Bazı çevreler, “inanmayanlara” karşı dostane tutumumuzdan rahatsız olduklarını gizlemiyorlar. Onlara göre, “inanmayan” bazı kesimlerle dostluğumuzun İslam’da yeri yok.

    Böyle mi peki?

    Yaşamın diyalektiği içinde inanmayanlara da ihtiyaç olduğunu, bunu bizzat Yaratıcı’nın planladığını söylesem ne derdiniz?

    İlk bakışta garip geldiğinin farkındayım; Yaratıcı neden böyle bir şey planlasın ki!

    İlginç bir mesele…

    xxx     xxx     xxx

    Kanaatimce, Kuran’ın birbirinden ilginç ayetlerinden biri de Yunus Suresi’nin 99. ayetidir.

    “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekün iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın?” (Diyanet)

    “Eğer Rabbinin sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olsaydı, yeryüzündeki akıllı ve sorumlu varlıkların hepsi elbette toptan iman ederlerdi. Yoksa sen, hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahip olan insanların, hepsi de mü’min oluncaya kadar, onları zorlayacak mısına?” (Ahmet Tekin)

    “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Şu halde, insanları mümin olmaları için zen mi zorlayacaksın?” (Ali Bulaç)

    Ve büyük üstad Yaşar Nuri Öztürk:

    “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın!

    (Üstadın, ayeti ünlem işaretiyle bitirdiğine dikkatinizi çekerim.)

    xxx     xxx     xxx

    “Eğer Rabbin dileseydi”…

    Ayet orasından burasından çekiştirilip tanınmaz hale getirilemeyecek kadar açık:

    “Hal böyle iken” diye meallendiriyor Öztürk; “Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zarlayacaksın!

    Hal böyle!

    Bizi yaratan Güç, insanların tümünün birden iman etmesini “dilemiyor”, “istemiyor”…

    Neden?

    Çünkü yaşamın diyalektiği içinde inanmayanlara da ihtiyaç var!

    Yoksa Allah bunu böyle “dilemezdi”…

    (Her şeyin doğrusunu Allah bilir. Muhtemeldir ki, bunu açıklamakta bizim aciz kalacağımız hususlar da mevcuttur. Şu kısıtlı idrakimizle, Yüce Allah’ın kavranamaz Yaratışı’ndan söz ediyoruz burada.)

    xxx    xxx     xxx

    Sanıyorum, burada zikretmemiz gereken bir ayet de, “Dinde zorlama yoktur” mealindeki bakara Suresi’nin 256. ayetidir.

    Bu ayet, insanların Müslümanlaştırılması hususunda kimseye baskı/zorlama yapılmaması gerektiğini, hatta böyle bir şeye kalkışılmaması gerektiğini tespit eder, yaptırım altına alır.

    İnanan inanır, inanmayan inanmaz; bu, Yaratıcı ile kul arasındaki özel ilişkidir.

    (Bu ayetin Müslümanları değil, diğer inanç sahiplerini hedef aldığını ileri sürenlerin yazdıklarının tümü Kuran’a aykırıdır. Kuran’ın reddedilemez biçimde ortaya koyduğuna göre, bir insanı ne Müslüman olmaya zarlayabilirsiniz; ne de bir Müslümanı sizin dilediğiniz/anladığınız/inandığınız biçimde yaşamaya… İnsanı diğer yaratıklardan ayıran en önemli özelliklerden biri “özgür irade”dir; bu olmadığında ortada Kuran’ın anlattığı anlamda “insan” da kalmaz.)

    xxx     xxx     xxx

    O halde, inanmayanlara karşı tavrımız ne olmalıdır?

    Burada esas alınacak mesele, “inanmayan”ın, bizim inacımıza saygı duyup duymadığıdır. Kendisi inanmamasına rağmen, bizim inancımıza saygı duyan birine karşı tavrımızı belirleyecek olan unsur, onun insanlık için neler yapıp ettiğidir; bir başka biçimde ifade etmek gerekirse, bu tavırda belirleyici unsur, sözü edilen kişinin namuslu/ahlâklı olup olmadığıdır.

    Bir kişi, insanlık için, insan için, emeğin üstünlüğü için, zalime karşı mücadele için, Vatan sevgisi ve savunması için, eşitlik için, adalet için, anti emperyalizm için bir şeyler ortaya koyuyorsa, bu kişiye karşı takınacağımız tavır bellidir:

    Bu kişi, saygıya layık biridir!

    Vatanı için canını vermeye hazır bir vatanseverin, eşitlik için mücadele eden bir sosyalistin, emperyalizme karşı tavır koymayı namus borcu sayan bir antiemperyalistin, Vatan’ın bağımsızlığı için var gücüyle mücadele eden birinin inancını sorgulamak bize mi düşer; Allah’ın rahmetini biz mi bölüştürüyoruz?!.

    Belirleyici olan kıstas “namus”tur!

    Yukarıda saydığımız hususların tümü (emeğin üstünlüğü, Vatan’ın savunulması, antiemperyalizm, insanların eşitliği meselesi vb.) o insanın namus ve ahlâk anlayışı ile ilgili hususlardır.

    xxx     xxx      xxx

    Bu çalışmada zikredilmesi gereken bir diğer ayet de belki Nisa Suresi’nin 48. ayetidir. Bu ayet, hangi günahın Allah tarafından affedilmeyeceğini gözler önüne açık biçimde koymaktadır:

    “Şu bir gerçek ki, Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, onun dışında kalanı dilediği kişi için affeder. Allah’a şirk koşan, gerçekten büyük bir günah işlemiştir.” (Öztürk)

    Kuran’ı dikkatle okuyanlar, Mesaj’ın nefretini çeken kitlenin müşrikler olduğunu görecektir. Bu müşrik takımının belirleyici miteliği Allah’a inanıyor oluşudur. Kuran, Allah’a inanmayanlar konusunda tek bir cümle dahi etmemektedir. Ama şirk koşanlar konusunda yukarıdaki taahhütte bulunarak bunların asla affedilmeyeceği hususunda önemli bir tespit yapmaktadır.

    Şirk koşan birinin temel  vasfının “kamu hakkının yerine gitmesini engellemesi” olduğu (Öztürk) Maun Suresi’nde hayret edici bir açıklıkla tespit edilmektedir. Bu kişi namaz kılmakta ama bunu gösteriş vasıtası yaparak ve bu namazını kişisel emellerine alet ederek kamu hakkının yerine ulaşmasını engellemektedir.

    Kıstas “kamu hakkının yerine ulaştırılmasının engellenmesi”dir.

    Sosyalist bir Müslüman olarak, namuslu bir ateisti şirk koşan bir Müslüman’a(!) tercih etmemizin kaynağı görüldüğü gibi Kuran’dır.

    Ayrıca ve çok daha önemlisi belki de,  tüm bu anlatılanların dışında, namuslu bir insanın inancını sorgulamak kimsenin haddi olmamalıdır.

    Önemli olan şey, karşılıklı saygı çerçevesinde, emperyalizmin kıskacı altında kıvranan Vatan’ımız ve yine aynı nedenle yoksulluğun pençesinde kıvranan milyonlarca vatandaşımız için ne düşündüğümüz ve neyi ortaya koymaya çalıştığımızdır.

    İsrail’i korumak uğruna Malatya’ya konuşlandırılması kararlaştırılan ve ileride Vatanımızın başına çeşitli belalar getirmesi muhtemel füze kalkanına, üzerine Ay Yıldızlı Bayrağımızı geçirerek hayır diyen birinin inancını sorgulamak Kuranî bir tavır mıdır?!.

    Bazı Müslüman dostların anlamak istemedikleri veya anlayamadıkları husus budur…




Not 1) Sevgili dostlar, bilgisayara hakimiyetimin acınası ölçüde sınırlı olması nedeniyle, sanıyorum Hikmet Yumaklı isimli dostun oluşturduğu facebookdaki sorularınızı cevaplandıramıyorum. Bu arada, sayfayı düzenleyen ve isminin Hikmet Yumaklı olduğunu sandığım sevgili dostuma da beni böyle onurlandırdığı için teşekkür ediyorum. (İsmi konusunda hata yapıyorsam, dostumun beni bağışlamasını rica ederim.)

Not 2) Benden Kuran meali tavsiyesi isteyen dostuma, Yaşar Nuri Öztürk’ün “Surelerin İniş Sırasına Göre Kur’an-ı Kerim Meali (Türkçe Çeviri)” isimli mealini tavsiye ediyorum. Bu meal, Yeni Boyut Yayınları tarafından yayınlanmıştır.
  
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.