BİZ AZINI SÖYLEYELİM

SİZ ÇOĞUNU ANLAYIN!.

 

Sebebi önemli değil; ama millet olarak Osmanlı torunları olmakla gurur duyar ve bunu her vesileyle göğsümüzü gere gere dile getirirız.

Ya peki Osmanlı?

Padişahından saray kapıcısına, sadırazamından bostancıbaşına varıncaya kadar devlet hemen her kademesinde görev alanlar da Türk olmakla gurur duyuyor muydu?

Ya da kendilerini Türk olarak görüyorlar mıydı?

Bu sorunun kesin ve doğru cevabı; ne yazık ki Osmanlı’nın kendini Türk olarak nitelendirmediği, hatta Türk kelimesinin anlamının Osmanlı için bir aşağılama terimi olmasıdır.

Osmanlılar için Türk’ün sözlük anlamı idrak-ı bilhak/anlayış yoksunu,cahil idi. Eğer merak edip Osmanlı belgelerini incelerseniz Osmanlı hanedanının birçok yazılı belgede özmü öz Türkmen soyundan geldiği halde kendini Türk olarak nitelemekten itinayla kaçındığını görürsünüz.

Gerçek şudur ki Osmanlı hanedanı biraz da saltanatının diğer soylu Türk ailelerince de tehdit edilmemesi için özellikle devletin üst kademelerine ve orduya Türk soylu halkın geçişini tamamen engellemiştir. Bunun yerine devlet adamı ihtiyacını “devşirme” yoluyla karşılamıştır. Balkan ülkelerinden ve hemen her bölgeden devşirilen sağlıklı ve akıllı çocuklar, ailelerinden zorla alınarak enderun ve yeniçeri ocağında yetiştirilerek bürokrasiye hazırlanmıştır. Yani bahtsız Anadolu Türklüğüne kendi soyundan gelen bir devlette hem ordu hem de devlet yönetimi yolu tamamen kapalı tutulmuştur.

Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemine kadar son Türk soylu sadrazamı Çandarlı Halil Paşa idi ve oda devşirme kökenli vezirlerin de etkisiyle Fatih Sultan Mehmet tarafından boğdurulmuştur. Böylece Osmanlı Devletinde başta sadrazamlık olmak üzere üst düzey yönetimi, Türk kökenlilerin elinden çıkıp Hristiyan kökenli devşirmelerin eline geçmiştir.

Osmanlı Devleti’ni yöneten devşirmelerin büyük çoğunluğu Anadolu Türklerini sürekli olarak aşağılamışlar, ellerine güç geçtiğinde asıp keserek malını, canını, ırz ve namuslarını ellerinden alarak yapmadıkları rezillik bırakmamışlardır.

Bir örnek vermek gerekirse:

Hırvat kökenli devşirme sadrazam Kuyucu Murat Paşa, Güney Doğu Anadolu’da 70.000 Kızılbaş Alevi Türkmen’i öldürmüş ya da diri diri kuyulara doldurmuştur. Aman dileyen Anadolu insanına Kuyucu’nun yanıtı ”Vurun şu pis Türk’ün başını olmuştur!”

Fatih Sultan Mehmet Hanın sadrazamlarından Rum Mehmet Paşa, Osmanlı’nın Karaman seferindeki kıyımın ve talanın durdurulması için padişaha yalvarmaya gelen yaşlı Türklere:

“Nice sizlanırsınız!.. Akılsız Türkler!.. Vatanımın, ırkımın öcünü sizlerden Karaman ülkesinde almayı başardım!.” diye pervasızca bağırıp hakaretler eder.

Osmanlı Sarayının bu tavrı ve oluşturduğu şartlarda; “Türk” kimliği yönetimin merkezi olan İstanbul’dan uzakta savaştan savaşa asker toplamak için hatırlanan Anadolu köylerinde kapalı bir kültür içinde dili ve töreleri ile yaşamaya mahkum edilmiştir.

Zaman içinde “Türk” yöneticisine o denli yabancılaştırılmış ki kimi kez “Osmanlı Efendisine Türk’ demek hakaret sayılmış” “Türk” sözcüğü Anadolu köylüleri için kullanılır olmuştur.

İstanbul alındıktan sonra Osmanlı yönetiminde devletin en yüksek yürütme organları Türk’e kapalı tutulmuş devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır.

İstanbul’un alınmasından 4. Murat’ın ölümüne dek geçen 187 yıl içinde devşirmelerden 66 Türk kökenlilerden de 10 kişinin sadrazamlığa atandığını aynı dönemde devşirmelerin toplam 167 yıl Türk kökenli sadrazamların da 17 yıl görev yaptığı gerçeği Türklere yaklaşımı gösteren ayrı bir kanıttır. Padişahlar yakın korumalarını da hep devşirme (kul-köle) olanlardan seçmişlerdir.

Yöneticilerin Türke bakışları Cumhuriyet’in ilk yıllarında devam etmiştir.

CHP’nin tek parti dönemindeki Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, sert ve otoriter bir yöneticidir. Atıyla ve elinde kırbacıyla Ankara sokaklarında adam dövdüğü bile anlatılır.

Sabahattin Ali ile Nihal Atsız’ın dergi köşelerinde başlayan ve Atsız’ın Başbakan Saraçoğlu’na yazdığı ünlü mektupla hareketlenen sokaklar 1944’te belki de ilk kez sağ ile solu karşı karşıya getirir.

Cumhurbaşkanı İsmet Paşa, konumunu koruyabilmek adına, hem sağa hem de sola darbe vurma hazırlığındadır.

Halen Türkçülük günü olarak kutlanan 3 Mayıs günü milliyetçi gençler Ankara adliyesine gelişlerinde ve mahkeme çıkışında gösteriler yapar ve başbakanlığa kadar yürürler. Bu gösterilerin başrolündeki isimlerden biri de Osman Yüksel Serdengeçti ağabeyimizdi. Serdengeçti polis tarafından yakalanır ve Ankara’nın valisi ünlü Nevzat Tandoğan’ın huzuruna çıkartılır. Bu karşılaşmada Vali Tandoğan’ın Serdengeçti’ye söylediği söz Türk siyasi tarihinin unutulmazları arasına girer.

-“Ulan öküz Anadolulu! Sana mı kaldı Türkçülük? Bu memlekete komünizm de lazımsa biz getiririz Türkçülük lazımsa da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var. Birincisi çiftçilik yapmak, ikincisi çağırdık mı askere gelmek!”

Söyleyeceklerimiz bundan ibarettir.

Biz azını söyledik; çoğunu siz anlarsınız artık!..

 

 

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.