Süt ve bal ülkesi | Yahudilik ve Krallar dönemi


Çok şükür ki Allah Moshe peygambere yol gösterdi ve Yahudileri Mısır esaretinden kurtardı.

40 sene Sina Çölü’nde pusulasız, haritasız ve de GPS cihazı olmadan dolaştıktan sonra, bugünki İsrail toprakları sınırına vardı. Muhtemelen Sina Çölü ile İsrail sınır kapısı Nitsana’ya kadar gelindi ve Yahudiler sınırı geçip içeri girdiler. Önce Moshe casusları gönderip “Gidip bir bakın oralarda neler var neler yok” dedi. Casuslar tabii ki henüz kurulmamış Mossad ajanları değildi ama muhtemelen onların dedeleriydi.

Döndüklerinde ellerinde koca birer salkım üzüm ile geldiler. Salkım da salkımdı hani.

İşte bu koca üzüm salkımından sonra İsrail topraklarına ‘süt ve bal ülkesi’ dendi. Mısır’daki yokluk ve esaretten sonra Yahudiler özgür yaşayabilecekleri ve toprağından güzellikler fışkıran bir mekana gelmişlerdi. Ünlü mizah yazarı Efraim Kishon bir eserinde “İsrail artık süt ve bal ülkesi değil, kala kala arılar ile inekler kaldı” diyerek ekonomik duruma bir güzelleme yapmıştı.

Moshe (Türkçesi Musa peygamber), yasaklı olduğu için İsrail topraklarına giriş yapamadı. Mısır kendisine çıkış yasağı koymamıştı, yasağı Tanrı koydu. Çünkü çölde bir kayaya dokunarak su çıkartmasını emreden Tanrı’nın sözünü dinlemeyip kızgınlıkla kayaya asası ile vurması Allah’ı sinirlendirmiş ve “Sen İsrail topraklarını göremeyeceksin cezasını vermişti.

O yıllarda henüz toplu af yasası da çıkmadığı için Moshe İsrail’e giremedi. Peki Moshe’ye ne oldu? Kimse bilmiyor. Profesör Celal Şengör abimiz de işin kolayını bulup Moshe zaten hiç yaşamadı diyerek kestirip attı.

Ancak bu konuda değişik teoriler mevcut. Bir tanesi ise altın buzağı ile İsviçrede hayatının sonuna kadar göller bölgesinde müreffeh bir hayat yaşadığı şeklinde. Tabii bu kadar altın ile İsrail vergi dairesinde adamın neresinden kan alırlar tahmin edebilirsiniz. Peygamber filan da dinlemez o vergiciler. Hepsi de Iraklı’dır. Neyse kesin bilmediğimiz şeylerle kafanızı karıştırmayalım. Moshe bizim peygamberimiz, nokta.


Bu arada tarih yazmıyorum, Tevrat’ta yazılı olanlardan hatırlayabildiğim kadarı ile bazı notlar aktarıyorum. Eksik fazla hata müstesnadır. Ben tarihçi de değilim ve din bilgini de değilim. Bazı arkadaşlar bir önceki yazımda hatalar bulup beni küçümsemeye çalışsalar da hepsini sevgi ile kucaklarım. Tekrar ediyorum ben sadece kendi kafama göre yazılanları yorumluyorum. Hatalarım da olabilir. Kitabın aslı Tevrat’tır. Doğruları orada  bulabilirsiniz. Tabii ne kadar doğru veya değil ben bilmem…

Gelelim Mısır’dan kaçan Yahudiler veya İbraniler İsrail topraklarına girdikten sonra ne yaptılar.

Günümüz İsrail politikası gibi sürekli çoğalarak bölündüler. İsrail Krallığı ikiye bölündü ve bir tarafta İsrail KrallığıI diğer tarafta da Yehuda Krallığı oluştu. Entrikalar, kavgalar bini bir para. Günümüz siyasetinde neler varsa o zaman da aynıları vardı.

İlk kral Şaul’un iki sene sürdü krallığı: Ardından kırk sene hükümranlık eden oğlu David geldi. Aslında bakarsanız David, Filistinli Golyat’ı (Türkçesi Callut galiba) tek bir sapan taşı ile alnından vurarak öldürmüştü. İlk Filistinli katliamı orada başladı. Callut veya Golyat nereliydi inceleyip bakacağım. https://www.jewishvirtuallibrary.org/goliath

Çok şükür ki ne Tevrat’ta ne de Talmud’ta David’ten peygamber veya ermiş diye söz etmiyor. Nasıl idiyse olduğu gibi anlatıyor. Bu konuda Tevrat’ı ve yayıncısını tebrik etmek lazım. Kimseyi kayırmadan, sansürlemeden yayın hayatını idame ettirebilmiş. Tahrif edilmiş mi edilmemiş mi ben bilmiyorum. Ki tahrif edildiğini söyleyebilmek için, tahrif edilmemiş bir nüshasını ortaya koyup karşılaştırmak gerekir. Ki bunu iddia edenlerin hiçbiri henüz bunu becerebilmiş değil.

Tevrat oldukça zor bir lisanla yazılmış. Edebiyat kurallarına da veya günümüz edebiyat kullarına fazla uygun olduğu da pek söylenemez. Ben tabii ki Türkçe baskısını gerçekleştiren Kitabı Mukaddes yayınevinin neşriyatından söz ediyorum. Hoş, İbranice’sini de anlamak bambaşka bir sorun. İbranice dediğime bakmayın eski İbranice ile Aramice arası bir lisan ama kısaca özeti çok farklı değil ve anlayabiliyorsunuz ki Tevrat bire bir herşeyi sansürlemeden yazmış. Birileri kızar veya birlerinin ayağına basarım diye korkmadan Silivri’ye gönderilirim endişesi olmadan yazılmış.

Eh o zamanlar için oldukça cesur bir yayıncılık.

Mesela Kral Davud veya David’in erkek sevgilisine yazdığı şiirleri aynen aktarmış. Mezmurlar kitabında. Aynı Kral David efendinin ise bir generalin (Uriyah) karısı olan Bat Sheva’yı damda çıplak güneşlenirken röntgenlediğini de yazmaktan çekinmemiş. Bununla kalmadan ‘çok kral’ adamdı dediğimiz David, Uriyah’ı öleceği kesin olan bir savaşa gönderdiğini ve bu yolla Bat-Sheva’nın iman tahtasına çökebileceğini alenen yazıyor. Buradan da anlayabiliyoruz ki Golyat’ı bir taş ile deviren David aslında süzme bir biseksüel idi. İyi ki bu kral adama biz peygamber veya bilemedin ermiş filan dememişiz.

Allah korusun ya deseydik. Cümle aleme rezil olurduk.

İyi ki adam sadece Kral idi.


David’in oğlu Sholomo veya Süleyman, kırk sene iktidarda kaldı ve doğal sebeplerle öldü. Bazı İsrail kralları ise doğal ölüm diyebileceğimiz aile efradı veya siyasi rakiplerince de öldürüldüğü vakidir. Ama gerek David gerekse oğlu Shlomo doğal olarak hayata veda ettiler.


Rivayete göre, Shlomo (Süleyman) Yeruşalayim’deki Siyon Tepesi’nde büyük tapınağı inşa ettirdi. Tapınağın inşaatı ne kadar sürdü bilmiyorum ama oldukça büyük olan tapınağın inşası için Tire Kralı Hiram’a büyük miktarda sedir ağacı sipariş edildi ve taş ocaklarından büyük taş bloklar çıkartılarak inşaatın tem elinin bu taşlar ile güçlendirilmesini emretti. İnşaat süresinde 3300 denetçi sürekli inşaatın gidişatını kontrol ettiler. Bütün araştırmalarıma rağmen inşaatı üstlenen müteahhitin adına rastlayamadım. Daha fazla çalışmam lazım herhalde. Hangi müteahhitin bu işten ne kadar nemalandığını bulmak lazım. Lazım da ne işe yarayacak. Sadece bu numaraların günümüzde değil her zaman olduğunu anlamamıza yarayabilir belki.

Kral Süleyman aynı zamanda adaleti ile de ünlü bir kral idi.

Sex hayatı da oldukça çeşitlilikler göstermekteydi. Hareminde bin kadar kadın, bir o kadar da cariye vardı. Aradaki farkı bir türlü anlayamadım. Bir de bu kadınların anneleri olduğunu hesaba katarsanız ne denli sakat bir işi olduğunu anlayabilirsiniz.

Kral Süleyman’ın bir de hava yolu şirketi mi uzay aracı mı olduğundan söz edilir. Bir orada, bir burada bir hareketlilik serbestisinden söz ediliyor Tevrat’ta abartı da olabilir ama adam Etiyopya Kraliçesi Saba Melikesi’ni (İngilizcesi Shiba, İbranicesi Malkat Shva) becerip hediyesi rengarenk Etiyopyalı kardeşlerimiz olmasını sağlamış bir atamızdır. Daha doğrusu Etiyopyalı kardeşlerimizin atası.

Saba Melikesi Yahudi olmadığına göre, çocukları nasıl olur da Yahudi sayılıp İsrail’e göç edebildirler? Sorgulanmıştır ve muhtemelen Kral Süleyman’ın çıkarttığı ve Bet Din Lerabanim (Yani hahamlar meclisi)’e onaylatmış olduğu bir KHK kanun hükmünde kararname ile Shiba’nın Yahudiliğe kabulü gerçekleşmiş olabilir. Bu Tevrat’ta yazmıyorsa da benim yorumumdur. Bakın, belki de yazıyordur. O kadar da emin değilim.

İki kadın bir bebek için kavga etmekteydiler. Shlomo’nun huzuruna gelirler ve bebeğin annesi olduğunu iddia ederler ikisi birden.

Uyanık Shlomo “Tamam” der “Ben de bebeği ikiye bölüp her birinize yarısını vereceğim” deyip kılıcını kınından sıyırıp bebeğin üzerine getirmeden evvel annelerden biri “Tamam tamam! Bebeği ona verin yeter ki bebeği öldürmeyin” der. Shlomo da gerçek annenin bu kadın olduğunu anlar ve bebeği kendisine verir.  Evet tam bir Yeşilçam sahnesi ama tarih böyle diyor.

Halen aklım orda 1000 kadın ve bir o kadar da cariye. Helal olsun valla.  Ne demiştik, bu adam da normal sebeplerden öldü. Olabilir çok olağan tabii.

Yahudi tarihini kurcalamaya devam edeceğim. Maksat sizleri biraz gülümsetmekti.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.