İsrail Holokost'u anıyor: Soykırım tanıkları o dönemi anlatıyor

Bugün İsrailde Holokost’u anma günü. Gün batışından yarın gece gün batışına kadar bir yas ve anma günü. Eğlence yerleri kapalı, tüm TV ve radyolarda Holokost üzerine programlar yapılır.

16 Nisan 2015 Perşembe 09:18
İsrail Holokost'u anıyor: Soykırım tanıkları o dönemi anlatıyor






Bugün İsrailde Holokost’u anma günü. Gün batışından yarın gece gün batışına kadar bir yas ve anma günü. Eğlence yerleri kapalı, tüm TV ve radyolarda Holokost üzerine programlar yapılır.

Geçen sene yapılmaya başlanan faaliyetlerden biri de “Evlerde anılar” adını taşıyor. İsrailde 2,000 ev bu gece Holokost’a tanıklık etmiş birini konuk edip, yaşadıklarını kitaplardan veya filmlerden değil, canlı dinliyor.

Holokost olup milattan önce yaşanmış, olup olmadığı tartışılacak bir olay değil.  Canlı tanıkların çok azı bile olsa hala hayattalar. Onları tanıyıp, dinleyip insanlığın yüz karası bu olayı herkesin öğrenmesi lazım.

Biz bu gece Baruh Telem’i tanıdık. 86 yaşında Günümüz Ukraynası Lutsk’ta doğmuş. Gerisini kendisinden dinleyelim.


“Polonyada Lutsk şehrinde doğdum. 10 yaşımdayken Alman Ribbentrop ile Rus Molotov’un yaptığı saldırmazlık anlaşmayla iki ülke kendilerine Polonyadan pay biçtiler ve Lutsk Sovyetler Birliğine bağlı Ukrayna’nın oldu.”

“Avrupada bir savaş olduğu evde konuşuluyordu ama kendimizi güvende hissediyorduk. Ta ki 21 Haziran 1941 e kadar. O gün Alman kuvvetleri Sovyetler birliğine saldırıya geçti. Birkaç gün top sesleri duyduktan sonra  şehirde Alman askerlerini gördük.  Hazırlıksız yakalanmıştık. Bir önceki Cumartesiyi bütün amcalar, halalar ile birlikte tüm ailemiz ailemiz neşeyle beraber geçirmişken birden bire işgal edildik

Almanların ilk çıkardıkları kanun Yahudilerin elbiselerinin sol göğüs ve sırtın sol tarafında büyük bir sarı yıldız takmaları mecburiyeti oldu. Bunu yapmayanlar sorgusuz sualsiz görüldükleri yerde öldürülüyorlardı.”

“Bundan hemen sonra 15 – 60 yaşları arasındaki bütün erkekleri her gün toplayıp ağır işler yapmaya zorluyorlardı: Şehrin bombalardan yılıkan yerlerini tamir, siper kazmak, inşaatlar..."

"Arkasından Yahudilerin evlerinde bakır ve metalden yaplımış ne var ne yoksa teslim etmeleri istendi. Ebinde metal herhangi bir eşya bulunan Yahudinin cezası ölümdü"

“Çok geçmeden bütün Yahudileri bir getoda toplayacaklarını açıkladılar. Bizim şansımız vardı çünkü Almanların geto olarak ilan ettikleri şehrin eski tarafında oturuyorduk ve yerimizden olmadık. Fakat cıvar köyden gelen bütün Yahudiler oraya girince, eski şehrin nüfusu beş misli arttı.”

Çoğu aile sokakta yaşamak zorundaydı. Akar suyumuz zaten yoktu. Lağımlar da çalışmadığından, bulaşıcı hastalıklar aldı götürdü. Sokaklarda her gün çocuklar ve yaşlılar ölüyordu. Sabahları ilk karşılaştığım manzara, ölenlerin cesetlerinin bir meydanda toplanıp, şehir dışında bir toplu mezara götürülmek üzere atların değil Yahudilerin çektiği bir arabaya atılmsıydı"

“Getoya SS subayları bazen eğlenmek için gelirlerdi. Zaten sefil durumda olan bir Yahudiyi yakalar, sakalını keser ve öldürene kadar dövüp tekmelerken kahkahalar atarlardı. Bu davranıştan kim nasıl zevk alabilir hala anlamış değilim”

Kış gelince bu ölümler daha da arttı. Biz evimizdeki mobilyayı yakarak ısınmaya çalışıyorduk. Yiyecek zaten yoktu. Zorunlu çalışmaya giden erkeklere verilen bir peksimet evde bölüşülüyordu

“Baharda durumumuz biraz iyileşti. Bölgemizde marangoz terzi gibi serbest meslek sahibi olanların çoğu Yahudilerdi, ve onların yokluğuna işler aksıyordu. Dolayısıyla Almanlar birkaç kişiyi etraftaki köylere yaşamaya ve çalışmaya gönderdiler. Babam marangozdu. Biz de getonun dışında bir köy evine yerleştik ve orada yaşamaya başladık.”

Bu çok sürmedi.  Almanlar getodakileri sistematik olarak öldürmeye başlamışlardı. Hastalığın açlığın ve soğuğun yeteri kadar etkili olmadığını gören SS subayları her gün bir kitleyi toplayıp götürüyorlar, ve bunlar akşamları geri gelmiyorlardı. Getodakiler bunların daha uzakta çalışmaya gönderildiğini sanarlarmış. Bu Yahudilerin 30,000 i Lutsk’un hemen yanındaki ormanda bir toplu mezarın yanında infaz edilip gömülmüşler. Ukraynada senelerce o toplu mezardaki herkesin ölmediği ve toprağın hala kıpırdadığı dillerde dolaşmış


“Getoyu tamamen Yahudilerden temizleyen Almanlar cıvar köylere bıraktıkları Yahudileri de öldürmek üzere bizim yaşadığımız eve geldiler. Bütün aile patates kilerine saklandık. Ufacık kilerde Annem yeni doğurduğu bebeğine, babam da bana ve ağabeyime sıkı sıkı sarıldı”

“Bu onları son görüşüm oldu." 

"Neden bilmiyorum, kendimi babamın kollarından kurtararak dışarı attım ve koşmaya başladım. Arkamdan ateş edildiğini duydum fakat durmadım. Kendimi yakındaki  ormana attım ve birkaç gün bir ağacın altında saklandım. 12 yaşımdaydım. Kimse bana ormanda nasıl yaşanılır nasıl korunulur öğretmemişti”


“Birkaç gün sonra açlığa dayanamadım ve korkarak yaşadığımız eve geri döndüm. Komşumuz Ukraynalı çiftçi beni gördüğünde çok korktu: Yahudilere yardımın cezası ölümdü. Bağırarak bana orayı hemen terketmemi söyledi. Ayaklarında babamın uzun çizmelerinin olduğunu farkettim. Koşarak tekrar ormana döndüm.”

“İki sene kadar ormanda tek başıma yaşadım. Kimseyi görmedim. Yanlızlık kötüydü. Bazen kendi kendime konuşuyordum. Ama hayatta kalmamı da herhalde bu sağladı. Hiçbir zaman aynı yerde kalmıyordum. Her gece değişik bir yer ve devamlı ilerliyordum. Su ve gıdamı da ormadaki bitkilerden sağlamaya çalışıyordum. Arada bir bütün tehlikeleri göze alarak bir çiftliğe gidip yiyecek istiyordum. Öğrenmiştim. Genellikle yaşlılar daha yumuşak kalpli oluyor ve beni kovmak yerine yiyecek veriyorlardı.”

“Nasıl hastalanmadımi soğuktan donmadım bilmiyorum. Bazen geceleri ısınmak için çiftliklerde ahırlara girerdim. Domuzların yanına sığınıp samanlarla üstümü örterek ısınır, fakat çiftçi gelip beni ele verir korkusuyla uyumaz ve sabah erkenden orayı terkederdim.”

“1943 yılında gene böyle bir çiftliğe yemek istemeye gittim. Çiftçi, civardaki köylere tarım öğretmek için oraya yerleşen bir Çek’miş. Bana oğlunun onu terkettiğini, ve ona yardım etmek şartıyla orada kalabileceğimi söyledi. Etrafındakilere de benim yiyeceği kalmayan köyden gelen bir akrabası olduğumu söyledi. “Bundan sonra senin adın Yanek” dedi.

“Ormanda kalmaya takadim kalmamıştı. Bu çiftçi benim hayatımı kurtardı. Gece gündüz içip pek iş yapmayı sevmediğinden bütün işleri ben yapardım ama bu benim için cennetti!”

“Kızıl Ordu Almanları geri püskürtüyordu. Top seslerinden savaşın ne kadar yakın olduğunu takip edebiliyorduk. Şubat ayına doğru bu sesler uzaklaştı. Bölge Almanlardan kurtarılmıştı.”

“Ailemi aramak ve evimi bulmak için tekrar Lutsk’a döndüm. Bizim evin, ve eski şehirdeki getto’da bütün evler yıkılmıştı. Tanıdık kimseyi de bulamadım. Bütün tanıdıklarım 30,000 kişilik toplu mezardaydı.”

“Nehir kenarında iki Sovyet subayına rastladım. Çekçe konuşuyorlardı. Bende onlara (son yılda öğrendiğim) Çekçeyle cevap verdiler. Meğerse bunlar Kızıl orduda iki Çek Yahudi subayıymışlar. Hikayemi dinledikten sonra beni yanlarına aldılar. Ve 15 yaşında Çek ordusuna dahil oldum. Savaşın sonuna kadar da bu orduyla Almanlara karşı savaştım. Çek subayları orduya beni Boris olarak kaydettiler ve birkaç sene bu isimle yaşadım”

“Savaştan sonra Prag’a geldim. 16 yaşımdaydım. Ailem olmadığı için beni bir yetimhaneye verdiler. Meslek lisesine gidip radyo teknisyeni olma kurslarına başladım. Ailem, annem babam, kardeşlerim hala amcalarım yoktu. Ben de kendimi “hayatım Prag’da başladı. Bundan önce hiç birşey olmadı” diyerek ikna ettim. Kim olduğumu, nereden geldiğimi soranlara kaçamak cevaplar veriyordum. Ukraynada büyük bir şehirden geldiğimi söylüyor, ve karşıma o şehirden kimsenin çıkmaması için dua ediyordum”

“1947 de Filistinden haberler gelmeye başladı. Yahudilerin bir vatan kurmak için çalıştıkları haberleri geliyordu. O zamana kadar Yahudiliğimi unutmuştum fakat bu haberler bana köklerimi hatırlattı.

“15 Mayıs 1948 de, İsrailin bağımsızlığını ilan ettiği gün İsraile ayak bastım. 19 yaşındaydım ve hemen askere alındım. Latrun savaşında yaralandım. Hastane o zamana kadar yaşadığım şartlara göre çok lükstü. Yataklarda çarşaf bile vardı!!”

“Hastaneye gelen bir subay yeni kurulan orduda haberleşme bölüğünü kurmak için radyodan anlayan asker arıyordu. Ona katıldım. Hayatımda çok önemi olan bu adamın soyadını da kendime uygun görerek Telem soyadını aldım.”

“1955 te eşimle tanıştım. Bu sene 60 ıncı yıldönümümüzü kutluyoruz. Çocuklarım, torunlarım ve mutlu bir ailem var.”


“Hayat hikayemi 60 sene kimseye anlatmadım. Eşim bile sorduğunda Prag’dan sonrasını anlattım. Neden mi? Hayatımın bu sayfasını bir daha açmamak üzere kapatmak, acılarla kavrulmak yerine mutluluğu seçmek için. Çocuklarım bile sorduklarında onları terslerdim.”

“Kendime sorup ta cevaplayamadığım birkaç soru var: 12 yaşında bir çocuk neden babasının kucağından fırlayıp kaçmaya başlasın? Emniyetten tehlikeye hangi içgüdü iter? Diğer bir soru da seneler sonra neden Yahudiliğimi tekrar hatırlayıp İsraele gelmiş olmam. Bunu da cevabı yok”.

“Ta ki 2007 ye kadar. Artık Yael Cohen konuşmanın ve dünyanın olup bitenleri bilmesi gerektiğine beni inandırmasına kadar.”

Baruh Telem bugün 86 yaşında. Eşi Hanna ile birlikte İsraelde Herzlia’da yaşıyor. 2007 de yazar Yael Cohen hayatını bir kitap olarak yayınladı.

Baruh Telem hayat dolu. herşeye rağmen yaşamı seçmiş, geçirdiklerinden şikayetçi olmak yerine onları 60 sene kimseye anlatmadan hafızasına gömmüş ve yoluna devam etmiş.  12 yaşına kadar mecburiyetten ve hayatta kalmak için 5 dil öğrenmiş. Çocukları, torunları ve büyük torunlarıya çektirdiği aile resmi herhalde Yahudileri yok etmek isteyen Nazilere ne güzel cevap. KAYNAK:HASTURKTV.COM

Son Güncelleme: 16.04.2015 09:20
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.