Dört kişiler.

    Baba, anne ve iki küçük çocuk.

    Aleyna ve Nazar.

    Biri yedi yaşında, diğeri üç.

    Babanın hurda topladığı el arabasında yatıp kalkıyorlar; çünkü ev tutmaya güçleri yetmiyor.

    Tuvalet yok, banyo yok, yatak yok.

    Pislik ve sefalet içindeler.

    Bitlenmek değil umurlarında olan; itilmişlik, ezilmişlik, dışlanmışlık duygusu... İnsanların arasında insanlık dışı kalmak...

    Ve bunlar aramızda yaşıyorlar!

    Adana'da.

    Ve tüm bunlar Levhi Mahfuz'a bir bir kaydediliyor. (Casiye, 29) Tüm yapıp ettiklerimiz.

    Hazırlıklı olun; bu size bir gün sorulacak!

    xxx    xxx    xxx

    Lütuf bekliyorlar!

    Hayırsever biri çıkacak da bunlara ev tutacak!

    Allah'ın değil, zenginin lütfuna sığınıyorlar çaresizce.

    Çünkü Allah'ın lütfuna sığınmak bu sistemde bir yarar sağlamıyor.

    Peki kamu nerede?

    Devlet nerede?

    Nerede kaldı kardeşliğimiz?

    Hani hepimiz kardeştik!

    Hazırlıklı olun; bu size bir gün sorulacak!

    xxx   xxx   xxx

    Toplum paylaşmıyor.

    Zaten zamanımızda bunu tek tek fertlerin yapması mümkün değil.

    O halde kamu paylaştıracak, devlet paylaştıracak! Alacak zenginden, verecek yoksula!

    E, o zaman sosyalizm gelir.

    Ha şunu bileydin!

    Senin adeta taptığın kapitalizm bu işte; zengin öküz gibi yerken, Adanalı babanın çocukları Aleyna ve Nazar zenginin yanıbaşında yitip gidiyorlar.

    Allah'ın içine Nefes'inden üflediği yaratıklar bunlar!

    Bunlar insan!

    Bunlar insan yavrusu!

    Libyalı vatan haini serserilere bavul içinde 300.000.000 dolar gönderilirken veya Suriyeli vatan haini katillere bunca yardım yapılırken kamu ortada da, bu iki küçük çocuğa geldiğinde neden hayırsever bir zengin bekleniyor?!.

    Hem, hayırsever zengin de kim?

    "E, bu sosyalizm!" diye hayıflanmak kolay; e, hayırsever zengini Allah'ın yerine ikame etmek şirk değil mi?!. (Samimi hayırseverleri tenzih ederim.)

    Kendinizi bu babanın ve annenin yerine koyun; ne hissederdiniz?

    Adana'nın göbeğinde el arabası iten bir adam ve arabanın üzerinde uykuda iki çocuk, anne de yanlarında yürüyor; amaçsızca, çaresiz, itilmiş, tükenmiş, sefil...

    Dört kişilik bir insan grubu, dört kişilik bir aile gözlerimizin önünde yitip gidiyor ve elimizden bir şey gelmiyor.

    Kahrolsun böyle düzen, kahrolsun böyle sistem, kahrolsun böyle kader!

    Hazırlıklı olun; bu size bir gün sorulacak!

    xxx    xxx    xxx

    Türk-İş Konfederasyonu bir araştırma yapmış: Tamamına yakını Müslüman olan ülkemizde, dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 2.995.- lira, açlık sınırı 919.- lira.

    Türkiye'nin neredeyse tamamı yoksul ve aç!

    Oysa kişi başına düşen milli gelirin 10.000 dolar olduğu söyleniyor.

    10.000 X 1.80 X 4 : 12 = 6.000

    Kapitalizmin kendisi, dört kişilik bir ailenin milli gelirden alması gereken payın aylık 6.000.- TL olduğunu söylüyor; ortada ne yoksul kalıyor, ne aç!

    Peki nerede bu para?

    Kapitalist bölüşüm tarzı içinde, nüfusun % 6'sında! (Kamu faaliyetlerini ihmal ediyorum; çünkü onların çoğu vergilerden karşılanabiliyor.)

    Bölüşüme bakın; nüfusun % 6'sı alabildiğine tok, öküz gibi semirdikçe semiriyor,  % 94'ü yoksul ve aç!

    Kimi öküz gibi semirdikçe semiriyor, kimi el arabasının üzerinde yaşama tutunmaya çalışıyor.

    Halk bölüşmüyor, devletin umurunda bile değil; çünkü kapitalist kalkınma düzeninde aslolan bu zaten; kimi semirecek, kimi perişan olacak! Küçük küçük yardımlar yaparak o çaresiz insanları bu yolla sömürmek ise sanırım kalleşliğin, günahın büyüklerinden biri!

    Peki suç kimde; sadece nüfusun % 6'sında mı?

    Hayır!

    Kapitalist düzen partilerine oy verip onları başımıza bela eden insanlarda!

    Bizde yani!

    Hazırlıklı olun; bu size bir gün sorulacak!

    xxx    xxx    xxx

    Dünyanın ilk sosyalist devletini kuran Müslüman Karmatî fedaileri üzerlerinde bir muska taşıyorlardı. Bu muska Kasas Suresi'nin 5. ayetinden oluşuyordu ve mealen şöyleydi:

    "Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara nimet ve bağış sunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim."

    Allah, Adanalı babanın çocuklarına, Aleyna ve Nazar'a nimet ve bağış sunmak istiyor, onları önderler yapmak istiyor, onları mirasçılar haline getirmek istiyor, ama düzen buna izin vermiyor.

    Kapitalizm reddediyor bunu!

    Hayır, diyor; önder biz olacağız, nimet ve bağış bize sunulacak, biz mirasçı olacağız!

    Allah, Türkiye'nin % 94'ünü önderler yapmak istiyor, onlara nimet ve bağış sunmak istiyor, onları mirasçılar haline  getirmek istiyor; ama aynı % 94 karşı çıkıyor buna.
  
    Hayır, diyor!

    Önderler efendilerimiz olacak, nimet ve bağış onlara sunulacak, onlar mirasçılar haline getirilecek! (İnsan ister istemez İsra Suresinin 16. ayetini hatırlıyor: "Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz de onlar orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke aleyhine hüküm hak olur; biz de oranın altını üstüne getiririz."

    Ve muhteşem Yunus 100, bütün haşmetiyle gösteriyor kendini:

    "Biz pisliği aklını kullanmayanın üzerine bırakırız!"

    İnsan içini çekmekten kendini alamıyor.

    Hazırlıklı olmalıyım; bu bana bir gün sorulacak!..


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.