İlk öğretmenimizdi, Cumhuriyetinde…

Uzun yıllar İlköğretim Müdürlüğü yaptı. Tıpkı rahmetli babam gibi üç-beş nesil geçti elinden…
Çocukluğumuz köyde geçti, şiir gibiydi; kırlarda hayvan otlatarak, çamurlu sokaklarında çelik çomak oynayarak ve dahi bahçesi kuş cıvıltı okulunda okuyarak…
 

Biz onun o tok sesiyle büyüdük;
Sıraya çabuk girmeyi, okul bahçesinde güvenle oynamayı, sınıflarımıza koşa koşa dönmeyi, öğretmenlerimizi sessizce beklemeyi...
 

Biz onun babacan davranışlarıyla serpildik;
Üstümüzü düzgün giyinmeyi, okulu temiz tutmayı, disiplinli olmayı, küçüklerimizi sevmeyi, büyüklerimizi saymayı, hatta çiçeği-böceği sevmeyi bile…
 

Biz onun aramızda dolaşmasından hep ders alırdık;
Köyde bağımız bahçemiz her şeyimiz vardı, ancak biz onun okul bahçesine diktiği elmalardan yemeyi, devasa kavakların gölgesinde serinlemeyi, kır gezilerinde kumanyamızı paylaşmayı, yerlere çöp atmamayı bile ondan öğrendik…

Eee ne var bunlarda demeyin, bekleyin!

Onunla ilgili şu anım vardır otobiyografimde de yer verdiğim:
Her sömestri dönemi geldiğinde, karnelerimiz dağıtılır dağıtılmaz okul önünde bizi toplar şöyle nasihat ederdi;
“Evlatlarım, biliyorum şimdi karneleriniz ellerinizde sevinçle evlerinize gideceksiniz. Sonra çantayı, defteri, kalemi, önlüğü bir kenara atıp üç ay boyunca bir daha bunlara dokunmayacaksınız. Yine biliyorum ki burası köy yeri bağınız bahçeniz var. İllaki ebeveynlerinize yardım edeceksiniz. Tarlada, işte güçte çalışacaksınız. Tabiki çalışın, sizin büyüyüp gelişmeniz için buda lazım. Ancak benim sizden bir isteğim olacak. Hani o bağınıza, bahçeniz gidip dönüyorsunuz ya, yolda dahi yerde bir gazete parçası görseniz, ayağınızla düzeltip onun üzerindeki yazıları okumaya çalışınız. Boş zamanınızda bol kitap okuyunuz. Okuyunuz ki genç dimağınız tatilde körelmesin, güneş gibi parlasın…”

Ve ben onun bu nasihati sayesinde okumayı sevdim, kitapları da…
Şimdi anladınız değil mi; eğitimci farkındalığını!.. Kitap okuma alışkanlığı çok şeyin başlangıcıdır…

Şimdi iç çekeceksiniz; ‘böyle eğitimci kaldı mı,’ diye…
Yazının sonun bekleyin!..

Başa dönersek, adı Hasan Akış’tı ama lakabı da ona çok yakışmıştı; Hasan Hoca/miz…
Kendini iyi yetiştirmiş, insan ve vatan sevgisini aşılayan disiplinli ama babacan bir eğitimciydi. Emekli olana kadar da köyüne hizmet etti. Allah’ın ona bir asırlık ömür bahşettiği ilköğretmenimiz Hasan Hoca’nın vefatını dün teessürle öğrendim. Mevla gani gani rahmet eylesin, mekanını da cennet…

Böyle güzel örnek öğretmenlerimize bu ülkenin çok ihtiyacı var…
Kimse alınmasın; herkes gibi, hepimiz gibi öğretmenler de değişti, eğitimde…
Bugünün müfredatı gereği; öğretmenlerimiz sadece öğretiyor…
Yani kuru, ezberci bir ÖĞRETİM var, kalıcı, üretici bir EĞİTİM yok…
Eğitim de bizim baş meselemiz…
Eğitim şart! Ancak kalitelisi...
Şu günlerde ülke olarak şikâyetçi olduğumuz çok şeylerden kurtulmanın ilk yolu; öğretmenlerimizi payidar yetiştirmektir, peşinden de imamlarımızı…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.