Daha once de bir çok kez anlatmıştık dost meclislerinde.
Bir kaç kez de gazetelerde bize ayrılan köşelerde yazmıştık.
Cemaat-camia kavgasının kuralsız bir savaşa döndüğü şu günlerde; tam zamanıdır diye düşünerek, bir kez daha nakledeceğiz bu ibretlik hikayeyi. Zira  bıçak kemiğe yeterince dayandı.
Bu durumda; Allah ıslah etsin demekten başka söyleyecek söz bulamıyoruz. Kimseye kötek atacak halimiz yok; köşemizden nasihat etmekten başka da care de göremiyoruz. Ne acıdır ki zaman o zaman olmuş galiba; şapla şeker, sapla saman, it izi de at izine karışmış. Zaman öyle bir zamana ermiş ki pek çok helal haram olmuş artık bize. Gerçi bugüne özgü haller değil arzettiklerimiz; dün de böyleydi, daha önceleri de haddini bilmezlerden geçilmezdi.
Hatta ve hatta; Raviyanı ahbar ve nakilanı asar, kah hayret ü minnet kah ibret ü nefret ile rivayet ve hikayet edilir ki: vaktiyle Bursa’ da bir din kardeşimiz, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte güzelce bir çeşme yaptırmış ve başına da bir kitabe eklemiş: “Her kula helâl, Müslüman’a haram!” diye.
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, acep bu nasıl bir fitnedir demiş ağzı olanlar; konuşmuşlar da konuşmuşlar…
Birkaç işgüzar kadıya şikâyete gitmişler; hal mesele böyleyken böyle diye bire bin katarak anlatmışlar da anlatmışlar. Kadı Efendi ferman buyurmuş ve adam tez zamanda yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş. Kadı efendi:
“-Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmış hiddetle. Adam:
"-Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…” deyince Kadı daha bir kızmış:
"-Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir!” demiş. Demiş ama bir yandan da merak etmiş: "nedir gerekçen?” diye sormuş. Adam:
"-Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama diğer yandan o da meraklanırmış:
"-De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?” Adam, başını eğmiş, titrek bir sesle:
"-Delilim vardır, lâkin ispat ister.”
"-Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?
"-O zaman boynum, hükmü şahaneye kıldan incedir Sultanım…
"-Eeee!”
"-Sultanım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…
Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, Adam:
"-Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş.
Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler.
"-Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş Adam.
Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine… Sultan:
"-Bitti mi?” diye sormuş adama.
"-Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.
"-Şimdi nedir isteğin?
"-Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, âlimini minberden alınız!”
Adamın dediğini yapmışlar, Ulucami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler.
Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa hutbe bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış… Geçmiş bir hafta, “Nerde imam” diye gelen-giden yok! Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta tutuklanan koca âlim için:
"-Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…
"-Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!”
"-Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
"-Sorma, sorma…”
Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:
"-Eee, ne olacak şimdi?"
Adam:
"-Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almalı hocadan.”
“Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş:
"-Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?
Sultan acı acı tebessüm etmiş:
"-Hava bile haram, hava bile!” demiş.
Bizden bu kadar.
Umarız attığımız taş ürküttüğümüz kurbağalara değmiştir.
Umarız anlaması gerekenler anlamışlardır.
                    

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.