Kürtler'e kimlik verin, size karşı tahrik edilebilir' dedim. 8-9 ay Suriye ilişkilerini iyi tuttuk, destek verdik. 6 saatlik görüşme devlet kayıtları dışında olmamıştır. Büyükelçimiz şahittir ve hepsi not tutulmuştur.

ALTAYLI: Suriye meselesi sizin Dışişleri Bakanlığı, danışmanlık döneminizde de, Başbakanlık döneminizde de farklı farklı seyirler izledi. Türkiye Suriye meselesini biraz geride bırakmıştı. Hafif bir diyalog başlamıştı Ahmet Necdet Sezer döneminde. Sonra AK Parti bir üst seviyeye taşıdı. İki ülke neredeyse tek ülke gibi hareket ediyor hale gelmişti. Ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yapılıyordu. Esad'la kanka olmuştuk. O durum gayet iyi giderken, bir anlamda Suriye Türkiye üzerinden Batı'ya açılırken, kendi içinde demokrasi arayışına girmişken 2011 yılında kıyamet koptu. Batı Suriye'ye önce diplomatik sonra neredeyse hakiki anlamda saldırıya geçti, Arap Baharı'nın yansımasıyla birlikte. Siz Esad'la 6 saatlik toplantı yaptınız. O toplantının sonrasında Suriye Türkiye'ye düşman oldu. Batının fişteklemesi ve bizim de o modaya uymamızla birlikte harap olmuş bir ülke, 9 senedir gitmeyen bir Esad. O gün orada ne konuştunuz da iş bu hale geldi. Payınıza düşen bölümün faturasını üstlenmeye hazır mısınız? Bir öz eleştiri yaptınız mı, yapacak mısınız?

"6 SAATLİK KONUŞMA DEVLET KAYITLARI DIŞINDA OLMAMIŞTIR"

DAVUTOĞLU: Bu eleştiriler karşısında hiçbir zaman şurada sahip olduğum şans hiçbir zaman bana verilmedi. İktidardaki Cumhurbaşkanı ve bütün o politikaların parçası olan kişiler bu saldırılara muhatap kalırken sanki o resimde yoklarmış gibi tek başına beni büyük arenanın içinde çakalların ve gladyatörlerin arasında bıraktı. Eleştirmek bir hak, dinlemek daha önemli bir hak. Bu şansı verdiğiniz için teşekkür ederim. Sizin sorunuz güzel oldu. Şimdi gelin analiz edelim. Bir kere Suriye ile ilişkilerin o düzeyde iyiye çıkmasının en büyük payı sayın Ahmet Necdet Sezer, sayın Abdullah Gül, sayın Erdoğan dönemidir. Bizim Suriye ile mutlak anlamda entegrasyon projemiz vardı. Adını Şamgen koymuştuk. Büyük barış projesiydi. Esad'la 6 saat görüştüğüm için çökmedi. Rusya ve Batı sebebiyle de çökmedi. Esas aktör 2010 aralığında bir Tunuslu genç dalga başlattı, Arap Baharı. Sadece Suriye'de çıkmadı. Tunus, Mısır, Yemen'den sonra 2011 Şubat'ından itibaren Suriye'ye geldi. Bizim ilişkilerimiz 2011'in Ekim ve Kasım'ında. Biz bu 7-8 ay içinde ne yaptık. Burada birinci sorumlu, aktör Beşar Esad'dır. Her seferinde Esad'a, 'Bu büyük dalga, biz sizin yanındayız' dedik. 'Ne olur şu büyük dalgayı bastırmak için ordunu kullanma' dedik. Suriye ordusunun üst kadrosu yüzde 12,5'luk etnik bir azınlığa mensuptu. Büyük bir katliama gelindi, Hama olayları. 6 Nisan'da gittiğimde 'Kürtler'e kimlik verin, size karşı tahrik edilebilir' dedim. 8-9 ay Suriye ilişkilerini iyi tuttuk, destek verdik. 6 saatlik görüşme devlet kayıtları dışında olmamıştır. Büyükelçimiz şahittir ve hepsi not tutulmuştur.

ALTAYLI: Orada İhvan'ı iktidar ortak yapmak istediğiniz söylendi.

DAVUTOĞLU: Hayır her iki Dışişleri Bakanı oradaydı. O günlerde 'Niye Esad'ın arkasında duruyorsunuz, kendi şehirlerini bombalıyor' diyorlardı. Hama ve Humus'u topa tutuyordu. Donanma Lazkiye'yi denizden vuruyordu. Derzor'a varil bombaları atılıyordu. Burada benim ve Türkiye'nin bir rolü var mı? Bütün yaşananların birinci sorumlusu Beşar Esad'ın kendisidir. Çok küçük reformlar yapsaydı, kendisini iki aileye kapatmasaydı, bugün bile Nusayriler bile rahatsız bu iki aileden. Biz barış içinde açmaya çalışıyorduk.

ALTAYLI: Sanki açacakmış gibi niyeti vardı...

DAVUTOĞLU: Tabii tabii. Biz bu tabloyu kırmak için Beşar Esad'la iyi geçindik. Hatta 'Halep'te seçim olsa siz kazanırsınız' diye takılırdı bize. Defalarca gittik. Dedik ki, 'Ordu hava harekatı yapmasın, gerekirse sizin polisinizi eğitelim' dedik. Müslüman Kardeşler hiçbir yerde geçmemiştir.

ALTAYLI: Sizin döneminizde hep İhvancı bir siyaset varmış gibi...


"DARBEYİ KİM YAPARSA BİZ ONUN KARŞISINDA OLMUŞUZDUR"

DAVUTOĞLU: Mısır'da Mursi devrildiği zaman, ki o dönemde Türkiye Doğu Akdeniz'de Mısır'la anlaşma yapıp Mavi Vatan'ı tahkim ediyorduk. Şimdi Libya'da uğraşıyoruz. Darbe sonrasında bize bir heyet geldi, bizi ikna etmek için. İçinde Fuad Sinyora, Nihad Allavi, Amr Musa var. Mursi Müslüman Kardeşler'di, siz onların yanında durmayın, Arap dünyası ile ilişkileri geliştiririz dediler. Ben de Allavi'ye 'Siz Irak'ı seçimi kazandığınızda sizi destekledik, peki siz İhvan mıydınız, peki siz dindar bir Şii misiniz? Seçimi siz kazandınız Maliki ile aramız bozulmak pahasına sizin arkanızda durduk' dedim. Demokrasi karşısında darbeyi kim yaparsa biz onun karşısındayız. Esad kimyasal kullanmıştır, BM bunu tescil etmiştir. Esad kendi halkıyla savaştı. Mülteciler ne zaman geldi bize ilk olarak? Bizim Esad'la ilişkilerimiz iyi iken, 29 Nisan 2011'dir. Esad kendi ordusunu şehirlere soktuğu zaman. Ben Başbakanlığı bıraktıktan sonra Halep düştüğü zaman oradaki kimyasal silah kullanılmış, öyle resimler var ki. Siz gördünüz mü, varil bombasından bacakları kopmuş çocukların fotoğraflarını. Bunlara tedbir almayan BM suçlu değil, İran suçlu değil mi?

ALTAYLI: Ama faturayı biz ödüyoruz

DAVUTOĞLU: O zaman dönüp onlara soracağız. Bana karşı haksızlık yapmanızı nispeten kabul edebilirim ama Türkiye Cumhuriyeti'ne haksızlık olur, bu millete haksızlık olur. Burada hiçbir dahlimiz, tahrik edici rolümüz olmamıştır. Beşer Esad kendi halkına kimyasal silah kullanmış savaş suçlusudur. Bir taraftan Mısır'daki darbe, Irak'ta Amerikan hapishanelerinden DEAŞ unsurlarının çıkarılması, Arap Baharı yön değiştirdi.

ALTAYLI: Arap Baharı CIA projesi dendi.

DAVUTOĞLU: Çıkış sebebi şudur, 1990'lı yıllarda Doğu Avrupa'da ne istemişse, Arap gençleri aynı şeyleri istemiştir. Demokrasinin yanında bugün de olsa yer alırız. Bir gün Hama, Humus'ta kimyasal silah kullanımı dolayısıyla Beşar Esad ve Suriye rejimi tarihin karanlık sayfalarında yerini alacak, Türkiye takdir toplayacak.

ALTAYLI: 5 milyon mülteci, dışında duramaz mıydık? Esad'ı devireceğiz lafları... Emevi Camii'nde namaz kılacağız dendi.

DAVUTOĞLU: Onu ben kullanmadım, kullananlara sorarsanız. Biz Esad'ın yanında durduk.

ALTAYLI: Bize ne, bir ülkenin iç işine karışmak...

"TÜRKİYE'NİN ETKİN OLMASINDAN BATI RAHATSIZ OLDU"

DAVUTOĞLU: Biz kimsenin iç işine karışmadık. Yayladağı'n güneyindeki bir karakol dışında Esad hepsinden çekilmiş. Bu sefer ne oluyor Türkiye'nin iç meselesi haline dönüşüyor. Kontrol olmayınca sınırdan mülteci geliyor vs. Türkiye bedelini ödüyor ama bu krizi çıkarmamıştır. Kendi ulusal çıkarlarımızı, o sınırı korumak zorundaydık.

ALTAYLI: Mısır'da biz demokrasiden yanaydık, kazanandan yanaydık. Mısır'da darbe oldu. Biz de kınadık bu darbeyi. Fakat sonrasında darbeciyle kan davasına getirip şu anda Mısır'la en düşman biziz.

DAVUTOĞLU: Türkiye ile Mısır arası düzeltilmelidir. Evet darbeciydi, tepki verdik. Rabia meydanında insanları öldürdüler. Şimdi 27 Mayıs'ı nasıl anıyoruz. Buna rağmen Mısır'da bizim Dışişleri Bakanlığım, Başbakanlığım döneminde kanalları açık tutmaya çaba gösterdik. Bugün de bu çaba gösterilmelidir, yeni bir raya oturtulmalıdır. Sisi'yi meşru kılmak anlamında demiyorum. Mısır, Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan arasındaki ilişkilerin Türkiye'yi daraltan tablo değiştirilmelidir. 2012 yazı Mısır darbesi öncesinde Bingazi'de, Trablus'ta Türkiye etkisi vardı. Türkiye ile çok iyi ilişkileri olan yönetim vardı. Yemen'de Türkiye yanlısı, yani Türkiye ile ilişkileri olan yönetim vardı. Suriye'de sağlıklı geçiş sağlanabilseydi Suriye'de de ilişkiler geliştirirdi. Şimdi Türkiye'deki problem sadece dışarıda değil içeride de demokrasinin zaaf göstermesi. Ben niye parti kurdum? Türkiye türbülansa girmişti. FETÖ'nün devlet içine sızmış unsurları. Arap Baharı'ndan gelen demokrasi rüzgarından Batı ülkeleri, özellikle İsrail rahatsız oldru. Demokrasi yerleşti mi İsrail'in oralarla ilişki kurması çok zordu. Neredeyse konsensüs nedir, Filistin. CHP de savunur. Ortadoğu'da demokrasinin yükselmesinden, Türkiye'nin etkisinin artıyor olmasından Batı rahatsız oldu. Bosna Hersek-Sırbistan-Türkiye üçlüçsüyle Balkanları yeniden dizayn ediyorduk.

ALTAYLI: Niye dizayn ediyoruz biz?

DAVUTOĞLU: Orada Sırbistan ile Bosna Hersek çatışsa bedelini biz ödüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin gücü sanıldığından daha fazladır, imkanları daha fazladır. Bosna Hersek'le Sırbistan'ı barıştırmak, Suriye ile Irak'ı yakınlaştırmak bizim boyumuzu aşan işler değildi.

ALTAYLI: Başarısızlık mı oldu?

DAVUTOĞLU: Hayır, Suriye-İsrail ilişkilerini biz yürüttük. Sayın Başbakanın, sayın Cumhurbaşkanının bilgisi dahilinde ben yürüttüm.

ALTAYLI: Ama bugün kimseyle görüşemiyoruz

DAVUTOĞLU: Onu bugünkülere sormak lazım.

ALTAYLI: Ortadoğu masasında olmayan tek ülke Türkiye'ydi.

DAVUTOĞLU: Suriye ile ilgili Ortadoğu'daki bütün ilişkiler bizim üzerimizden geçti. Gazze'de bütün barış görüşmelerini nihai barışı sağlayan, ateşkesi sağlayan Türkiye'dir.

ALTAYLI: Hendek savaşları. Sizin Başbakanlığınız döneminde Türkiye açılım yaptı. Barış süreci mi, Kürt açılımı mı desek. Topluma umut veren bir şeydi. Gerçi ben Güneydoğu'ya gittiğimde 'Bazı şeyler kontrol dışında gelişiyor' dedim ama her taraf prim verdi. Sonrasında birdenbire Hendek sürecine dönüştü. Buradaki zaafiyet neredeydi? PKK mı samimiyetsizdi? Ne oldu da o hale geldi. Arkasından da 7 Haziran seçimleri.

"ÇÖZÜM SÜRECİ POLİTİKASINI BEN DE SAVUNDUM"

DAVUTOĞLU: Bizim maalesef kısa dönemli hafıza kayıplarımız oluyor. Suriye'de sanki hiçbir şey olmamış gibi Türkiye ilişkileri bozmuş gibi algı oluşuyor. Açılım süreci benim Başbakanlığımda başlamadı. 2013 Mart'ında sayın Erdoğan Başbakan, sayın Gül Cumhurbaşkanı ben Dışişleri Bakanıyım. Şimdi sayın Erdoğan çözüm sürecini sahiplenmediği için öyle bir algı var ki sanki ben yapmışım. Çözüm sürecini ben de savundum. Biz eğer çözüm süreci üzerinden Kürt sorununu aşabilmiş olsaydık işte o zaman Ortadoğu'nun kaderi bambaşka seyrederdi. Teröre ayrılan kaynakları ekonomik kalkınmasına ayırmış bir Türkiye. Benim Başbakanlığımda başlamadı. Akil Adamlar Heyeti de sayın Erdoğan döneminde oldu. Sayın Erdoğan bana genel başkanlığı devrettiğinde 'İki konuda size güveniyor emanet ediyorum, bir çözüm sürecini devam ettireceksiniz' dedi. Bu bana sayın Erdoğan'ın emanetiydi. İkincisi de FETÖ ile mücadeleydi. Bu iki şeyi miras olarak devraldım. Sizin gördüğümüz tabloyu çözüm süreci olan süreci kamu düzeninin sürdürülmesinin imkansızlığını Başbakan olarak gördüm.

Her türlü yöntemi iyi niyetli sürdürmek ama bu yetmezse kamu düzenini tesis etmek üzere terörle mücadele etmek. Silahlı terör unsurları Türkiye'yi terketmediği için, 7 Haziran seçimlerinden sonra zaaf gösterileceği zannedilerek Kandil, PKK savaş çağrısı yaptığında, arkasından Suruç olayında, Suriye'deki İŞİD unsurlarına ilk saldırı talimatını o zaman verdik. Suruç'ta polisi öldüren PKK'ydı.

ALTAYLI: 2 polisimizin şehit edilmesi karanlık. Sadece bir tweetle üstlenildi, yakalananlar beraat etti.

DAVUTOĞLU: Oradaki mesaj 'Ben sizin polisinizi yatarken öldürdüm' mesajıydı. Hiçbir irade zaafı göstermedim. 'Arkadaşlar sayın Erdoğan'ın bize emaneti olan çözüm sürecini bunlar istismar ettiler. Bu geceden itibaren kamu düzeni kuruluncaya kadar mücadele edeceksiniz' dedim ve gece saat 03.00'de mücadele başladı. Ben savaş kelimesini hiçbir zaman kullanmadım. Ben kendi partisi içinde kendisine ayak oyunları yapıldığı dönemde, koalisyon kurmak için MHP'nin reddettiği dönemde o şartlarda terörle mücadeleyi yaptık. Eğer çözüm sürecinde HDP, PKK samimi olsaydı, terör unsurlarını söz verdikleri gibi geri çekmiş olsalardı. Bunlar tesadüf değil. 17-25 Aralık yaşandı. PKK ve FETÖ Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak için çaba harcadı. Bazı eller Türkiye'yi PKK ile uğraştırırken, bu sefer FETÖ filini öne sürdüler satrançtaki gibi. Kendi partimde bana karşı listeler hazırlanırken iki tarafın mat çabasına karşı, karşı bir hamle yaptık. Ben 5 Mayıs'ta Başbakanlıktan ayrılma kararı açıkladığım gün Türkiye'de tek bir hendek, tek bir barikat kalmamıştır. Halkın kalbini kırmadan bir mücadele yürütüldü. Partimin 63 il başkanı atandı. 40 ilçede kongre yaptık. Doğu ve Güneydoğu'da örgütlenmediğimiz tek il kalmadı. Ben orada halkın gönlünü kazanamasaydım, oralarda sokağa çıkamazdım. Ben Diyarbakır'da Konya'daki gibi karşılandım. Ayrıldığımda şehirlerde tek bir terör unsuru kalmamıştı. Şimdi primi kendilerine yazanlar arkamdan ayak oyunları yapanlardı.

"BEN O ŞEHİRDE OLMAZSAM BAŞBAKAN OLMAM DEDİM"

Çözüm sürecini Erdoğan başlattı, inanarak arkasında durdum. Terörle mücadele emrini verirken de samimiydim. Seçimden önce fiilen bitmişti. Ben 7 Haziran öncesinde 81 vilayette miting yaptım. Siirt'te gitmeyin dendi, 'Ben o şehirde olmazsam Başbakan olamam' dedim ve bütün şehirlerde miting yaptım. Bugün de hiçbir yerde devlet otoritesi değil kamu düzeni kavramını kullanıyoruz. Diyarbakır'da kamu düzeni oradakilerin ortak malıdır. Demokratik bir tabirdir. Devlet otoritesi otoriteleşmeye meyilli bir tabirdir. Bugün Türkiye'nin her yerinde, her türlü tehdit altında, medya ambargosu karşısında 63 ilde örgütlendik. 3 ayda örgütlendik. Biz 15 Temmuz'dan 4 yıl geçti. Hepimiz birlikte direndik. Ama biz o gün sokağa çıkan kahramanların partisi olarak 4 yıl sonra bile illerde, ilçelerde örgütlenirken sıkıntıyla karşılaşıyoruz. 153 yiğit insan, binlere ulaşmış sayısıyla Gelecek Partisi dimdik ayakta.

ALTAYLI: O gün istikşafi görüşmelerde CHP ile diyelim ki anlaştınız, Kemal Bey'le el sıkıştınız. Güven oyu alabilir miydiniz?

DAVUTOĞLU: Alırdık ama sonrası ne olur ondan emin değilim. Ben iradesi güçlü bir insanım, bunu hiç saklamadım. Yetki aldığım konuda hiç tereddüt göstermem. Başbakanlık yetkimi kullanmama engel olduğum zaman ayrıldım. 7 Haziran seçimlerinden sonra MYK'yı topladım. CHP ile koalisyon kuralım dediler. Sayın Cumhurbaşkanı bana yetki verdi. Sayın Kılıçdaroğlu ile görüştükten sonra. Birbirimizi yakından tanıyalım diye istikşafi terimini ben kullandım. Orada çok iyi döküman oluştu.

ALTAYLI: Niye olmadı?

"KOALİSYON OLSAYDI 15 TEMMUZ'A TEDBİR ALINABİLİRDİ"

DAVUTOĞLU: Kendi partim içinde bana hareketlenme başladı. İki partinin tabanları yakın değil. Karşılıklı bir güvensizlik hali var. Yukarıda anlaşıp tabana yayamazsanız güvensizlik artar. Ama sayın Cumhurbaşkanının tutumu karşısında bir uyum problemi çıkardı. Krizi yönetebilirdim ama gördüm ki, çok rahat yürüyebilecek bir ilişki biçimi değil. Yoksa kurulsa, kurumsal yürünebilinseydi 15 Temmuz öncesinde tedbir alınabilirdi. Sonra gördüm ki, biz seçime girer ve kazanırız dedim. Açık söyleyeyim o gün seçim bizim zaferimizdir.

ALTAYLI: Niye kolay teslim oldunuz, hemen bıraktınız? Kongreye gidebilirdiniz, mücadele edebilirdiniz. Bıraktınız, hatta ölümüne kadar bu davanın arkasındayım dediniz.

DAVUTOĞLU: Cesaret gösterdiğim için bıraktım. Tarih okumuş biriyim. Bir koltukta oturmak, o koltuktan kalkmak oturmaktan daha cesur harekettir. Koltuktan kalkamayanlar koltuğu kaybetmek korkusundandır. O koltuğu kolay mı bıraktım? Hayır kolay bırakmadım. 7-8 Eylül 2015'de Yüksekova'da 16, Iğdır'da 14 şehidimiz var. Ben bıraktım gittim Van'da şehirlerimizi defnettim. O sırada benim arkamda bana karşı listeler hazırlandı. Şimdi vicdan muhasebesi yapsınlar. Bir Başbakan terörle mücadele için şehitlerini defnederken Ankara'da kendi partisinin içinde birtakım insanlar mevki makam mücadelesi vermeye başladı. O zaman bırakmadım, direndim.

ALTAYLI: MKYK'yı kaybettiniz.

"YA KOLTUĞA SAPLANACAKTIM YA DA MÜCADELE VERECEKTİM"

DAVUTOĞLU: Evet, daha sonra dikkat edin. Şunu rahatlıkla yapabilirdim, Başbakan olarak kalırdım. Ama 'Bu sistemin düzelmesi lazım' dedim. Siyasi Etik Yasası dedim. Meclis'e gönderdim. Sonra bana karşı operasyon başlatıldı. Şeffaflık Yasası, İmar Yasası dedim, yolsuzlukların hepsine karşı mücadele başlatıyoruz dedim. AK Parti içinde Siyasi Etik Kurulu kurdum. Hediye almayı yasakladım. Etik olarak da, dini olarak da uygun değildir. 'Dün dündür, bugün bugündür' diyemem. Ben ilkeleriyle yaşayan bir insanım. Başarılı olurum, olmam, mücadele ederim. Baktım ki, ilkelerim ile koltuğum arasında uçurum açılıyor. Ya koltuğa saplanacağım ya da ilkelerim için yeni bir mücadele.

ALTAYLI: İstifayı kafanıza koymuş muydunuz?

"BEN AK PARTİ'DEN AYRILMADIM İHRAÇ EDİLDİM"

DAVUTOĞLU: Sayın Erdoğan'ın, AK Parti'nin başarılı olması için bıraktım. Hala bu davanın neferiyim. O dava benim elimde şimdi. O dava Gelecek Partisi'nde AK Parti'de değil. Bu dava yolsuzluklarla mücadeledir, yasaklarla mücadeledir, bunu Gelecek Partisi mücadelesini veriyorum. AK Parti'de yok. Sayın Cumhurbaşkanına defalarca gidip anlattım, hem yazılı metin verdim. 'Sayın Cumhurbaşkanım gidiş gidiş değil, bizim ilkelerimiz bu değil' dedim. Bütün bunlara rağmen ben AK Parti'den ayrılmadım, AK Parti beni ihraç etti. Nedir peki, körü körüne itaat. Arkadaşlarıma söyledim, parti programına ben aykırı konuşursam gelin bana sorun dedim. Gelecek Partisi'ni tam da bunun için kurduk. Sayın Erdoğan bizim hukukumuza riayet etti mi? Bütün bu olayları beraber yaşadığımız halde, bir medya grubunun sürekli benim aleyhimde yayın yapmasına göz yummadı mı? Eşimin, dostumun konferansları engellenmedi mi? Esra Albayrak kızım gibidir, bütün aile öyle. Şehir Üniversitesi'nin kapatıldığı gün Esra Hanım'la ilgili çok çirkin paylaşım olunca çıkıp açıklama yaptım. Benim eşimle ilgili son derece saygısız ifadeler çıktığında sayın Erdoğan ve diğerleri neredeydi? Hz. Peygamber'e gösterilmeyen, Hz. Ömer'e gösterilmeyen saygıyı kimseye göstermem. Hz. Ömer'e kılıç çekip hesap soruldu. Ama o 'çık camiden' demedi. Biz partiden ihraç edildik. Eğer AK Parti kendisine çeki düzen verseydi, ben sadece kitap yazardım. Ayrıldıktan sonra 6 kitap yazdım. Ama insanlar konuşmaktan korkuyorsa, yolsuzluk yaşanıyorsa eski Başbakan olarak bu millete borcumu ödemek zorundaydım. Her türlü hakareti, baskıyı göze alarak çıkmamım sebebi o ilkeleri savunmamdır. Erdoğan Ailesi'ne birisi laf ederse ben o hukuku her zaman korurum. O bizi korumadı ama ben her zaman korurum. Ama yanlışı söylemek bizim görevimiz.

ALTAYLI: Filmi geri sardık. Sayın Gül'ün yanında Dış Politika danışmanı olarak işe başladınız. Yine aynı şeyleri yapar mıydınız?

DAVUTOĞLU: Hiçbir eylemim savunduğum değerlere aykırı olmamıştır. Kimyasal silah kullanan kim olursa olsun. Ancak birisi 'ben hayatta hiç hata yapmadım' derse. İnsan doğası imtihanları yaşar. 12 Eylül kongresine kesinlikle kendi listemle giderdim, daha sonra yaşanacakları bilseydim. O listeyi onaylayacağıma kendim liste çıkarırdım.

ALTAYLI: O liste kazanabilir miydi peki?

"HAYATINM BOYUNCA ALDIĞIM EN CESUR KARARDI"

DAVUTOĞLU: Tereddütsüz kazanırdı. O zaman mücadele etseydim, parti bölünürdü. O zaman aç kurtlar gibi bekleyen FETÖ çakalları Türkiye'yi istikrarsızlığa sokardı. Vize muafiyeti yapmış bir ülkede darbe teşebbüsü o kadar olmayabilirdi. İlkelerimi korumak için makamı terketmek hayatım boyunca aldığım en cesur karardı. Hiçbir zaman pişman olmadım.

ALTAYLI: İki tane küskün çıktı partiden.

DAVUTOĞLU: Küskün doğru parti değil.

ALTAYLI: Biri siz biri sayın Babacan. İkiniz de iddialı isimlerdiniz. Partiden ayrıldınız. İkinizin de yeni bir siyasi oluşum yapacağınız gündemdeydi. Sonra birlikte poz verdiniz. Bir turistik gezi yaptınız beraber. Ben sanki birisini yurt dışı zannediyordum. Beraber hareket edeceğiniz düşünüldü. Niye o beraberlik olmadı. Ben bunu sayın Babacan'a sordum, 'Biz kadro hareketi' dedik 'Ekip olsun' dedik. Ahmet Bey 'etkisini göstermeyen bir tip' olamam dedi. Bize bu uymuyor dedi. Bu yüzden mi olmadı?

DAVUTOĞLU: Hayır! Ali Bey benim dostumdur, aile dostumdur. Ekranlarda onunla tartışmaya girmem. Kendisiyle yüzyüze ve açık konuşuruz. Ben Ali Bey'le birlikte olmayı arzu ettim, arkadaşlarım da etti. Şunu net söyledim; 'seçimlerden sonra AK Parti içinde bizim gerçekleri dile getirmemiz lazım, gerçekleri dile getirmeden ayrılmayı doğru görmem' dedim. Kitap yazacaksam dünyanın en iyi kitabı olsun diye yazarım. Siyasette de öyle. Düşük profilli olsaydım Başbakanlıkta kalırdım. Sayın Ali Bey ise saygı duyduğum, sevdiğim yakın dostum olarak 'AK Parti içinde gerçekleri dile getirmek gerektiğini düşünüyorum. Eğer düzelme şansı varsa elimden geleni yaparım. Düzelme şansı yoksa herşeyi cesaretle konuşmam gerektiğine inanırım'.

ALTAYLI: Neden aday olmadınız?

"TARİHTE GENEL BAŞKANINI İHRAÇ EDEN TEK PARTİ"

DAVUTOĞLU: Ben sayın Erdoğan'a koltuğu bırakarak ayrılmışım. Bir sonrasında aday için ne etik ne de siyasit boyutu olabilirdi. Ali Bey ve arkadaşlarının bizimle birlikte olmayı arzu etmediklerini söyledi. Herkes parti kurar, nihayet millete gidilir. Rekabet iyidir de, hiç rahatsız olmam. Ondan sonra arkadaşlarımla takip ettiğim takvimden hiç ayrılmadım. Önce parti içinde bir manifesto yayınladım. Beni tanımayanlar 'Erdoğan'la pazarlık etmek için manifesto yayınladı' dediler. O manifestoda daha önce Cumhurbaşkanına verdiğim hususlar vardı. Hiç saklı gizli yok. Sonra eleştirilerimi kamuoyunda yaptım. O zaman bu eleştirilerimi niye yaptığını sorgulayan sayın Cumhurbaşkanına bir bayram görüşmesinde söyledim, düşünce özgürlüğünde sıkıntılar var, yatırım güvencesi olmadığını söyledim. Benim dönemimde bir müteahhit, 'onunla müzakere edemiyoruz' demiş. Ben de kurallara uyacak, ihalenin şartlarına uyacak dedim. Kamu bankalarının sahibi ben değil içinde mevduatı olan mudiler. Ben onların hakkını, hukukunu korumak durumundayım. Bunları söyledim, Ali Bey partiden ayrıldı. Ben genel başkanlığını yaptığım parti beni ihraç edene kadar partide kaldım. Kendi genel başkanını tarihte ihraç eden ilk arti AK Parti. O kadar kötü bir metinle ihraç ettiler ki. Emin olun o metni lise öğrencisi yazmazdı. Yazan da bir avukat bir hukukçu. Türkçe hatası olarak ben onu sınıf geçirmem. Sonra Eylül ayında ayrılırken dedim ki, 'Aralık ayında partimizi kuracağız'.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kapsamlı partisini kurduk, çok iddialı söylüyorum bunu. Başka hiçbir parti baskılara rağmen insan unsuru olarak bu kadar zengin değildir. 'Yazın inşallah kongremizi yapacak haline geleceğiz' dedim. Bir plan halinde yürüdük. Gelecek Partisi'nin kadrolarına bakın, sadece ben mi konuşuyorum. Bütün genel başkan yardımcılarımız konuşuyor, hiçbirisinin benden izin almasına gerek yok. AK Parti'deki yanlışlıkları gördüm. Özel hayatımızda mütevazı hayatım ama yola çıkınca iddia sahibiyim. Devletin bütün kılcal damarlarını tanıdım. Her sabah Başbakanmış gibi bütün arkadaşlardan brifing almaya devam etti. Siyasetin ve Anadolu'nun her köşesini bilirim.

"ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE GENEL MERKEZİMİZİ AÇACAĞIZ"

AK Parti'de birkaç darbeyi yenme başarısı gösterdik. 7 Şubat, 27 Nisan, hepsinde omuz omuza verdik, yendik. Kendi nefsine karşı yapılan cihatta maalesef o başarı sağlanamadı. Bütün bu tecrübeleri yaşamış birisi olarak öyle bir parti kuruyoruz ki, bu parti kendi içinde kurumsallaşacak, CHP dışında ikinci geleneği oluşmuş parti olacak. Biz bir seçimde Cumhurbaşkanlığını belli dengelerle alır mıyız, Meclis'e girer miyiz diye bir parti kurmadık. Biz gelecek nesiller için kendi içinde kurumsallaşmış, ortak aklı çalıştıran, düşük profilli insanlardan oluşmayan bir siyasi parti kurduk. Önce Siyasit Etik Kurulu'nu kurduk. Önümüzdeki günlerde genel merkezimizi açacağız. İlk yayınlayacağımız Siyasi Etik Kuralları olacak. Bu kurallara uymayan ben de olsam partide barınmayacak.

ALTAYLI: Büyük parti içinden başka parti çıkmasını Türkiye ilk defa yaşamıyor. Herkes şunu söylüyor 'Tayyip Bey o kadar güçlü ki bunlara yer bırakmadı, evet bunların da haklı oldukları var. Bunlar yeni alan buluruz diye ayrıldılar' deniyor. Bunun dışında ne söyleyeceksiniz?

DAVUTOĞLU: Bu yakın döneme ait hafıza kaygı. Benim ayrılışım yer bulamamaktan değil. Benim yerim Başbakanlık koltuğudur. Türkiye'de başbakanlığı kendi rızasıyla bırakma riskini kimse göze alamadı. Bugün yeni şeyler söylüyorsam bıraktığım içindir. Tayyip Erdoğan bize alan açsa biz mutlu olsaydık ben niye şu veya bu kurulda değilim. Benim herhangi bir kuruldan, herhangi bir yerden maaş aldığımı gören oldu mu? Etik olarak üstünüm diye bir şey söylemek istemiyorum. 2007 senesi seçime gidiyoruz. Sayın Gül Cumhurbaşkanı olacak. Ben baş danışmanım. Kendilerine 'dönem bitince akademiye ayrılacağım' demişim. Sayın Erdoğan Dışişleri Bakanlığı için konuşmuştu. Bana alan açmıştı sayın Erdoğan 2007'de. Ben Şehir Üniversitesi'ne yoğunlaşacaktım. Bütün alanlar kapatıldığı için ben alan açtım. Alanlar kapatıldığı gün ben meydana çıktım. Sayın Erdoğan'ı eskisi gibi karşılayan olmadığı zaman, parti kapatılma esnasında meydana çıktım. Ben iyi bir akademisyen olmasaydım kimse beni baş danışmanlığa getirmeyi düşünmezdi. Dışişleri'nde bakan olmadan en çok tanınan bir isim olmasaydım bakan olmazdım. Buralarda başarılı olmasaydım sayın Erdoğan'ın aklına gelmezdi beni Başbakan yapmak.

ALTAYLI: Sayın Gül'ün Babacan'ın yanındaymış gibi bir görüntü yarattı. Bu sizde bir burukluk yarattı mı?

DAVUTOĞLU: Bunu bizzat söyledi. Kimseye küskün değilim. Bu ülkenin menfaati sözkonusu ise sayın Cumhurbaşkanı ile sayın Bahçeli ile de konuşurum. Hiçbir zaman hatırladığım şeylerle karar vermem. Onlar hafızamda durur, kararı verirken o günün gerekliliği içinde karar veririm. Eğer sayın Erdoğan manifestoya yayınladığımda 'Bu kadar yıl birlikte çalıştık, nedir sizi bir daha dinleyelim' deseydi giderdim. Düzelme trendi görseydim mesela nepotizmin bitmesi. Aileyi çekin siyasetten dedim. Aile siyasete girmemeli. Aile mensupları arasında nepotizm açıktır. Devlete aile hiyerarşisi yansımaz. Buna hep karşı çıktım. Ehliyet ve liyakate dikkat edin dedim. İhale Yasası değişseydi veya ihalelerdeki istisnalar kaldırılsaydı, herşey şeffaf olsaydı, Şeffaflık Yasası çıksaydı. Sayın Erdoğan Siyasi Etik Yasası, Şeffaflık Yasası'nı çıkarsaydı gözlerdim bir müddet. Parti kurmak için parti kurulmaz. Benim birinci borcum bu milletededir.

ALTAYLI: Sizi Ali Babacan'ı Millet İttifakı bloğuna yakın görüyorlar. Yarın Cumhur İttifakı'nda yer alabilir misiniz?

"ÇOKLU BAROYA DA ÇOĞUNLUKÇU BAROYA DA KARŞIYIM"

DAVUTOĞLU: 2018 Mart'ında sayın Cumhurbaşkanına 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi siyasetin doğasını, partilerin doğasını bozuyor' demiştim. Bu şekilde ittifaklar partilerin doğasını bozar. Bugün Cumhurbaşkanlığı haricinde sayın Bahçeli'nin alacağı karardan önemli değildir. Eminim MHP içinde şu anki ittifaktan rahatsız olanlar var. Bu ittifaklar partilerin doğalarını bozuyor. Biz partimizi bir ittifaka eklemlenmek için kurmadık. Şimdi birileri 'Gelecek Partisi CHP'ye destek olmak için kuruldu' diyor. Ben CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ile hepsiyle bugün de görüşüyorum, bütün partilerle görüşürüm ama hiçbir şekilde ittifaka eklemlenmem. Ayrıca bu ittifaklar kalıcı değil. Belli ilkelerde buluşabilirsiniz, uzlaşabilirsiniz o ayrı. Eskiden sağ-sol ittifaklar diye konuşuluyordu. Şimdi şöyle bir ayrım olacak, kapsayıcı siyaset yapanlar ve dışlayıcı siyaset yapanlar. Bütün vatandaşlara dönük siyaset yapanlarla dışlayıcı, kutuplaştırıcı siyaset yapanlar ayrışacak. Kimlik temelli siyaset yapanlar; yani Türk, Kürt, Sünni, Alevi gibi yapanlarla değer temelli siyaset yapanlar. Türkiye'yi dünyaya açacak olanlar, Türkiye'yi kapatacak olanlar. Özgürlükçü olanlar daha güvenlikçi olanlar. Ayrımlar burada oluşacaklar. Dünyadaki trendin her yerine Türkiye'yi sokacak olanlarla tehdit siyaseti yapanlar. Bugünden hiçbir partiye eklemlenmeyi kabul etmeyiz, herhangi bir teminat vermeyi kabul etmeyiz. Gideriz halka. 27 Mayıs'tan sonra Adalet Partisi çıktı, Yeni Türkiye Partisi çıktı. Milletin gönlüne, zihnine giren ayakta kalır. Ben son 1 haftadır Anadolu'nun her yerinden rapor alıyorum. Biz kimle ittifak yapacağımız değil, sağlam parti kurmak, toplumun kılcal damarlarına kadar örgütlenmek. Mesele bazlı ittifaklara her zaman varız. Mesela Barolar konusunda. Ben çoklu baroya karşıyım, ama çoğunlukçu baroya da karşıyım. Nispi temsile dayalı çoğulcu baroyu savunuyorum. Bunu kim savunuyorsa onlarla mutabıkız. Bugün Türkiye'nin Libya'daki varlığı önemlidir, burada da hükümetin politikası doğru, çıkıp hükümetin politikası doğrudur ama şunlara dikkat edilsin, Cezayir, Tunus'la ilişkileri geliştirin diye önerilerde bulundum. Doğru olanın yanında dururuz. Hükümet doğru bir iş yapsın söyleriz, ama maalesef yapmıyorlar. Sırf bizi engellemek için seçim yasası değişikiliği yapmayı doğru görüyor da ama bir milletvekili kendi iradesiyle gelecek bu ahlaksızlık olacak doğru mu bu.

ALTAYLI: Parlamenter sisteme dönüş anlamında Millet İttifakı...

DAVUTOĞLU: Biz eski parlamenter sistemi savunmuyoruz. Parlamenter sistem olmadığı için ben Başbakanlığı bıraktım. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni savunanlar 'Ne yani eski sisteme mi dönelim' diyorlar. Hayır, biz güçlendirilmiş parlamenter sistemini savunuyoruz. Yeni bir vizyon, yeni bir siyaset, Türkiye modern siyasetin problemleriyle boğuşurken küreselleşmeyi kaçırıyor. Dünyada artık 100 yıllık gelişmeler 10 yılda sağlanıyor. Türkiye son 4 yıl içinde treni kaçırdı. Bunlar Çin modelini getirip, demokrasi olmadan da yatırımcıyı getireceğiz diye cehaletçe laf ediyorlar. Enaniyetlerine o kadar güveniyorlar ki araştırma yapmak istemiyorlar.

"SOĞUK SAVAŞIN SİYASET KÜLTÜRÜNDEN ÇIKMAMIZ ŞART"

Çin'e giren yabancı yatırımın yüzde 77'si Hong Khong üzerinden geliyor, oradaki hukuki filtreden geçiyor. Türkiye'ye birisi yatırım yapıyorsa, işsizliğe istihdam açıyorsa o sermaye yerlidir. Bugün 12.8 diye açıklanan işsizlik deniyor. Geçen sene 3 milyon kişi işini kaybetti. İşsizlik Türkiye'de 22,5'tur. Genç işsizlik yüzde 35'leri buldu. Kısa dönem çalışma ödeneği bittiğinde gerçek işsizlik yüzde 30'ları 35'leri bulacak Türkiye'de. Böyle bir tablo karşısında yeni bir siyasete ihtiyacımız var. Türkiye modern dönemin siyasi tartışmalarından, soğuk savaş siyaset kültüründen daha çıkamadı. Bir programda sordular 'devrimci misiniz' diye, evet bugün devrimci olduğumu düşünüyorum, yapısal, zihniyet devrimi şarttır, yepyeni ekonomi devrimi şarttır Türkiye'de. Ekonomiyi hukuktan ayıramazsınız. Demokratik hukuk devrimi de şart. Yeni bir yapılanmaya ihtiyaç var. Gelecek vizyonu varolan çarpık binayı bir iki taş değişikliği ile değil yepyeni bir devlet mimarisini öngörüyoruz. Bir dünya şampiyonu güreşçi hem bakan yardımcısı hem bir bankanın yönetim kurulu üyesi oluyorsa burada tartışacağımız çok şey var. En fakir çiftçi, işçi, esnafla ilgili hepsiyle ilgili çözümümüz var.

ALTAYLI: Mehmet Ali Bey, kamuoyu araştırmalarında DEVA Partisi, Gelecek Parti için yüzde 2 diyor. Gençlerden gelen sorular var, din eksenli, din söylemli siyaset yeni gençlik için çok fazla bir şey ifade etmiyor. Bunlar muhafazakar çevreden gelmiş olsalar bile. Bizim geleceğe güvenle bakmamız lazım diye düşünüyorlar. Siz din eksenli siyasetin dışına çıkabilecek misiniz?

"BARAJ DERDİMİZ YOK YAPILACAK İLK SEÇİME GİRERİZ"

DAVUTOĞLU: Mehmet Ali Bey'i iyi tanırım. Ciddi bir araştırmacıdır. Hiçbir araştırma kuruluşu üzerlerine alınmasın. Bu araştırmacılardan kaynaklanan bir durum değil, toplumsal iklimden kaynaklanıyor. Anketörler telefonu kaldırıyor, Türkiye'de bu kadar baskının olduğu, karşınızda bir ses 'Bugün seçim olsa kime oy verirsiniz'. Şimdi o sese AK Parti'nin en çok kızdığı partiye 'Gelecek Parti'ye oy vereceğim' demek kolay mıdır? Benim onlarca arkadaşın şu an Anadolu'da. Batman, Diyarbakır, Van, Ağrı, Kahramanmaraş, Denizli'de bütün Türkiye'de arkadaşlar. Bize raporlar sunuyorlar. Ben o raporlara bakarım. Bugün Türkiye'de istemeden yanıldıkları nokta bu psikolojik ortamı gözardı etmeleridir. Bizim oyumuz yüzde 2 gibi bir algı oluşturuluyor, kasıtlı değil tabii ki. Bizim baraj derdimiz yok. İlk seçimlerde, ne zaman olacağını bilemiyoruz, en hazırlı şekilde gireceğiz.

Türkiye'de erken seçim olmaz diye bekleyenler yanılailirler. Önemli olan tedbir almaktır. Allah izin verirse Eylül'de kongremizi yaparız, 2021 bahardan sonra her seçime hazırız.

ALTAYLI: Her halükarda seçime gireriz diyorsunuz

DAVUTOĞLU: Gireriz, hiç tereddüt etmeyiz. Din eksenli bir şey kullanır mıyız? 8 aydır Gelecek Partisi alanda. Hiçbirimizin ağzından din eksenli bir söz olmadı. Ben Müslümanım, Türküm bunlardan gurur duyarım. Benim için siyaset 83 milyonu kuşatandır. Bir dine mensup olduğu kadar başka bir dine mensup olanlar da var. Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk defa gayrimüslim vatandaşlarımız kurucu olarak yer aldılar Gelecek Partisi'nde. Sünni olduğu kadar Alevi olanlar var, Türk olduğu kadar Kürt olanlar da var. Biz her bir insana söz söylemeye geliyoruz. Bu inançlı da olabilir, inançsız da olabilir. Evrensel değerlerden bahsediyoruz. Saraybosna'ya gittiğinde, Buhara'ya gittiğinde başka bir hissi yaşarsınız. Fakat Gelecek Partisi hiçbir zaman dini kavramların itibarını sarsan, gençler nezdinde iyice zayıflatarak bilinç sapmalarına yol açan üsluba yer vermeyecektir.

ALTAYLI: Ali Babacan diyor ki ben varsam ekonomiye güven vardır. Ben varsam kaynak bulunur. Ben varsam parası olan Türkiye'yi cazip olarak görür. Buna karşı argümanlar 'Siz geldiğinizde 130 milyar olan dış borcu 500 milyara dayanmış vaziyette, sen varken oldu bunlar' diyorlar. Siz böyle bir ekonomik mucize için ne öneriyorsunuz?

"BİZ DERHAL BÜTÇE REVİZYONU YAPILSIN İSTEDİK"

DAVUTOĞLU: Yakında ekonomik manifesto yayınladık. Ekonomide Gelecek Modeli diye. Ekonomi politik bir meseledir. Siyasetten ayrı ekonomi olmaz. Ekonomik vizyonu olmayan siyasetçi başaramaz, bunlar bir bütündür. Devlette, bürokraside en tecrübeli isimlerle piyasayı iyi bilen arkadaşlarla, 11 Mart'ta koronavirüs ilk vakası görüldü. 16 Mart'ta Hazine Maliye Bakanlığı'na bakan arkadaşımız Serkan Bey bir çerçeve plan hazırladı. Bu planla biz korona tahvili çıkarılsın dedik. Neoliberal politikalarla bu krizden çıkmak mümkün değil. 2001'de Türkiye'de içsel bir kriz vardı. Ama dış dünya ekonomisi iyi durumdaydı, parasal genişleme vardı. İçsel kriz aşılınca çözüldü. 2008 krizi dışsal krizdi. İç dengelerimizle aştık. Şimdi hem içsel hem dışsal kriz var. Çok büyük bir gelir adaletsizliği var. Dünyada ticareti daralıyor. Para var ama içerideki reformlarla bunları senkronize etmek lazım. Bir de piramit değişti. Bizim savunduğumuz ekonomi modeli sistemik bir bütüncüllük içerisinde olması lazım. Bizim çözüm önerimiz şudur, bir roketin fırlatılması gibi kriz anında yerçekiminden kurtulması için ateşleme yapılır. İkinci ateşlemeden atmosferden yörüngeye girer. Şu anda yerçekimi etkisi yapan faktörler var.

Korona tahvili teklifimizle birlikte, Türkiye alt gelir gruplarından yukarıya doğru tekrar inşa etmek lazım. Üst yapısal değişikliklerle aşağı doğru ekonomiyi düzeltemezsiniz. Tabandan gelen sosyal liberal bir politika takip etmek lazım. Sosyal adaleti önceleyen gelir adaleti sağlayacak bir yol benimsememiz lazım. Dışarıdan para gelir düzeltiriz, hayır, Türkiye borca boğulur. Biz derhal bütçe revizyonu yapılsın dedik. Gereksiz harcamalar durdurulsun, geride kalan tasarrufla alt gelir gruplara kaynak aktarılsın dedik. 76 milyar TL Merkez Bankası'nda parasal genişleme var. Ama kimlere gitti? Esnafa kira hibesi yapın, kayıtsız işçileri kayda alın, işçiye, esnafa, çiftçiye hibe verin dedik. En tehlikeli şey tam da kriz esnasında halkı tekrar borçlandırmaktır. Ben senin kredini öteleyeceğim, yeni kredi vereceğim ne demektir? Halkı borçlandırmanın sonunu Çin gördü. Evde kal dediğin halkın doğalgazını, elektriğini, suyunu ödeyeceksin. Parasal genişlemeyi bunlara ayıracaksın. Çiftçiye doğrudan destek vereceksin, emek barışı yapacaksın.

"KORONA VİRÜS TARIM VE SAĞLIĞI ÖNE ÇIKARMIŞTIR"

Atmosfere ekonomi oturduğunda ikinci şey yapısal değişimlerdir. Yeni bir hikaye yazmak lazım. Tarımda ciddi reform şart. Sizin son zamanlarda Tarbil'le yazılarınızı okuyorum. O proje benim dönemimdeydi. Bu kriz tarımı ve sağlığı öne çıkardı. Kırsal dönüşüm ve tarımda yepyeni vizyonla görüyoruz. İstihdam ve argeye yatırımların ayrılmasını şart görüyoruz. Gereksiz harcamaları durduran bütçe şart. Dışarıdan gelen yabancı sermayeyi de çekersiniz, yolsuzluk alanları da kapattığınız için hukuk güvencesiyle yükselen yıldız olursunuz.

ALTAYLI: Çok teşekkür ediyorum, ağzınıza sağlık.

DAVUTOĞLU: Ben teşekkür ederim.

Kaynak: Habertürk.com
 

Son Güncelleme: 13.07.2020 09:47
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.