Leyla adını ben yakıştırdım bu saygıdeğer hanımefendiye...

Gerçek ismini gizlemek gerektiğini düşündüm, evlatlarının dahi bilmedikleri büyük sırrını açığa vurmamak için.

Kaldı ki gerçek adını teleffuz etsem bile evlatlarından, akrabalarından ve komşularından başka tanıyan bir Allah’ın kulu çıkmaz, yaşadığı şehirde.

Gazi Şehrin tarihi kalesiyle yarışan Türktepe’nin eteklerinde,
siz deyin Şekeroğlu ben diyeyim Kanalıcı mahallesinde; viraneye dönmüş eski bir Antep evinde yalnz, bir başına yoklukla yoksullukla baş etmeye çalışan bir hanımefendi.

Hayata karşı yürüttüğü amansız savaşın içinde; öylesine garip, öylesine kendi halinde, öylesine unutulmuş ve dışlanmış ve öylesine yapayalnız ve tek başına bırakılmış.

Büyük ihtimalle her 8 Mart’ın Dünya emekçi Kadınlar Günü olduğundan haberi bile yoktur.. Bilmez mahkemenin, karakolun, belediyenin, hükümetin yolunu. Açlıktan, hastalıktan, ayrılıktan kan kussa da, kızılcık şerbeti içtim der.
Türünün son örneklerinden, onurlu bir kadın işte benim Leyla Sultan’ım!...
                                                          §

2006 Ramazan’ınn ortalarında tanıdım Leyla Sultan’ı..

Günlerden Cuma’ydı. Şahinbey Belediyesi’ndeki mesaime başladığım saatlerde çalmıştı kapımı.

“-Yanlış gelmedim inşaallah!.. Ben Yaşar başkanla görüşecektim” dedi titrek ince sesiyle.

 Ayağa kalktım, oturması için karşımdaki koltuğu işaret ettim.

Olmaz” anlamında elini hafifçe göğsüne doğru kaldırıverdi usulca. Israr ettim, oturup rahat etmesi için.

 “-Sağolun evladım” dedi. “Oturmayayım.. Zaten fazla rahatsız etmiyeceğim.. Dün gece için özür dilemeye geldim..” dedi yalnız ikimizin duyacağı bir sesle.

-Ne özrü ablam.. Dün gece ne olduki..” diye kekeleyerek önceki geceyi gözlerimin önüne getirmeye çalıştım. Leyla abla;

“-Başkan beyle bizim sokakta erzak dağıtıyordunuz. Benim de kapımı da çaldınız.  Ama açmadım. Siz beni gördünüz zannedersem. Kapı vurulunca yukarıdaki gözetleme tagasından başımı uzattım, kim geldi diye. Siz karşı duvara yaslanmış, tagaya bakıyordunuz. Beni gördünüz. Biliyorum ayıp oldu, kapıyı açmam lazımdı, ama yapamadım işte, kalabalığı görünce çekindim, utandım, korktum..” diye peşpeşe sıraladı kelimeleri.

Alnında beliren boncuk boncuk ter tanecikleri şakaklarından yanaklarına doğru iniyordu. Elleri titriyordu, sesi titriyordu. Göz pınarları ıpıslak olmuştu.
Ve daha söyleyecek çok sözü vardı belliki Leyla ananın…

 “Ayaklarım gitmedi kapıya... “ diye devam etti. “Kalabalktan biri tanır diye korktum. Bir de televizyoncular vardı yanınızda, gazeteciler fotograf çekiyorlardı durmadan. Erzak alırken filmimi resmimi çekerlerse, televizyonlardan eş dost görür. Evlatlarım duyarlarsa rezil olurum, kimsenin yüzüne bakamam diye korktum, açmadım kapımı...”

Derin bir nefes aldıktan sonra, rahmetli babasının ve eşinin kim olduklarını, kimlerden olduklarını anlattı; aramızda kalsın ve aman kimse duymasın kaydıyla.

Çocuklarından söz etti uzun uzun. Onları okutmak için çektiği çileler gözyaşı olup süzüldü yanaklarından. Kelimeler boğzına düğümlenip kaldı bir ara.

“-Ben rahmetli beyim hayattayken, her ramazanda konu-komşuya erzak dağıtırdım. Şimdi el eline bakar oldum. Ben bu hallere düşecek biri değilim evladım. İftar sofralarımızdan misafir eksik olmazdı bizim. Yoksulluğun gözü kör olsun. İnsanı daha bir alıngan yapıyor. Kusura bakmayın, başınızı ağrıttımm istemeden.. kalabalık kapımdan ayrılırken birisi Yaşar Başkanım gidiyoruz diye seslenince, adınız aklımda kaldı.. Onun için size geldim evladım” dedi ve sustu.

 Gücü tükenmişti Leyla Sultan’ın.

Ayakta duracak, tek kelime söyleyecek mecali kalmamıştı.
Odaya girdiğinde gösterdiğim koltuğa ilişti özür dileyerek.

Suskunluğu bozmak bana düştü. Kendisini arabamla evine bıraktırabileceğimi söyledim.

Olur da demedi, olmaz da.

Başını eğdi hafifçe, yutkundu durdu birkaç kez. Neden sonra doğruldu, rahatsız ettiği için tekrar tekrar özür dileyerek kalktı koltuktan. Kendisini evine gönderme teklifimi ısrarla yineledim.

“-Olmaz” dedi.

Bu akşam, iftarla teravih arasında kendisine erzak getirebileceğimi ve yalnız geleceğimi söyledim. İzin istedim.

Dinlemedi bile.

“-Allah hiçbir kulunu gördüğü günden geri bırakmasın” diyerek kapıyı açıp çıktı.

Daha once defalarca yazıp paylaştığımız bu satırları, ister el kesesinden ister kendi bütçesinden hayır yapan yerel yöneticilerimiz okur ve ders alırlar dileğiyile yeniden yayınlıyoruz.

Umarız maksat hasıl olur.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.