Hepimizi Bekleyen Tehlike; Küresel Isınma

İnsanoğlu bu yüzyılda ihtirasların, lüksün ve hoyratça savurmanın bedeli olarak türlerin yokoluşu, iklim değişikliği ve küresel ısınma ile karşı karşıya. Son yüzyılda dünyamıza hiç olmadığı kadar zarar verdik, Bedelini buzulların erimesi, türlerin yokoluşu ve çölleşme ile ödüyoruz. Başka bir dünya mümkün düşüncesi ile tabiatla ilişkimizi yeniden kurgulamak zorundayız

13 Şubat 2017 Pazartesi 14:49
Hepimizi Bekleyen Tehlike; Küresel Isınma






Hepimizi Bekleyen Tehlike; Küresel Isınma
Tüm dünya ile birlikte ülkemiz sosyal dengesizliklerin, yaşam tarzı farklılıklarının daha derinlere indiği ve kesimler arasında ayırımların arttığı günlerden geçiyor. Kiminin önemsediği veya öncelediğini diğer bir kesim arkaya atabilir: Dünyanın ve ülkemizin yaşadığı bu sosyal hengame içinde hepimiz için tek bir acı gerçek var; Küresel Isınma…..
Bir insan ömrünü aşan olayların yaşandığı iklim değişimleri çoğumuz için önemsiz görünse de kuraklıklar, su baskınları, kirlenen toprak, kirlenen hava, türlerin yokoluşu bütün bunlar fikri zikri ne olursa olsun bütün dünya insanlarını eşit derecede olmasa da etkiliyor.
Çocuklarımıza bırakacağımız miras, İklim değişikliği
Bütün dünyada iklim değişiklikleri ve akabinde yaşanan seller kuraklıklar tayfunlar ve kirlilik bizi bizim neslimizi aşıyor, çocuklarımıza miras kalıyor. Gözlerimizi kapatmak bilimsel gerçekleri yok saymak onların yok olması anlamına gelmiyor, ölen türlerle birlikte tabiatı ve insanoğlunun yaşama alanını dünyayı kaybediyoruz.
 İklim değişikliği, Türlerin yokoluşu, Küresel ısınma; Yeryüzünü Acısı
Hubert Reeves Frederic Lenoir’in kitabı ‘Yeryüzünün Acısı’ adını taşıyor. Kitapta yeryüzünün ortak acısından bahsedilirken; İnsanoğlunu hayatta tutmak için türlerin yokoluşuna eğilmemiz gerektiği vurgulanıyor. M. Gorbaçov. Gelecekte vermemiz gereken en büyük mücadele, insanlığı hayatta tutmak konusunda olacaktır   denmektedir.  Uzmanlar günümüzdeki  yılılık  yokoluş hızının sanayi devrimi öncesine oranla bin kart arttığını ve 2050 yılında canlı türlerin yüzde 30 unun tükenmiş olabileceğini açıklıyorlar Türlerin yok olma sorunu son yüz yıl içinde büyük bir hızla yükseldi. 21. Yüzyılın ortasına geldiğimizde canlı türlerinin yarısının kökünü kazımış olacağımız tahmin ediliyor.
Buzulların erimesi; Küresel Isınma
Kuzey kutbu sularında inceleme yapan denizaltılar, buzulların kalınlığının yüzde 40 oranında azaldığını saptamıştır, öte yandan birer şehir büyüklüğündeki buzdağları da Antarktika’dan kopup okyanusa açılmakta ve erimektedir. Buzulların başına gelenler hızla dağların başına da geliyor. Klimanjaronun ölümsüz karları gözle görülür biçimde eriyor ve yirmi yıl kadar bir süre sonra tamamen yok olabilir.
Küresel ısınmayı ilk tespit eden 1980’lerde Nasa’dan James Hansen. Petrol, kömür, doğalgaz gibi gazların açığa çıkmasıyla birlikte yeryüzündeki CO2 ve benzeri gazların sıcaklığı büyük ölçüde arttı.
Birçok iklimbilimciye göre, CO2 yayılımını bugün hızla ve yeterli oranda sınırlayacak olsak bile şimdiye kadar verilen zararlar nedeniyle ısınmanın durması için tam bir yüzyıl beklemek gerekecek.
Çölleşmiş bir dünyaya hazır olun
Sözkonusu kitapta şu bilgilere yer veriliyor;  2100 yılına gelindiğinde sıcaklık 10 derece daha yükselmiş olursa dünya çöl olacak. Fauna ve Flora sıcaklığın daha elverişli olacağı kutup bölgelerine doğru göç edecek. Daha aşağı enlemlerde yaşamayı sürdürebilen canlılar sadece çöl iklimine uyum sağlayabilenler olacak. Grönland ve Antarktika’daki buzların erimesi sonrasında su hacminin artması okyanus seviyelerini yüzlerce metre yükseltebilecek ve denize yakın bölgelerdeki birçok yerleşim birimi sular altında kalacak oturulabilir alanlar yine azalmış olacak.
Çevreye kulak vermeyen bedelini yok olarak ödeyecek
Doğanın şakası yok. Hiçbir tür yok oluş riskine karşı güvence altında değil. Kalıcı olma koşulu çok açık Çevreleriyle içinde bulundukları ekosistemle uyumlu bir ilişki sürdüren türler hayatta kalıyor. İyi bir ilişki kurmak gerekiyor, hem almak hem vermek.
Biyosfere uyum sağlama konusunda listenin en alt sırasında bulunan tür biziz; İnsanoğlu.  İnsanın yeryüzünü yiyip bitirdiğini söyleyebiliriz.
Bir hayvan ya da bitki türü yeryüzünden silinip gittikten sonra yapacak bir şey kalmaz, artık çok geçtir. Sera etkisi, günün birinde tümüyle kontrolden çıkar ve önüne geçilmez boyutlara ulaşırsa, o noktada insan türünü kurtarmak için artık çok geç kalmış olduğumuzu anlayabiliriz.
Kalkınma hevesleri ‘daha çok tahribat’ anlamına geliyor
Yeryüzündeki rezervlerin sınırlı olduğu düşünüldüğünde ‘sürdürülebilir kalkınma’ ifadesinin büyük bir saçmalık olduğu anlaşılır.
Sanayi devrimi öncesinde denizden ve topraktan atılan ve alınan CO2 miktarları birbirini dengeliyordu. Bugün CO2 emisyonunu durduracak olsak bile dengenin yeniden kurulması için yüzlerce yıl geçmesi gerekecek.
Çin’in Kuzey Bölgesine gökyüzü kirli sarı bir renk almıştı. Orada yaşayan küçük çocukların, gökyüzünün aslında mavi de olabileceğini bilip bilmediklerini merak konusu. Dünyada en kirli on kentten sekizi Çin’de bulunuyor. Başka kirli kentler de var. Yeni Delhi’de nefes almak, günde on ya da yirmi sigara içmekten farksız.
Kaynaklar sınırsız değil. Ve insanlık belirli bir süre sonunda tüm kaynaklarını tüketmiş olacak, kaynakların sınırlı olduğu düşünüldüğünde katlanarak artan bir büyümeyi desteklemek söz konusu olamaz.
Nükleer; benden sonra tufan
Nükleeri çözüm olarak görmek ‘benden sonra tufan’ demektir. Geleceği ipotek altına almak demektir. Oysa bugün hiçbir ülke ekonomik ve istikrar olarak nükleerin atıklarını çevreye zarar vermeden koruyacağını ve nükleer güvenliği sağlayacağını garanti edemez. Ekonomik dara düştüklerinde pek çok ülke önceden kurulmuş nükleer santralleri kaldırma ve uzun ömürlü radyoaktif çekirdekleri kontrol etme maliyetini karşılaması mümkün değildir. Nükleer enerji insanlara göre değil meleklere göre bir teknolojidir. Hiçbir güvenlik sistemi bizi insanların yaptığı hatalara karşı koruyamayacaktır.
Ekonomik ve toplumsal krizler ya da savaşlar nedeniyle güvenlik sistemleri bozulabilir bakımları yapılamayabilir. Petrolün sonunun geldiğini hisseden British Petroleum ve Shell Oil gibi şirketler, nükleer enerjiye değil yenilenebilir enerji türlerine yatırım yapıyorlar.
Petrol ve doğalgazın 50yıllık rezervinin bulunduğu kömürün ise 200 yıllık rezervinin bulunduğu bildiriliyor.
Yeryüzünün acısı aslında hepimizin acısı
Ekilebilir araziler her durumda azalıyor. Pakistan’da ekilebilir araziler çöle dönüşmüş durumda Kazakistan ekilebilir arazisinin yarısını kaybetti. Ayrıca hemen her yerde toprağın fakirleştiğini görüyoruz. Nüfus ise artıyor.
Orta Asya’da Aral gölü dünyanın en büyük dördüncü gölüydü. Oysa şimdi kurumakta.
İçilebilir su kaynakları hızla tükeniyor. Bazı tahminlere göre 2025 yılında halkların üçte biri su kıtlığı çekecek.
İnsanlık XX.yüzyılda binlerce yıllık tarihinde hiç üretmediği kadar çok ve tehlikeli olabilecek miktarda kirlilik üretti.
Her yanımızı kaplayan plastikler tam bir zehir deposu. Ayrıca 30 yıl önce yasaklanan tarım ilacı DDT bulaştığı topraklardan temizlenmesi için yüz yıl gerekecek.
Afrika’nın Ekvator bölgesinde açlık sıkıntısı çeken çocukların sayısı son yirmi yıl içinde hızla arttı. 2025 yılında sekiz milyar insandan beş milyarının su kirliliği nedeniyle ortaya çıkan hastalıklara yakalanacağı tahmin ediliyor.
Yapı Kredi Yayınlarından çıkan Yeryüzünün Acısı aslında İnsanoğlunun acısını anlatıyor. Duyarsız kaldığımız temel sorunu görmediğimizi anlıyoruz kitabı okuyunca.
İnsan olarak tabiatla ilişkimizi gözden geçirmek ve tabiatın dengesini bozmayacak yaşam tarzını bulmak zorundayız. Bir Kızılderili Reisin dediği gibi, Dünya bize geçmişten miras kalmadı biz onu torunlarımızdan ödünç aldık.
 
Son Güncelleme: 13.02.2017 14:57
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.