Bir Müslüman, insanların, Allah’ın nimet ve imkânlarından eşit bir biçimde yararlanmasına neden karşı çıkar?

    Eşitlik kötü bir şey mi?

    Geçen gün ilahiyatçı bir profesör dostumuz elini kocaman açarak parmaklarını gösteriyordu; bakın diyordu, parmaklarımız bile birbirine eşit değil!

    Eşitlikten kastedilen bu mu?

    “Kuran Ve Sosyalizm” adlı yazı dizim için aldığım eleştirilerden büyük bölümü bu minvaldeydi; Allah insanları eşit yaratmamıştı ki eşitlik olsun…

    Bakara 219’u, Nahl 71’i, Kasas 5’i, Haşr 7’yi ve benzeri ayetleri okuduğumuzda başlarını çeviriyorlar; bu ayetlerin birer özendirme olduğunu, herhangi bir hüküm ifade etmediğini söylüyorlardı. Hatta daha da ileri gidenleri, bu ayetlerin bize değil, ehlikitaba hitap ettiğini bile söyleyebiliyorlardı.

    Ne diyordu meselâ Haşr 7:

    “… Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. …

    Ne diyordu mesela Kasas 5:

    “Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara nimet ve bağış sunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.”

    “Ailenize ve bakmakala yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin.” demiyor muydu, Bakara 219?

    “Elinizdekileri yanınızdakilerle paylaşıp hepiniz onda eşit hale gelin” demiyor muydu, Nahl 71?

    Bunları hatırlattığımda ve insanları kapitalizme karşı duruş sergilemeye çağırdığımda, seçenek olarak sosyalizmi önerdiğimde, eski köye yeni adet getirmekle itham ediliyordum.

    Bir okurum, hem de bayağı donanımlı olduğu anlaşılan bir okurum, İslam tarihinde hiçbir örneği bulunmayan birtakım hayali şeyleri yazmakla suçlamıştı beni. Ona göre -ve neredeyse Müslümanların tamamına göre- İslam tarihi boyunca sosyalizme benzer en ufak bir örnek bile yoktu.

    Evet, Ebu Zer diye bir sahabe vardı, ama onun mücadelesi Kuran’dan ve sünnetten onay alan bir mücadele değildi, aşırıya kaçıyordu, İslam’da olmayan şeyleri ortaya sürüyordu.

    Meselâ Muaviye’ye, “Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azabı haber ver” mealindeki ayeti okuduğunda (Tövbe 34), Muaviye ve onun kodomanları bu ayetin bize inmediğini, Hristiyanlar ve Yahudiler için gönderildiğini söylüyorlar, Ebu Zer’i bozgunculuk yapmakla suçluyorlardı. (Gerçekten de ayet, “Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah’ın yolundan geri çevirirler.” diye başlıyordu.)

    Kapitalizmin insanlığı getirdiği yer ortada:

    Dünyanın en zengin 200 kişisinin serveti, 2 milyar yoksulun mal varlığına eşit.

    Böyle şey olur mu!

    Sayıları 500’e varan çok uluslu şirketler, dünya ticaretinin %70’ini elinde tutuyor.

    Böyle şey olur mu!

    Şu çarpıcı tespite bakın:

    Dünya zenginliğinin yarısını elinde tutan 400 milyarderin yüzde 4 oranında vergilendirilmesi halinde, yeryüzündeki yoksulluk ve sağlık sorunu kökünden çözülmüş oluyor!

    Böyle şey olur mu!

    Bu aptalca, ahmakça, hatta zalimce bir şey değil mi?!.

    Yapılması gereken şey gün gibi ortadayken, Müslüman dostlar hâlâ 1400 yıllık kahrolası yalanların peşinde savrulup gidiyorlar; yazık günah değil mi?!.

    Elimde bir kitap var; bakın neler söylüyor:

    “Bu noktada şunu da belirtmeyi bir vicdan borcu saymaktayız: Sosyalizmi, bütün peygamberlerin ortak mesajlarından biri ve ‘islam akidesinin bir parçası’ olarak gören Sibaî, fikir ve siyaset mücadelesinin merkezine bu fikri koymuş ve denebilir ki, bu tutumuyla bir tür ‘Mâûn suresi mücahidi’ olarak yaşamıştır. Sibaî’ye göre, Hz.Muhammed’in sünneti, tarihin ilk ve en muhteşem sosyalizm denemesidir. “ (Sayfa, 49)

    “Bundan açıkça anlaşılıyor ki, devlet ve toplumun zarurî ihtiyaçları için devletleştirmeye gidilebilir.” (Sayfa, 61)

    Şimdi bu muvahhit bilginin söylediklerine lütfen dikkat edin:

    “Gerçek muktedir Tanrı olduğuna göre, bunun sosyolojik anlamı şu olacaktır: Kamu otoritesi, devlet gücü, mal ve servet azgınlarını her zaman hizaya getirecek konumda olmalı ve gerektiği anda onları hizaya getirmelidir.
    Kur’an’ın esas aldığı devlet ve ekonomi sistemi, devlet otoritesinin kontrol ve yönlendirmesinde, sosyalist yanı ağır basan bir karma sistemdir. Kur’an’ı hakkıyla inceleyenler bu tespitin tartışılmaz bir gerçeğin ifadesi olduğunu kabulde tereddüt etmezler.” (Sayfa, 108)

    Bilgin devam ediyor:

    “Toplum paylaşmıyorsa devlet paylaştıracaktır. Allah’ın kanunu budur. Bunu görmezlikten gelenler Allah’ın değil, çıkarlarıyla, putlarının kulu olurlar.”(Sayfa, 231)

    Ne diyor bilgin:

    “Toplum paylaşmıyorsa devlet paylaştıracaktır.”

    İşte bu kadar!

    Okumaya devam edelim:

    “Kur’an, bir devlet şekli önermez ama her devlette egemen olması gereken doğal-evrensel ilkelerin tümünü önerir. Adalet, bîat (yönetenlere seçimle vekalet verme), şûra (demokratik yönetim), emeğin egemenliği, dindarlığın değil, ehliyet ve liyakatin üstünlük ölçüsü yapılması, ribanın (kapitalin emek dışı etkilerle artmasının) yasaklanması… bu ölümsüz ilkelerden bazılarıdır. Bu ilkeler dikkatle incelendiğinde, Kur’an’ın, ileri derecede paylaşımcı bir toplum ve ileri derecede paylaştırıcı bir devlet istediği açıkça ortaya çıkacaktır. Bu ‘ileri derecede’ ifadesine bakarak bu toplum ve devleti ‘sosyalist’ olarak vasıflandırmak, sosyalizmi büyük harflerle yazmamak kaydıyla doğrudur. Böyle yapıldığında İslam sosyalizme uydurulmuş olmaz, sosyalizm İslam’ın bir uzantısı olarak gösterilmiş olur. Bizim yapmak istediğimiz de budur.” (Sayfa 231-232)

    “Ancak şunu unutmamak lazım ki, Kur’an’ın ileri derecede paylaşımcı toplum ve devlet anlayışını, bugünkü kuşaklara bugünkü terimlerle anlatmak diye bir zorunluluk varsa -ki vardır- İslam’ın ileri derecede bir sosyalist toplum ve düzen getirdiğinin ifade edilmesi bir vicdan ve iman borcudur. Kapitalizmin baş ağaları ve onların uydusu maraba kapitalistleri bu gerçekleri savsaklamak ve saklamak için ‘sosyalist’ lafını, haram lokmalarla pislenmiş dillerine dolayarak gerçeği söyleyenleri itham için kullanırlar. Onları, bu ucuz dincilik oyunlarıyla etkisiz kılmak ve neticede, Kur’an dinini bir tür ‘abdestli kapitalizm’ sistemine dönüştürmek isterler.” (Sayfa, 232)

    Şu paragrafın dehşetli ifadesine bakar mısınız:

    “İslam mali yönetimi, koyu sosyalist, radikal biçimde devletçi bir sistemdir. Bir sistem ki, yurttaşların avladıkları balıktan, arazilerdeki sulara, madenlere kadar tüm malî-iktisadî imkânlara el koymakta ve bunların tümünden çok ileri derecelerde vergiler almakta, bazen mal ve hakların tümüne el koymaktadır. Yöntem şöyle veya böyledir, ama yapılan budur.” (Sayfa, 235)

    Ebu Zer’i anlattığım bir çalışmam nedeniyle tarafıma yapılan haksız ve iğrenç eleştirileri kaleme alanlar, Üstadın, “İslam tarihinde ilk dinî-sosyalist hareket, Ebu Zer’in şurada sıraladığımız gerekçelerle halife Osman ve valilerine karşı çıkışıyla vücut bulmuştur.” (Sayfa 249) biçimindeki tespitine ne diyecekler?!.

    Üstad, Karmatiler’i anlatırken, geniş incelemesinin bir yerinde şu cümleyi kuruyor:

    “Öncüleri tarafından, ‘Allah’ın Partisine Mensup Müminlerin Ve Yeryüzündeki Islahatçıların Hareketi’ olarak tanımlanan bu hareketin, örgütlü bir sosyalist ihtilal olarak eyleme başlama tarihinin Hicri 255, 267, 270 veya 287 yılında olduğu yolundaki rivayetler henüz kesin bir sonuca ulaştırılamamıştır.” (Sayfa, 256)

    Ne diyor Üstad:

    “Örgütlü bir sosyalist ihtilal.”

    Tespite bakar mısınız:

    “Abbasi Arap imparatorluğunu yüz yıla yakın bir süre rahatsız eden bu hareket, bir başlık koymak gerekirse gizli-mistik-sosyalist bir düşünce ve siyaset hareketidir.” (Sayfa, 260)

    Ve sosyalistleri hedef alan iğrenç iftiralardan Karmatilerin de paylarını aladıklarını şu satırlardan anlıyoruz:
  
    “Radikal bir Kur’an sosyalizminin filozof-diplomat ve eylemci kadrosu olan Karmatîler, tarihin en acımasız ve sınır tanımaz iftiralarına maruz bırakıldılar.” (Sayfa, 263)

    Bundan on yıl önce yazdığım ve Müslümanlarla sosyalistlerin işbirliğini talep ettiğim bir kitapta (Benzerleriyle Değiştirilenlerin Hikâyesi), Karmatilerin karşılaştıkları iftiraların bir benzerini, kendisine din kitabı diyen bir paçavradan aktardığımı hatırlıyorum şimdi.

    Dinî bir kitap yazdığini ileri süren şerefsiz alçak, komünistlerin karılarını da paylaştıklarını iddia ediyordu; böylece, bu alçakların atalarını da öğrenmiş oluyoruz.

    Yukarıda tırnak içinde verilen paragraflar, büyük din bilgini Yaşar Nuri Öztürk’e aittir. (Yaşar Nuri Öztürk/Bütün Eserleri: 48/Mâûn Suresi Böyle Buyurdu/(Din Maskeli Zulme Tanrı’nın Vuruşu)/Yeni Boyut, 2011)

    Üstad Yaşar Nuri Öztürk’e ayırdığımız bu çalışmayı, onun muhteşem Mâûn Suresi Mealiyle sürdürelim.

    1. Gördün mü o, dini yalan sayanı?

    2. İşte odur yetimi itip kakan;

    3. Yoksulu doyurmayı özendirmez o,

    4. Lanet olsun o namaz kılanlara/dua edenlere ki,

    5. Namazlarından/dualarından gaflet içindedir onlar!

    6. Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.

    7. Ve onlar, kamu hakkının yerine ulaşmasına/zekâta/yardıma/iyiliğe engel olurlar.

    Nasıl bitiyor ayet:

    “Ve onlar kamu hakkının yerine ulaşmasına engel olurlar.”

    İslam’ın özellikle iktisadi boyutunu anlamak isteyen dostlarıma bu nadide kitabı okumalarını şiddetle öneririm; bana inanın, kitabın birçok yerinde ürpererek içinizi çekmekten, dehşete düşmekten, birtakım alçaklara kin duymaktan, Kuran’a bir kez daha hayran olmaktan kendinizi alamayacaksınız.

    Bu kitabı okuyun dostlarım…

    Ve bu çalışmanın ilk paragrafındaki soruyu bir kez daha düşünün lütfen:

    Bir Müslüman, insanların Allah’ın nimet ve imkânlarından eşit bir biçimde yararlanmasına neden karşı çıkar?

    Neden sahi?..

  
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.