Ruh doktorları, "Stockholm Sendromu" denen bir olgudan söz ediyorlar.

    "Rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması" olarak özetleniyor bu durum.

    Sendromun isim babası, psikiyatr Nils Bejerot diye biri.

    1973'de, İsveç'in başkenti Stockholm'de yaşanan bir olaydan alıyor ismini bu sendrom. Bir banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, bu olay esnasında kendisini rehin alan soyguncuya duygusal olarak bağlanıyor. Seviyor onu. Serbest kaldığında soyguncuyu savunuyor, hatta nişanlısından ayrılıp soyguncunun hapisten çıkmasını bekliyor, onunla evlenmek için. (Oysa soyguncunun böyle bir niyeti yok tabii.)

    Bu olay sadece İsveç'te yaşanmıyor; dünyanın birçok yerinde benzer olaylar tekrar ediyor ve hemen hemen aynı sonuçlar çıkıyor ortaya.

    Rehine, hayduta vuruluyor...  (Vikipedi, özgür Ansiklopedi)


  *** *** ***

    Bu olayı, son günlerdeki birtakım olaylar nedeniyle hatırladım; benzer bir durum bizim ülkemizde de yaşanıyor çünkü, hem de toplumsal bazda...

    "Ermeni soykırımı yoktur" diyenlere hapis ve para cezası veren İsviçre'nin Dışişleri Bakanı Micheline Calmy-Rey, Dışişleri Bakanımız Davutoğlu'nun "özel konuğu" olarak, Ankara'daki Büyükelçiler Konferansın'nda "onur konuğu" sıfatıyla konuşma yaptı dün.

    Kadının böyle bir talebi yok; bizim Dışişleri "onur konuğu" olarak davet ediyor onu ve o da çalım satan bir edayla gelip "lütfen" bir konuşma yapıyor.

    Neden?

    Toplantı "Dışişleri Bakanları Toplantısı" değil ki, "Büyükelçiler Toplantısı"; peki bu hanımın ne işi var orada?

    Bunu siyasetbilimciler açıklayamaz; bunun psikoloik bir çözümlemesi olmalı.

    Stockholm Sendromu bu işte...

    Kadın "Sen soykırımcısın, bunun inkarına ben hapis cezası veririm!" diyor; sen onu onur konuğu olarak davet ediyorsun!


    *** *** ***

    Gazetede (Aydınlık), aynı haberin altında, Ekonomi Bakanımız Zafer Çağlayan'ın bir demeci var:

    "Fransa'nın başımızın üstünde yeri var." diyor!

    "Türkiye'de Fransız yatırımları var. Ülkemize güvenmiş yatırımcıların başımızın üzerinde yeri var. Yeni yatırımcılar gelirse de başımızın üzerinde yeri var."

    Aynen böyle söylüyor!

    Fransa'nın başımızın üstünde yeri varmış!

    Daha imzaların mürekkebi kurumadı muhterem; Ermeni soykırımı yoktur diyenlere hapis ve para cezası verilmesini kabul eden Fransız Meclisi'nin kararının imzaları.

    Bunu siyasetbilimciler açıklayamaz; bu psikolojik bir sorun!

    Herifçioğlu, "Sen soykırımcısın, bunu inkâr edeni hapse atarım!" diyor; sen, "Başımın üzerinde yerin var." diyorsun!

    Türkiye, emperyalizm karşısında öylesine rehin alınmış ki, en üst düzey yetkililerimiz bile bu sendroma yakalanmaktan kendini alamıyor.
  *** *** ***
    "amerika nerede?"

    Dün, televizyonların birinde bir haber programında (yandaş bir kanalda tabii) kendi kulaklarımnla duydum.

    Öküzün biri, füze kalkanı için gösteri yapan gençlere "Ne amerikası be, hani amerika nerede?!." diye posta koyuyordu. (Gençler bu öküze son derece olgun davrandılar ve füze kalkanının amerika tarafından Türkiye'nin başına örülen nasıl bir çorap olduğunu anlatmaya çalıştılar, ama muhatapları onlara trene bakar gibi bakmaktan kendini alamıyordu. Ruhu özgür değildi çünkü; anlayamıyordu, kavrayamıyordu, stockholm sendromu tarafından tutsak edilmişti.)

    Bu, bir kişinin tepkisiydi ve televizyon kanalı bunu "halkın tepkisi" üstbaşlığıyla veriyordu.

Neden?

Çünkü o yandaş televizyon kanalı da aynı sendromun etkisi altındaydı.


    *** *** ***

    Bu saptamalar,Türkiye'nin, Vatan'ımızın emperyalizm tarafından nasıl rehin alındığının en açık göstergesidir!

    Vatan'ımız emperyalizm tarafından rehin alınmıştır!

    ("Vatan'ımızı" sözcüğünü böyle "büyük V" ve "üstten kesme" ile yazmama bile itaraz ediyorlar; onların nezdinde Türk olmak ve Vatan'ı sevmek bir anlamda suç çünkü!)

    Ve ne yazık ki, iradesi zayıf bazı kişiler, aynen rehincisine aşık olan o İsveçli kadın gibi davranmaktan kendilerini alamamaktadırlar!

    Bu, basit bir kompleksten ibaret olsa, sadece birtakım uşak ruhluları kapsasa katlanılabilir bir şey aslında; ama mesele bu kadar basit değil.

    Düşünün; Irak'ta bir milyon (bazılarına göre birbuçuk milyon) Müslümanı katleden Seri Katil'in askerlerinin sağlıkları için dua ediyoruz; Afganistan'da hâlâ askerimiz var; Suriye'yi kana bulamak için tezgâhlar peşindeyiz; sırada yüzlerce yıl en ufak bir sürtüşme yaşamadığımız İran var; Libya perişan edilerken, o NATO'cu serserilere bavullar içinde üç yüz milyon dolar göndermekle kalmadık, bir de lojistik destek için savaş gemilerimizi onların emrine verdik, hatta karargâhlarını İzmir'de kurdular; Türkiye'nin göbeğinde, İncirlik'te Seri Katil'in askeri üssü var; Başta Rusya olmak üzere tüm komşu ülkelere karşı aleni bir tehdit olan füze kalkanını kendi topraklarımızda konuşlandırmaktan kendimizi alamıyoruz ve benzerleri... (NATO toplantısı esnasında önümüze konulan bölünmüş Türkiye haritasını ve o toplantıyı terk eden Türk subaylarını hatırlayın!)

    Neden?

    *** *** ***

    Stockholm Sendromunun temelinde, rehin alınan kişinin rehineye "iyi davranması"nın rolü var. Bir anlamda işbirliği bu. Haydut öylesine dehşet verici bir eylem içindeki, bu eylemde kendisine zarar verilmeyen, zarar verilmesi şimdilik gerekmeyen, bu nedenle "iyi davranılan" kişi, o haydutu tanrı yerine koyuyor.

    Bilinçaltında bir "işbirliği" yatıyor.

    Buna bir anlamda "aşağılık kompleksinin tezahürü" de diyebilirsiniz.

    Bunu siyasetbilimciler açıklayamaz!

    Bu ruhsal bir fenomen; tam teslimiyete dayanan ve belirli bir oranda işbirliği içeren ruhsal bir fenomen.

    Bunu kıracak olan güç, demir gibi bir irade, kararlılık ve Vatan sevgisidir.

    Bu da herkeste bulunan bir haslet değil ne yazık ki...

    2015 (sözde soykırımın 100. yöldönümü) yaklaşıyor; Türk Milleti'nin, "amerika'nın başımızın üzerinde yeri var!" demeyecek Vatanseverleri işbaşına getirmekten başka çaresi yok.

    Bıktım arkadaş bu demoklesin kılıcından...
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.