Ata tohumları ile daha çok bahçe, daha az sera gazı

Evladiyelik tohumlar, iklim krizi, biyoçeşitlilik, yeni dünya düzeninde ilk hedef ata mirası tohumlar oldu

16 Aralık 2021 Perşembe 08:24
Ata tohumları ile daha çok bahçe, daha az sera gazı






Daha çok bahçe, daha az sera gazı

Kadriye Koca

Herşey bir tohumla başlar endüstriyel tarıma karşı duran devrimci bahçelerde… Bir tohum ekilir toprağa, bir tohum saklanır, bir tohum yeşerir, tohum çeşitliliği dünyaya zenginlik katar, tohum biyoçeşitliliktir; 21.yüzyılın sloganı; daha çok bahçe, daha az sera gazı….
Geleceğimiz tohumlarda saklı

Tarım endüstrileştikçe türler azalıyor, yüzyılın başında 7262 olan bahçe bitkileri tohum türü yüzyılın sonunda 430’lara endüstriyel tarımın dünyayı istila etmesiyle de daha da düşerek türlerin kaybolmasına neden oluyor. Tohumlar kayboldukça türler yokoldukça tabağımızdaki tat, toprağımızdaki verimlilik ve bahçelerimizdeki güzellik yok oluyor, medeniyet tarihi yok oluyor, medeniyet tarihi aslında türlerin gelişimi, evrimi, tohumların toprakla buluşması ve insana meyvelerini sunmasının tarihidir. İnsanoğlu göç ederken Afrika’dan dünyaya yayılırken bilmediği topraklara göçerken hep yanında tohum taşıdı, onları farklı topraklarda yetiştirdi. Farklı türler üretip tabiatı ve sofrasını zenginleştirdi, damak tadını geliştirdi. 

Şimdi endüstriyel tarım aynı türleri aynı yöntemlerle yetiştirmeyi ‘verimlilik’ adı altında tüm dünyaya dayatıyor. 

Tohumlarımız
Türlerimiz
Damak zevkimiz
Toprağımız 
Sağlığımız tehlike altında…

Dünya endüstriyel tarım sistemi buğday, mısır, pirinç üzerinde yoğunlaşıyor. Dünyanın herhangi bir yerinde üretilen yemeğin nerede ise yarısı bu üç hububat ile yapılıyor. Sistemin biyolojik çeşitliliği azalırken uzak veya yakın bir gelecekte çeşitliliği azalan bir tarım sisteminin çökme riski o kadar yüksek olarak değerlendiriliyor. 1846’da İrlanda’da patates felaketi çeşitliliğe dayanmayan ve tek ana ürün üzerinden giden bir tarım sisteminin büyük bir kıtlığa yol açabileceğini göstermişti. Bir halk monokültür nedeniyle öldürdüğü toprakları üzerinden çöken tarım sistemi ile felaketi yaşamıştı. 

Tohum bir tohumdan daha fazla birşeydir. Hayatın bütün tasarımı bir zerre içinde yer alır, evladiyelik tohumları korumalı, geliştirmeli, çokuluslu tohum şirketlerine karşı sakladığımız tohumlarla bahçecilik yapmalı, tohum takası yapmalı, farklı iklim ve toprak çeşitlerinde farklı tohum türleri yetiştirmeliyiz. İklim değişikliği ile daha kurak günler yaşayacak olan dünyamızda her tohum türünün daha iyi yetişeceği yerel iklim kuşakları bulmalı, denemeliyiz, iklim krizine tek çare daha fazla bahçe, daha fazla tohumu toprakla buluşturmak…..


İnsanoğlu göçerken deri çantalarında, ambarlarında tohum taşıdılar, fare ve kuşlardan korudular, ektiler, tozlaşmasını sağladılar, rüzgarla, arıyla, böcekle… Tohumlar geçmiş hikayemiz gelecek ümidimizdir, arka bahçedeki kimliğimiz, medeniyetimiz, damak tadımızdır. Velhasıl bir tohuma inancımız çok büyüktür…. Endüstriyel tarımın bizi getirdiği küresel iklim krizine çare bahçelerimizde farklı bir bahçecilik yapabilmektir. Bahçıvanlık doğayla aramızdaki ilişkiyi yönetmektir. Bugün olan tarımdan başka bir dünya tarımının yiyecek üretim yönteminin mümkün olduğuna inanmak gerekir. Tohuma inanmak gerekir. Bir tohum keseciklerinde hayatı taşır. 
Bahçecilik dünyayı değiştirmeye yönelik devrimci bir eylemdir. Hepimizin içinden birbiriyle fikir alışverişi yapan bir çiftçi bir bahçıvan çıkabilir, Kimyasal olmayan besinlerle üretilen yiyeceklere talibiz artık… Büyük şirketlerin tarım ilaçlarının kölesi olmamak için iklim krizine dur demek için tarıma böyle bir farkındalıkla bakmak gerekir, tohumlara da… 

Yabani kirazlar
Mersin ağaçları
Misket limonu
Nevruz otu
Yaban elması, 

 

Daha bir sürü farklı türler, farklı iklimlerde yetişen… sıcaklıkla türlerin ölümüyle karbonla sınanan bir dünya için en umut veren sey tohumdur, tohum hayatı ifade eder, şifrelenmiş hayatlar barındırır içinde….

Irak’ın tohumla işgali

2003 yılında Amerika Irak’ı işgal ettiğinde dünyanın bu bölgesinde bulunan atalık tohumları ele geçirme yarışı yapıldı Amerika’nın himayesindeki çok uluslu şirketler tarafından… 2003 ilkbaharında ABD Irak’ı işgal ettiğinde bölgenin fırat ve Dicle arasında bulunan Bereketli Hilal’inde 7 bin yıllık olan yerleşim tarihinde elde olan ata tohumlarına ilgi duymaya başladılar. Dünyanın ilk yazısı, ilk takvimi, ilk kütüphanesi, ilk şehri ve ilk demokrasisinin ortaya çıktığı yer alan Mezapotamya coğrafyasında 2004’te Geçiçi Koalisyon Yönetimi başkanı tarafından çıkarılan 100 adet talimatın 81.si Bitki çeşitliliği yasası ile ilgiliydi. Talimat Genetiği değiştirilmiş bitkilerin tohumlarını almayı zorunlu kılıyordu. Çok uluslu tohum şirketleri için bölgeyi tohum piyasasına açmaktı. 


Yaklaşık 2 milyon hektar alanda buğday yetiştiren Iraklı çiftçiler kadim geleneği devam ettirerek kendi sakladıkları tohumları kullanıyorlardı. Yerel buğday tohumları toprağa uygun yetişiyor; ekmeğin kalitesini arttırıyor ve kuraklığa karşı dayanıklıydı. Ancak yeni talimatla çiftçilerin tohum saklama ve yetiştirmelerine sınırlama getirildi. ABD askeri gücünün gölgesinde tohum şirketleri verimli topraklarla bir tarım kültürüne evsahipliği yapan Iraklı çiftçilerin evladiyelik tohumlarını yetiştirmeye devam etmesine müsaade etmediler. 
Bugün o coğrafya monokültür ortamı haline geldi, biyoçeşitlilik tarih oldu, iklim krizi tetiklendi, yerel tohum saklayıcıları bir bir tarih oldu, eski yerel hububat tohumları kayboldu. Mutfakların yiyecek üretim düzeni değişti, beslenme sistemi bozuldu, yani bütün kadim dinlerin çıktığı Dicle Fırat arasındaki bölgede de ‘önce ekmekler bozuldu’… Bölgenin yerel buğday tohumları yerini transgenik buğday tohumlarına bıraktı. 

‘Büyü ya da çık git’

İklim krizi ile mücadele ederken derin yerelleşme denilen her mikro iklim bölgesi için yerel tohumlar, küçük çiftçilerin işlettiği bahçeler kurmak zorunda insanoğlu. Kimyasalları ve genetiği değiştirilmiş tohumları terk etmek zorunda…. Bu tohum patentini elinde tutan çokuluslu şirketlere karşı daha çok bahçe, daha çok yerel üretici, daha küçük ölçekli ama sağlıklı gıda, daha iyi toprak yapısı, daha ekonomik su kullanımı, daha az karbon…. 
Bahçelerimiz yeni devrim alanlarımız olsun… Toprağımız sağlığımız mutfak geleneklerimiz, geleneksel besin yetiştirme yöntemlerimiz büyük şirketler tarafından çalındı ve yerlerine kimyasallar, tarım ilaçları ve kökten değiştirilmiş tohum konuldu. Tarım endüstrileşiyor, dünya üzerinde tek tip ürünler yetiştiriliyor ve bütün dünyaya pazarlanıyor; küçük çiftçilere ‘büyü ya/da çık git’ deniyor… 


Nesiller artık gıda yetiştirme yöntemlerini bilmiyor, çeşitli tohumların ve bahçe bakımının nasıl olacağını da…

Tohum şirketlerin elinde bulunuyor. 2007’da dünyadaki on tohum şirketi dünyanın ticari tohum satışlarının yaklaşık yarısını kontrol ediyordu. Monsanto, Dupont; Syngenta bunların başı çekenleri. 2008 de on tohum şirketi pazarın yüzde 67’sini elinde bulunduruyor. Bu istatistik gıda seçme özgürlüğümüzün elimizden alındığını gösteriyor. Büyük şirketlerin bizim için seçtiği efektif tarım yöntemleriyle ucuza üretilmiş vitamin değeri her geçen gün azalan gıda maddelerine muhtaç hale geliyoruz. Genetiği değiştirilmiş bitkiler insanları hasta ediyor, vücudun savunma mekanizmasına saldırıyor, toprağı öldürüyor, hasta insanlar, hasta toprak ve dolayısıyla hasta bir çevre oluşmasına neden oluyor. 


Artık bizim için en uygunu bu diyemeyiz, dünya iklim krizi ile alarm veriyor, bu tohumlarla üretmeye devam edersen yetiştirdiğimiz her besin dünyayı zarara uğratıyor. Toprak dünyanın midesi gibidir, toprağın içindeki her şey çürür, korozyona uğrar aşınır. Toprağın biyolojik faaliyeti sürdürülebilir tarımın anahtarıdır. Çiftçiler aslında solucan geliştirme işlemine yardımcı olurlar.  Endüstriyel tarım bir yılda yaklaşık iki milyar ton yüzey toprağının kaybedilmesinden sorumludur. Yüzey toprağı ise  kalınlığına göre yaklaşık 500 ila 1000 yılda oluşur. Toprak kirliliği iklim krizinin tetikleyicisidir, sağlıklı toprakta birçok yaşayan organizma bulunur, dünya üzerindeki birçok canlının barınağıdır toprak….

Toprak kirliliği oldukça iklim krizi artacak, bu tarım yöntemleriyle toprak kirliliğinden kurtulmamız mümkün olmayacak….

İklim krizi küçük çiftçilerin temsil ettiği biyoçeşitliliği gerekli kılıyor, ‘büyü ya da çık git’ denilen çiftçiler ‘başka bir tarım mümkün’ deyip bahçelerinde topraklarında durmaya devam etmezlerse herkesi içine alan bir tusunami dalgası sonumuzu getirecek, toprak kirliliği, su kirliliği, hava kirliliği…… 

Küçük çiftçilerin kendilerini ailelerini ve hayvanlarını beslemeye devam etmeleri, daha küçük ama daha toprağı, havayı suyu koruyan yöntemler seçmeleri, tohumlarını saklamaları, kimyasal kullanmamaları, kendi kendine yeterek daha özgür olmaları gerekiyor. Kimyasalla zehirlenmiş topraklarda polen taşıcıları da yok oluyor, bu daha az tozlaşma demek… Arıların yaşayamadığı yerde biz de var olamayacağız…. 


Genetiği değiştirilmiş yiyecekler vücut için sağlıksız olmakla kalmıyor aynı zamanda böceklerin ve otların kimyasal kontrol yöntemlerine karşı dirençli süper zararlılara evrimleşmesine neden oluyor. İlk zamanlarda büyük fayda veren zararlı böceklerin öldürüldüğü kimyasallar 8 yıl gibi bir süreçte böceklerin evrimle direnç kazanmaları sonucunda etkisiz hale geliyor, ama toprağı ve gıdayı kirletmeye devam ediyor.  
Çözüm bahçeleri birer ekosistem olarak değerlendirerek süreçleri mümkün olduğunca yabani haline döndürmek, bunun için evladiyelik tohumlar kullanmak….

Yiyeceklerimiz besin açısından yetersiz

Yapılan bilimsel araştırmalar 1975 yılından buyana besinlerimizdeki A vitamininin yüzde 21, kalsiyum yüzde 26, C vitamini yüzde 29, demir yüzde 36 oranında azaldığını ortaya koyuyor.  
Kimyasal gübrelerdeki yüksek nitrojen bitkilerin hızlı büyümesini sağlıyor ama bitkinin vitamin ve mineral almasını olumsuz etkiliyor,  bitki atıklarından üretilen gübrelerin kimyasal olanlara kıyasla daha fazla besin öğesi sağladığı görülmüştür.  

Yerel insanlardan toplanan atalardan kalma fasulyeler üzerinde yapılan laboratuvar deneyleri, bu fasulyelerin marketten alınan benzerlerinden sekiz ila on katı kadar daha fazla antioksidan içerdiğini göstermiştir. Besin değerlerindeki düşüş topluma her çeşit hastalık olarak geri dönüyor, tolere edilmez bir sağlık sistemi şu an tüm toplumları boğuyor. 

Besinini yetiştiren toplumlar özgürdür, çokuluslu şirketler gıda zinciri ve ambalajlı ürünlerle bizim ne yiyeceğimize karar veremezler, özgürlük önce mutfakta başlar, gıda insan haklarının en başında gelir, sağlıklı temiz ve besleyici bir gıda….

Dünyayı kurtarırken önce mutfaktaki tenceremizde ne piştiğine ne yediğimize ne yetiştirdiğimize bakmalıyız, ülkelerin özgür insanları bahçelerinde biyoçeşitliliği sağlayan tabağındaki yiyeceği yetiştirebilen insanlardır… Küçük çiftlikler belki de bizi ve iklim krizinden dünyayı kurtaracak tek dalımız tek geleceğimizdir, evladiyelik tohumlarla birlikte… Yerelde derinleşme Yerelde devrimci duruş küçük bahçelerimizden başlayacak. 
Dünya bir denge üzerine kurulmuştur, o dengede her bir kuşun böceğin arının bitkinin hayvanın insanın toprağın suyun yeri vardır. Hücrede toprakta ve evrende denge olmak zorundadır. Dünya iyileşmeden biz iyileşemeyiz, toprağımız iyileşmeden, hayvanımız iyileşmeden biz iyileşemeyiz, dünya iklim krizi yaşarken biz de bu krizin içindeyiz, bizin tutumlarımız bizim küçük bahçelerimizdeki küçük adımlarımız belirleyecek dünyanın hayvanın ve tabiki bizim geleceğimizi….. 
Herşey bir tohumla başlar, evladiyelik tohumla…..

NOT: Görseller TİGEM'den alınmıştır

Anahtar Kelimeler:
TohumAta Tohumları
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.