Caddenin bir köşesinde oturmuş ya da merkezi bir bina penceresinin kenarından dışarıyı izleyen kişi, ilk önce hayatın akış hızına takılı kalır. Arabaların, erkeklerin, kadınların ve onların ellerini sıkıca tutukları için film şeridine alet edilen çocukların, yetişme zorunluluğu yüklemesi yapılmış telaşlarını izler. Neden, nasıl, nereye, ne olacak ki vs. sorularını, zaman ilerledikçe koşuşturanlardan çok kendine sormaya başladığını fark eder.

Yalnız kalınmışlıktan doğan özeleştiri, bireyin çaresizliğini ortaya koymaz. Daha önce yapılması gerekenin ertelemiş olduğunu gösterir. Bir nevi, özeleştiriyi eksik ettiğinden birey, yalnız kalmıştır.

Toplumun kültürel ve sosyal bakımından fakirliği, yazar, aydın ve sanatçıların azlığına bağlı olduğu bilinir. Toplumun önde tutulmasını sağlayan bu kişiler, sayılarından çok özeleştiri yaparak topluma siyasi bilinç kazandırdıklarında görevlerini tamamlamış olurlar. Gelişmiş ülkelerde (sadece Avrupa ülkeleri olarak algılanmamalı), aydınların sıkça özeleştiri yaptığı görülür. Nedeni ise topluma yeni kimlikler yüklemek yerine, var olan kimliklerin sanat ile ön plana çıkartılma çalışmasıdır.

Siyasetçiler, siyaseti bıraktıklarında özeleştiri yaparlar. Çünkü o zaman tam anlamıyla yalnız kalırlar. Çevrelerinde konumu için koşturan, rant sağlamaya çalışan, fikir veren, yönlendiren kişiler kalmamıştır. Sıra tablolar yapmaya, heykeltıraşlığa, balık avlamaya ya da küçük bir koyda villasının bahçesini sulamaya gelmiştir. Zamanındaki geç kalınmışlığı, tamamlamaya çalıştıklarını düşünürler. Fakat geç kalınan olgunun, ülke geleceği ve insanların yaşamları olduğunu, ölüme biraz daha yaklaştıklarında anlamaya başlarlar. “ Hata “ demeye başlarlar. Yaptıkları birçok şeyin yanlış olduğunun farkına vararak, hata demeye başlarlar. Ölüme bir adım daha yaklaştıklarında, hatalarının büyüklükleri çoğalır. Çünkü o günlerde kahrolası egoları bile son bulmuştur. Belki de bu yüzden, siyasetçilerin birçoğu ölüme yaklaştıklarında “ İnsan “ oluyorlar.

Yazının bu kısmına yaşanmış bir olayı sıkıştırmak istiyorum. Kurum ve kuruluşların enerji israfını önleme amaçlı tasarlanan proje ile kamu kuruluşları ziyaretimde, kurum müdürünün tutumu ülkedeki kamu kuruluşlarının geleceğini gözler önüne seriyordu. Müdür, ülkedeki birçok sorunun hatta terörizmin bile memurların tutumundan kaynaklandığı vurguluyordu. Memurların bilindik, “ Bugün git yarın gel “ ya da “ Etnik kimliğe ya da siyasi gücüne göre muamele “ yaklaşımından dolayı devlete karşı ayrışmalar ve çatışmalar yaşanıyor, olgusunu dile getiriyordu. Bir açıdan haklılık payı mevcuttu. AKP ve Erdoğan’ı öven sözlerini bitirdikten sonra proje konusuna gelindiğinde, sanki maskesini çıkarmış gibi konuşmaları değişiyordu. 2008 yılında Erdoğan’ın yayımladığı, enerji verimliliği ile ilgili genelgeyi takmadığını açıkça ifade etmişti. “ Ben emekli olayım da sonra ne olursa olsun “ tavrı ile projeye kaynak ayırmayı gereksiz görüyor ve “ Ölsünler bana ne “ tavrı ile de diğer bir açıdan insan sağlığını ilgilendiren projenin umurunda olmadığını gösteriyordu. Beş dakika önce söylediklerini, kendi yapıyordu. Konumundan dolayı bu kişi, özeleştiriden yoksun yaşamış olduğunu gösteriyordu.

Yaşanmış olan bu olayda, kişi ve kurum ismi kullanmayı tercih etmememin sebebi, kişiyi rencide etmekten sakınmak değil, kurumun adının kötü lanse edilmesinden çekinmemdir. Türkiye’de kişilerin gidici, kurumların kalıcı olduğunun farkındayımdır. Ve bu bilinç ne yazık ki birçok yetkili de yoktur. Bu yüzden kurum önceliği algısından çok, kişi önceliği algısı yerleşmiştir.  Bu örnek her kurumda yaşanmayacağı gibi, o kurumda da bir daha yaşanacağı anlamına gelmemektedir. Bu ve buna benzer örneklerin, halkın devlete kendini yakın hissettiği kuruluşlarda yaşanması, yetki alarak kendini devlet sanan kişilerin varlığından kaynaklanmaktadır. Bireylere mevkii vermenin siyasi şekilde yapılması da bu sorunu daha çok arttırmaktadır.

Kendime özeleştiri yaparken almıştım, kâğıdı kalemi elime. Acaba çok mu yükleniyordum, siyasilere? Türkiye’de yolunda giden bir şeyler yok muydu diye sorduğumda cevap olarak gelmişti, özeleştiri! Yolunda gitmesi için gerekenin, bu olduğunu ve siyasilerin bundan uzak kaldığını fark ettim. Belki de en büyük nedeni çevrelerindeki insanlardı ve bu yüzden sorgulamaktan çok, görünenler için ricaydı, özeleştiri! Lütfen birazcık özeleştiri…

Aslına bakılırsa, bu sadece bir özeleştiri yazısı olacaktı. Yazının satırlar atlandıkça ilginç bir hal alması, sözcüklerin gözden kaçan gerçeklere karşı isyan bileşkesi oldu. Kalem kâğıda her dokunuşunda, bağımsızca kendine yön veriyordu. Ne düşüncelere zincir vurmak mümkündü, ne de kalemi kâğıttan uzak tutmak!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.