Dünya’da güç dengeleri değişiyor. Bu sebepten dolayı ülkeler veya bölgeler ilk olarak ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Bu sorunları halledemedikleri içinde politik ve sosyal sorunlar patlak veriyor.  Bütün bu yaşanan kur savaşları ülkelerin dünya ekonomisi ve siyasetinde daha fazla pay kapmak istedikleri için yaşanıyor. Dayanabilenler yeni sistemde daha fazla söz sahibi olurken dayanamayanlar uzun süre boyunca ekonomik ve politik krizlerle boğuşmak zorunda kalıyor.
 
İlk olarak Çin’i ele alalım. Çin’in 2008 krizinden sonraki tek derdi büyümek oldu. Bunu düşük enflasyon ile destekledi ve büyümeyi rayında tutmak için teşviklere başladı. Para birimini devalüe etti, sermaye piyasalarına direkt olarak fonlama yaptı ve faizleri devamlı aşağı çekti. Öne sürdüğü sebep ise büyüme beklentisinin altında bir büyüme gerçekleştirmek istememesiydi. Çin’in bu hamlesi bütün dünya ekonomisini değiştirdi. Çin, küresel pazarda daha fazla pay sahibi olmak istiyordu. Para birimini hem rezerv hem de çevrilebilir para birimleri arasına koymak istiyordu. Bu da yetmedi Güney Çin Denizi’nde çıkan adaları istedi. Çin fiziksel olarak ta toprak istiyordu. Böylece hem kur savaşları yeniden tetiklenmiş oldu hemde Çin’in zaten dünya ekonomisine ne kadar hakim olduğu görüldü. Sonuç olarak Çin doğru hamleyi yaptı. ABD, Avrupa ve Rusya ekonomik sorunlarla boğuşurken Çin’in küresel ekonomi ve siyasette pay alma stratejisi devam etti. Öyle gözüküyor ki Çin yeni dünya dengeleri arasında eskisinden de daha büyük bir paya sahip olacak.
 
Çin bu payı meydanı boş bulduğundan dolayı da sahiplenecek. Meydan neden mi boş ?
 
Şimdi de AB’yi ele alalım. AB, Euro birliğinden sonra, bir çok ekonomik ve politik sorunla karşı karşıya kaldı. Bu sorunları görmezden geldiler ve en sonunda hepsi aynı anda patlak verdi. Ülkelerin ekonomik dengelerinin tutmadığını bile bile her ülkeyi Euro’ya geçirdiler. Böylece ekonomik dengeler ters gittiğinde insanlar daha da mutsuzlaştı ve ülkelerin bölünme, AB’den ayrılma isteği gibi siyasi sorunlar oluştu. Böylece Avrupa artık hem siyasi hem de ekonomik sorunlarla baş başa kalmış durumda.
 
İngiltere’nin ayrılma isteği ve İskoçya’nın bağımsızlık senaryosu, Katalanlar’ın İspanya’dan farklı ve bağımsız bir yaşam isteği, Yunanistan’ın sürekli olarak iflas etmesi ve geçimi için AB’ye bağımlı olması, Almanya’nın tek başına ekonomiyi üstlenmesi, Fransa’nın kamu borcunun sürekli olarak artması, Ukrayna’nın yaşamını sürdürmek için AB’den sürekli olarak para talep etmesi, Rusya’nın ambargo koyması, Kuzey ve Güney İtalya’nın birbirlerini istememesi ve son olarak devam eden mülteci krizini ve Euro Birliği’nin büyüyememesi sorunlarını eklersek Avrupa’nın gerçekten büyük risklerle karşı karşıya olduğunu görebiliriz. Bu risklerin hiç biri de ertesi günü çözülecek durumda değildir ve bunlarla başa çıkma uzun bir zaman alacaktır. IŞID’la olan mücadelede gösterdikleri başarısızlık aslında güçlerinin ne kadar zayıfladığını belirtmektedir.
 
Yukarıdaki sebeplerden dolayı Avrupa ülkeleri yeni sistemde veya yeni güç dengesinde pek fazla bir pay alamayacak hatta eskisinden de daha düşük bir paya sahip olacaktır.
 
Amerika ise Avrupa’dan farklı bir durumda değildir. 2008 ekonomik krizinden yeni yeni toparlanmış şekilde Dünya üzerindeki gücü korumaya çalışmaktadır. Fakat bu gücü korumak eskisi kadar kolay değildir. ABD, Afganistan ve Irak olmak üzere 2 farklı ülkede savaş gerçekleştirmiştir. Bu savaşın faturası beklenenin çok üzerinde gerçekleşmiştir. Yapılan bunca harcamadan dolayı ABD hükümeti sürekli olarak bütçe tavanını yukarı çekmektedir. Bu da aslında kağıt üzerinde hükümetin iflas verdiğini göstermektedir. Tabi ki hazine yeni bütçeyi onaylayarak günü kurtarmaktadır. Ne de olsa ABD istediği kadar dolar basmakta özgürdür.
 
IŞID’a karşı da ABD başarısızlık göstermiştir. Havadan yapılan saldırıların 5/10’u yanlış hedef vursa da (nasıl tutturamıyorlar ayrı mesele) IŞID ilerlemeye devam ederek Orta-Doğu’yu birbirine katmıştır. Oyuna Rusya dahil olunca da ABD “eyvah güç elden gidiyor” diyerek bölgede daha fazla hakimiyet kurmaya, yaptığı saldırıları güçlendirmeye başlamıştır. Fakat bunu artık eskisi gibi tek başına yapamadığı için her zaman elinin altında bulunan can müttefiki Türkiye’den yardım istemiştir.
 
Türkiye’de, Suriye’ye takmış olduğundan dolayı ABD’nin, Suriye’ye girmesini istemektedir. Buna ABD, Rusya bölgeye inene kadar, hayır demiştir. Fakat, Rusya’nın bölgedeki güçleri eline alıyor korkusu ABD’yi, Esad’ı uzaklaştırmaya yönelik politika izlemesine neden olmuştur.
 
Şimdi ise Türkiye ve ABD arasında;
 
Sen Suriye’de Esad’ı indir bende IŞID’e karşı kara harekatı gerçekleştireyim ve bölgede hakimiyet kuralım” tarzı konuşmalar geçmektedir. Fakat, Rusya bölgeden kolay kolay çıkmayacaktır.
 
ABD’nin bu başarısızlığı “Dünya’nın polisi” olma gücünü zayıflatmıştır. Bunu göre Rusya’da, ABD’nin düşük petrol fiyatları politikasına rağmen, ABD’ye karşı dayanmaya devam etmektedir.
 
Buraya kadar gerçekleşen hikayelerden çıkarılacak olan sonuç şudur:
 
-       ABD küresel ekonomi ve siyasetteki gücünü kaybetmektedir.

-       Türkiye, oluşacak yeni güçler dengesinde pay almaya çalışmaktadır.

-       Çin ekonomik olarak yeni dengede büyük paya sahip olacaktır.

-       Rusya, ABD’ye karşı direnerek eski pozisyonu koruyacak ve ilk fırsatta payını büyütmeye çalışacaktır.

-       AB’nin yeni sistemde olacak payı eskisine göre daha da azalacaktır.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.