Ebeveynlerin tutumu, yeme bozukluğunu tetikliyor

Çocuğu sık sık eleştirmek, ona kendisini yetersiz hissettirmek, aşırı kontrolcü ya da ihmalkar davranmak, birçok piskolojik probleme neden olabileceği gibi, yeme bozukluklarını da tetikleyebiliyor. 

12 Eylül 2022 Pazartesi 09:08
Ebeveynlerin tutumu, yeme bozukluğunu tetikliyor







Ebeveynlerin tutumu, yeme bozukluğunu tetikliyor

Özellikle diyet ve kilo ile ilgili konuların sık sık gündeme geldiği evlerde büyüyen, beden şekli ve kilosuna dair yorumlar alan çocukların, ileriki yıllarda yeme bozukluklarına yakalanma riskinin yüksek olduğunun altını çizen Psikolog Dr. Feyza Bayraktar, erken müdahale konusunda ebeveynlere büyük görevler düştüğünü belirterek ailelere karşı uyarılarda bulundu.

Yeme bozukluğunun birçok sağlık problemine sebep olabileceği gibi, tedavi edilmezse yaşam boyu sürmesi muhtemel psikolojik bir probleme dönüşebileceğinin altını çizen Psikolog Dr. Feyza Bayraktar, birçok türü olmakla birlikte, en yaygın görülen yeme bozukluklarının anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu olduğunu belirtiyor. 

Anoreksiya nervoza, bir kişinin yaşı, boyu ve cinsiyetine göre normal kilosunda ya da normal kilosunun altında olmasına rağmen, kilo vermek istemesi, kilo almaktan korkması ve kilo vermek için kısıtlayıcı diyetler uygulayıp ağır egzersizler yapması ve kendi bedeni ile ilgili gerçek olmayan bir algıya sahip olması şeklinde tanımlanabilir. Kişinin bacaklarını olduğundan daha kalın görmesi ya da karnındaki şişkinliği çok kilo almak olarak yorumlaması, anoreksiya nervozadaki beden algısı problemi olarak örneklendirilebilir.

Bulimiya nervoza, bir kişinin yarım saat ile 2 saat arasında değişen kısa bir zaman dilimi içerisinde rutininde yediği yiyecek miktarının çok daha fazlasını yemesi ve sonrasında, kilo almamak amacıyla aldığı kalorilerden kurtulmak için kusma, müshil ilaç kullanımı, diüretik ilaç kullanımı, aşırı egzersiz, kendini aç bırakma gibi, telafi edici davranışlara başvurması olarak tanımlanabilir.

Tıkınırcasına yeme bozukluğu ise, bir kişinin, kısa bir zaman dilimi içinde rutininde yediği yiyecek miktarının çok daha fazlasını kontrolden çıkmışlık duygusu ile hızlı bir şekilde yemesi ve sonrasında da pişmanlık, suçluluk veya utanç hissetmesi olarak tanımlanabilir. Yeme atakları, çoğunlukla gizli yapılır.

İhmalkar aileler, yeme bozukluğunun tetikleyicisi olabilir

Yeme bozukluklarının birçok farklı sebebi olduğunun altını çizen Bayraktar, ebeveynler yüzünden oluşan yetersizlik ve değersizlik duygusunun, yeme bozukluklarına zemin hazırladığını belirterek şunları söylüyor: “İhmalkar ebeveynlik, ergenlik döneminde yeme bozukluklarının oluşmasının altında yatan en temel etkenlerden bir tanesidir. Ayrıca, yüksek hedefleri olan, çocuklarına akademik konularda ya da başarılı olma konusunda çok fazla baskı yapan, kendi çocuklarını başkalarıyla kıyaslayan eleştirisel ebeveynler, çocuklarda yeme bozukluğu oluşmasını tetikleyebilir.”

“Yeme bozukluklarını önlemek, tedavi sürecinden çok daha kolaydır”

Bu süreçte ebevynlere yol göstermesi açısından birtakım tavsiyelerde bulunan Bayraktar, “Yeme bozukluklarını önlemek, yeme bozukluğu tedavi sürecinden çok daha kolaydır. Yeme bozukluğu olan çocuklara yaklaşım da oldukça önemlidir. Özellikle ergenlik döneminde, çocuklarına beden şekli ya da kilosu üzerinden eleştirip yargılamamak gerekir. Ebeveynlerin evde sürekli diyet ve kilo konuşmaması da oldukça önemli bir husustur” açıklamasında bulundu. 

“İyileşmek” kavramı “şişmanlamak” anlamına gelebilir

Yeme bozukluğu teşhisi konan ergenler konusunda da ebeveynlere yol gösteren Bayraktar, “Yeme bozukluğu problemiyle karşılaşıldığında, ebeveynler çocuklarına asla kilo ile ilgili yorum yapmamalıdır. İyi niyetle söylenmiş olsa dahi, “Kilo almışsın” “Kilo vermişsin”, “Güzel ve sağlıklı gözüküyorsun” gibi yorumlardan kaçınmak gereklidir.  Bu, ergenlerde “Eyvah ben iyileşiyorum” algısı oluşturur ve yeme bozukluğu olan bir kişi için “iyileşmek” kavramı, “şişmanlamak” anlamına gelebilir. İyileşmenin aslında “şişmanlamak” olmadığı gerçeği, bu konuda çalışan uzmanlar aracılığıyla tedavi edilerek içselleştirilebilir” diyor. 

Yeme bozukluğu olan kişiler, olabildiğince aynı yeme düzenine sadık kalıp değişiklik yapmak istemeyebilir. Bu konuda zorlamak sonuç vermediği gibi, ebeveyn-çocuk ilişkisine de zarar verebilir. Zorlu yeme bozukluğu tedavi sürecinde, çocuğun duygularına odaklanmak ve ona ihtiyacı olan ilgiyi vermek, en önemli hususlardan biridir. 

Mutlaka bir uzmana danışılmalı

Ergen ya da genç yetişkin olan bir kişiye yeme bozukluğu teşhisi konulması durumunda, ailelerin tutum ve davranışlarının tedavi sürecinin gidişatında belirleyici rol oynayabileceğini söyleyen Bayraktar, “Bu süreçte, çocukların tutum ve davranışları ile yakından ilgilenmek, onları anlamak açısından oldukça önemlidir. Ebeveynlerin çocuklarıyla olan ilişkilerini, yeme bozukluğuna odaklı olmadan; ancak aynı zamanda yeme bozukluğu konusunu da yok saymadan sürdürmesi gerekmektedir. Tedavi sürecinde ise, hekim ve psikoterapi desteği alınması ihmal edilmemelidir” açıklamasında bulundu. 

Feyza Bayraktar hakkında:

1980, Adapazarı doğumlu Feyza Bayraktar, Koç Özel Lisesi’nden mezun olduktan sonra, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nde tamamladı. New York Üniversitesi’nde Uygulamalı Psikoloji Bölümü’nde yüksek lisans çalışması yapan Bayraktar, aynı zamanda Kadın Ruh Sağlığı ve Yeme Bozuklukları alanlarında araştırma görevlisi olarak çalıştı. New Orleans’da meydana gelen kasırga üzerine, bölgede yaşayan kişilere psikolojik destek veren başarılı isim, özellikle kadın ruh sağlığı ve yeme bozuklukları alanında birçok klinikte psikolojik danışmanlık hizmeti verdi. Princeton Üniversitesi Sağlık Merkezi’nin klinik eğitim programına kabul edilip doktora eğitimine başlamadan, bu klinik eğitimi almaya hak kazanan ilk kişi oldu ve hemen ardından doktora çalışması için kognisyon, algı, özellikle de beden algısı konuları üzerine yoğunlaştı.

Kognitif ve davranış terapileri ile ilgilenen ve bu alanda birçok uluslararası eğitime katılan Bayraktar, yeme bozuklukları alanındaki çalışmalarıyla tanınan, alandaki en saygın isimlerden Prof. Dr. Christopher Fairburn’un referansı ile Oxford Üniversitesi Psikiyatri Bölümü tarafından verilen bireye özel biçimlendirilmiş, bilişsel davranışçı terapi eğitimini almaya hak kazandı ve dünyada, bu eğitimi alan ilk uzmanlardan biri oldu. ABD’de, Walden Üniversitesi Klinik Psikoloji Doktora Programını da duygu yönetme becerileri ve yeme bozuklukları üzerine yazdığı tez ile tamamlayan Bayraktar, ABD’de Yale Üniversitesi ve Columbia Üniversitesi’nde yeme bozuklukları ve obezite psikolojisi alanında lider olarak tanımlanan bilim insanları ile çalıştı. Böylece, ismi yeme bozuklukları ve obezite psikolojisi alanında uluslararası eğitimciler listesindeki yerini aldı. 

International Association of Eating Disorders Professionals Foundation tarafından belirlenen Yeme Bozuklukları Uzmanlığı Sertifikasyon kriterlerini karşılayarak yeme bozuklukları uzmanı (Certified Eating Disorders Specialist-CEDS) unvanını alan Bayraktar, aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır. Ayrıca, sağlıklı yaşamın içselleştirilmesi ve sürdürülebilmesi, kadının iş hayatındaki varlığının korunması ve yükselişinin devam ettirilebilmesi, stres yönetimi ve psikolojik sağlamlık gibi konular başta olmak üzere, birçok farklı alanda eğitim ve seminerler düzenlemektedir.

Yayın ve basın organlarında zaman zaman yer alan Feyza Bayraktar, 2014-2015 yayın döneminde, 24TV’de, psikolojik problemleri ele alan “Ne Yapmalı?” adlı bir program yapmıştır. Aynı zamanda, 2011- 2016 yılları arasında faaliyet gösteren Yeme Bozuklukları Destek Derneği’nin kurucusu olup bu süre içinde derneğin başkanlığını yapmıştır. 1994 yılında, 14 yaşındayken yayınlanan; “Karanlıkta Doğan Güneş” adlı bir romanı ve 2011 senesinde Doğan Kitap aracılığıyla yayınlanan “Yemek ya da Yememek” adlı bir kitabı vardır.

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.