Türkiye’de milyonlarca kişi yoksul, ve işsiz.

    Emekliler, esnaf, köylü, küçük üretici, KOBİ’ler… Hepsi perişan.

    Peki, nasıl oluyor da bu kesimlerin haklarını savunan Saadet Partisi, EMEP, Hak Ve eşitlik Partisi, Halkın Sesi Partisi, TKP ve Cumhuriyet Güçbirliği Meclis’te yok?

    Nasıl oluyor da bu partiler ve Bağımsızlar bu denli az oy alıyor?

    Kem küm etmeye, lafı eğip bükmeye gerek yok; nasıl oluyor da bu partiler ve BDP dışındaki Bağımsızlar -acı ama- böylesine kesin hatlarla “marjinal”leştiriliyor?

    İnsan bildiği dalı keser mi?

    Hipnotize edildiğinde kesiyor demek ki…

    xxx    xxx    xxx

    AKP, CHP, MHP ve BDP Mecliste; ama yoksul kesimlerin taleplerini dile getirenler Meclis dışında…

    Nasıl oluyor bu?

    Sistem partilerinin oy oranı % 94.7…

    Sistemi reddedenler gerçekten % 5.3 oranında mı?

    Her yüz kişiden 95’i kapitalizmi mi destekliyor gerçekten?

    Ne demiştik; kem küm yok, lafı eğip bükme yok!

    O halde, yukarıdaki sorunun cevabı “evet”tir.

    Yoksulu, açı, işsizi, küçük üreticisi… Herkes o veya bu biçimde kapitalizme destek oluyor.

    Bunun bir açıklaması olmalı…

    xxx    xxx     xxx

    Siyaset bilimci veya sosyal bilimci değilim; bu açıdan bir tahlil yapmam mümkün değil.
   
    Bu nedenle, ancak amatörce psikolojik bir tahlil yapmayı deneyebilirim.

    Sanırım, bu olgu, “Stockholm Sendomu” ile açıklanabilir.

Bu ismi koyan kişi, psikiyatr Nils Bejerot. Rehinenin, kendisini rehin alan kişiye duyduğu marazi sempatiyi, duygusal bağlanmayı açıklamak için kullanıyor bu isimlendirmeyi. İsveç’in başkenti Stockholm’de geçiyor olay. Bir kadın, banka soyguncusu tarafından altı gün rehin tutuluyor ve sendrom devreye girerek bu kadın bu rehinciye duygusal olarak bağlanıyor.
Hatta, olaydan sonra nişanlısından ayrılarak, banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekliyor, onu hapishanede düzenli olarak ziyaret ediyor.
 Benzer bir olay amerika’da yaşanmıştı; çok zengin bir ailenin kızı, kendisini fidye almak için kaçıranlarla öylesine bütünleşmişti ki, o kişilerle benzer eylemlere katılmaya başlamıştı. Stockholm sendromu dünyanın çeşitli yörelerinde birçok kez yaşanınca, psikiyatri bilimine konu olmaya başlamış. Gerçek ve ispatlanabilir bir fenomen yani.

    xxx    xxx    xxx

    “NATO ve abd emperyalist mi?” diye kime sorarsanız sorun, “evet” cevabını alırsınız. Keza, “Libya halkı Müslüman mı?” sorusuna alacağınız cevap da aynıdır. Peki, tamamına yakını Müslüman olan Türk halkının % 94.7’si nasıl oluyor da emperyalistlerin Müslüman Libya’ya bu alçakça saldırısını onaylayabiliyor? Yarın Suriye ve İran’a karşı operasyon yapılacağı gün gibi ortadayken, NATO’nun karargâhını İzmir’e nakletmesi nasıl oluyar da Mauhammedi vicdan tarafından böylesine belirgin biçimde kabullenilebiliyor?

    Diğer kesimlerin ruh dünyalarını bilemiyorum, ama Müslüman aidiyetini önplana çıkaranlarınkini biliyorum, ben de onlardan biriyim çünkü.  Bir Müslüman’ın bu saldırıyı onaylaması nasıl mümkün olabiliyor?

    Benim tezim, Türk medyasının Türk halkını rehin aldığıdır.

    xxx    xxx   xxx

    “amerika, Irak’ta kelimenin tam anlamıyla bir “soykırım” uyguladı mı?” diye sorduğunuzda, alacağınız cevap mutlaka “evet” olacaktır.

    Peki, nasıl oluyor da Müslüman Türk halkı bu soykırımı zımnen dahi olsa onaylayabiliyor?

    Siyaset bilimcilerin veya toplum bilimcilerin bu konuda doyurucu bir cevabına rastlamadık bugüne kadar. 2 milyon Müslüman’ın emperyalist Haçlı ordusu tarafından katledilmesi nasıl savunulabilir!

    Ama zımnen mımnen, savunuluyor işte!

    Kanaatimce bu, ancak Stockholm Sendromu ile açıklanabilecek bir durumdur.

    Yazılı ve görsel medya, gerek insanların zihinlerini uyuşturan magazin programları ve dizilerle, gerekse antiamperyalizme set çeken haber programlarıyla ve gerekse de kaderini seri katille birleştiren çıkarcı aydınlarıyla Türk halkını rehin almıştır ve sendrom devreye girmekte gecikmemiştir.

    Yukarıda verdiğim iki örnek -sadece bu iki örnek-, yani Müslüman Libya’nın Haçlı orduları tarafından sabah akşam bombalanması ve Müslüman Irak’ta yine Haçlı ordularınca 2 milyon kişinin katledilmesi Muhammedi Vicdan taşıyan hiçbir Müslüman tarafından asla onaylanamaz.

    Muhammedi vicdan bu olaylar karşısında kükremeli, tozu dumana katmalı ve antiemperyalizm çizgisinde buluşmalıydı; işin doğrusu bu olmalıydı.

    Ne var ki, boyalı basın ve yandaş basın diye tabir edilen medya organları, yukarıda saraladığım biçimde bu Muhammedi vicdanı bastırmada tam anlamıyla etkili olmuş, bu da seçimlere bu biçimiyle yansımıştır.

    Levhi Mahfuz hiç kuşkusuz bunu kaydetmiştir ve bunun hesabı bir gün sorulacaktır.

    xxx    xxx    xxx

    Katıldığım bir televizyon programında, seçimlerin sistem partileri arasında değil, seri katille Türk halkı arasında geçeceğini söylemiştim. Bu tespitten yola çıkarsak, Haziran 2011 seçimlerini kazananın, sistem partileri değil, Türk halkına karşı emperyalizm olduğudur.

    Evet, kanaatimce bu seçimleri kazananın sistem partileri değil, seri katiliyle, NATO’suyla, AB’siyle emperyalizm olduğudur.

    Ama unutulmamalıdır ki, her işte bir hayır vardır.

    xxx    xxx    xxx

    Bu fakirin tesellisi, sözü edilen sendromun bilimsel bir gerçek olmasına rağmen, “kısa süreli” olduğu, “etkisinin bir gün o veya bu biçimde ortadan kalktığı”dır. (Tüm araştırmalar bunu teyid etmektedir.)

    Müslüman Türk halkı antiemperyalist bir geçmişe sahiptir ve bir gün köklerine geri dönecektir.

    Aksini düşünmek hem bilimsel verilere aykırıdır hem de Muhammedi vicdanı biçimlendiren Kuran’a…

    Çünkü Kuran, Nisa Suresi’nin 105. ayetinde, inananlarını “Sakın hainlere yardakçı olma!” diye uyarmaktadır.

    Seri katil, NATO ve AB haindir; bu emperyalist ülkeler ve oluşumlar tüm dünya halklarının, ama özelde Müslüman halkların düşmanıdır ve Allah’ın Yaratışı’na karşı hainlik yapmaktadırlar. (Kuran’ı bir kez dahi okuyan biri bu tespiti haklı bulacaktır.)

    Uygun bir bedel ödemesi kaçınılmaz olan Türk halkının, o veya bu biçimde, bir gün, bu kahrolası sendromdan kurtulacağına inancım tamdır.

    Muhammedi vicdan bir gün köklerine geri dönecektir.

    Kuran ve bilim bunu söylemektedir.

    Aksini düşünmekle birlikte, 12 Haziran seçiminin Türkiye’mize ve tüm dünyaya hayırlı olmasını dilerim.

    Allah hakkımızda hayırlısını nasip etsin inşallah…


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.