‘İnsan tutsak, Doğa özgürdür’ diyor Cem Seymen. Öyle ki insanın emrine vermiştir kâinatı Allah ve dahi defalarca ‘… Akletmez misiniz!’ diyerek…
Bu ülkenin derdi derdimizdir Cem beyin derdi de…
Şikâyetçi olduğumuz durumlardan kurtulmak için; elimizle, dilimizle çalışmalıyız, olmadı kalbimizle... Kendinden, zamanından vakit ayırıp emek harcayarak çok çalışıp kafa yoran güzel insanlar var hala bu memlekette. Nadir de olsa... İşte Cem Seymen’de bunlardan biri…
O sadece ekranlardan akıl vermekle kalmayıp ülke ülke, köy köy dolaşarak elinde mikrofon emekçileri dinliyor. Yapılan işleri yerinde gözlemliyor, iyi ile kötü arasındaki farkı kıyaslayıp, o konuda daha iyileri örnekleyerek, eksikleri yapıcı eleştirilerle gündeme taşıyor.
İllaki denk gelmişsinizdir programlarından birine. Haberdar olmayanlarınız varsa da tavsiyemizdir izleyin. En çok da gençler izlesin, ‘İleride ne iş yapayım!’ diye düşünenlerin ufku açılacaktır...
Cem bey yol ve yöntem gösteriyor anlayana… Allah böyle insanların sayısını artırsın, çoğalsın yürütsün…  Güzel örnek …

Cem Seymen gibi bir de biz kendi yorumumuzla özetleyeyim gidişatı:
Bu ülkede rayında giden tek sektör/kurum Turizm’dir. Çünkü Turizmde doğru planlamalarla düzgün çalışan bir sistem var.
Güçlü yazılım ve altyapı sistemiyle birbirine bağlanan oteller ağı sayesinde, bir yıl boyunca erken rezervasyon yapılabiliyor. Böylece arz-talep karşılanmış oluyor. Bir de peşinden kaliteli hizmet gelince planlanan hedefler yüzde yüz tutturuluyor. Dolayısıyla bu sektördekilerin yüzü gülüyor. Ne kadarda olsa müşteri memnuniyeti şart değil mi…

Soru/Yorum
Ya diğer sektörlerde durum ne? Mesela Eğitim de, Tarım da, Sanayi de, Kültür de...  böyle bir planlama var mı?
Yüzde yüz ürettiğimiz cep telefonu, bilgisayar var mı? Uçağı bırakın yerli bir otomobilimiz bile yok hala?
ÜZÜCÜ…

Bir tek son zamanlarda askeri alandaki çalışmalarımız var, İHA, SİHA, tank top gibi… o da yine özel sektörün gayretleriyle… Olsun, böyle olmasa ABD’ye kafa tutup operasyonlar yapabilir miydik?
Demek ki neymiş; yerli ve milli olmak gerekiyor muş!.. Ama lafta değil…

Asıl neyimiz var bizim biliyor musunuz; TOPRAĞIMIZ!
Altından daha değerlidir toprak! Çünkü tek üretilemeyen şey topraktır…
SEVİNDİRİCİ…

 

Uyarı/Yorum
Elektriğe, doğalgaza, çaya, çorbaya… Her gün zam geliyor değil mi!
Neden? Çünkü bütçe açığımız varda ondan…
Yani KATMA DEĞERİMİZ YOK!..

Türkiye olarak zor dönemlerden geçiriyoruz. Bizim gibi toprak ülkelerinin ekonomik olarak kalkınmasının temel şartı Tarımdır. Peşinden hammadde, sanayi, üretim, tüketim zinciri gelir.
Yani biz bir tarım ülkesiyiz, toprağımız değerli ama katma değer üretemiyoruz!..
Bunun da yolu KÖY TARIM KALKINMA MODELİ ile olacağını düşünenlerdenim. Cem Seymen gibi…
ISRARLA…
Yani tıpkı Turizmde olduğu gibi Tarımda da planlama yapılmalı…
Önce üretim odaklı gerekli yasal düzenlemeleri yaparak, büyük kooperatifler kurarak;
Üretici-Kooparatif-Dağıtım-Denetim-Tüketici ağıyla çiftçiyi destekleyen bir sistem kurulmalıdır.

Tekrarlayalım DENETİM ŞART!..
Sonra çiftçiye Kamu desteğiyle Mazot-Gübre-İlaç-Tohum- Bilgi Takviyesi desteği vermelidir.
Tekrarlayalım; BİLİNÇLENMEK ŞART!..

Israrla tekrarlayalım:
Kimyasal gübre ve tarım ilacı kullanan üretici ne kadar bilinçli?  Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı üreticiden tüketiciye kadar ki zincirde disiplinli bir denetim ağı var mı? Varsa yaptırım gücü ne kadar etkili?
Yoksa geçenlerde kaçak ele geçirilen gübre ve tarım ilaçları neyin nesi?


Öyle bölük pörçük projelerle Tarım olmaz! Üç beş Toptancı karteli ile de... Şimdi olduğu gibi...

Tıpkı Turizmde olduğu gibi Tarımda da arz-talep planlaması yapılmalıdır.
Tarımın en küçük üretim alanları olan köyler eski değerine kavuşturulmalıdır!..
Tarımı ayağa kaldırmadan ülke zenginleşmez!
Çünkü ençlerin istihdam edilmesi gerekir. Yoksa onlarca genç beyin neden yurtdışına göç etsin, değil mi!
Çünkü istihdam yok! Yani köyler mahalleye dönüştürülerek içi boşaltıldı. Bereketli Anadolu toprakları ormana dönüşmüş mahzunca bekliyor…
En kadim ürünlerimiz bile ithal edilmeye başlandı; yıllarca muz ithal edilerek yerli muz üreticisi baltalandığı gibi şimdi de; ceviz, fasulye, nohut, mercimek, buğday hububata dair aklınıza ne geliyorsa! Hayvan yemleri de dahil bir çoğu GDO’lu olduğu söyleniyor!

NE YERSENİZ OSUNUZ...

Halbu ki ithal edilen bu ürünlerin hepsi Anadolu’nun yerli tohumu olup  bu kadim topraklara aittir...
Tarım ürünlerine bir örnek verelim:
Bizim çocukluğumuzda manda sütü vardı bol yağlı, kaliteli eti ve sütü ile… Şimdi bunların yerini sığırlar aldı düşük verimliliğiyle!.. Hem de ithal...
Aynı şekilde keçi sayısı da düşürülerek ülkemiz hayvancılığında katma değerden düşürüldü!..
Zeytin ve fındık hatta çayın bile durumu aynı!..
İtalya başta olmak üzere, mandayı sahiplendikleri gibi zeytini ve fındığı da bizden aşırıp marka değeri kazandırarak dünyaya pazarlıyorlar!.. Bizse “Aslı bizdeee!” diye kendimizi avutup duralım!..

Çözüm belli:
Yöntem belli; aklımızı başımıza alım Cem Seymenleri dinleyelim!
Bizleri dinleyin…
Köylerden başlayarak yeni bir seferberlik başlatılmalı; kooperatifler kurularak üretici/çiftçi güçlendirilmeli, boşalan köyler tekrardan eski ihtişamına kavuşturulmalı. Köyden şehre göç tersine döndürülmeli. Kapalı köy okulları açılmalı, taşımalı sistem çözüm değildir! Köylü ayağa kaldırılmalı ki toprak işlensin ve üretim bereketlensin…
İthalat sadece günü kurtarır halbuki bize bu topraklarda ki tarım yeter de artar bile! Ne kadar az ithalat o kadar içeride üretim ve o kadar güçlü ülke demektir.
Türkiye’nin kurtuluşu tarım ve hayvancılıktadır. Her yer beton, beton, beton… Biz beton yiyemeyiz! Çocuklarımızda…