Darbeler, darbezedeler ve darbezedeler tarihi


Bugün de zaman tüneline göz atacağız izninizle.
Uzun yıllardır ülkemizin bir türlü dinmeyen başağrısı; darbeleri anlatacağız.
Türkiye’nin 14 Mayıs 1950’yi pekçoğunuz hatırlamayabilirsiniz.
Hatırlayanlar da 14 Mayıs 1950’yi; “halkın kendisini idare edecekleri yine kendi hür iradesiyle seçtiği ilk seçim” olarak adlandırabilirler  ki doğrudur. Ama bize gore ve bir yönüyle 14 Mayıs 1950 gerçekte kansız, silahsız, postalsız ve marşsız bir halk hareketiydi. Ölen, yaralanan, kurşunlanan, işkence gören, intihar eden veya tutuklanıp yargılanan olmadı 14 Mayıs 1950’de sokağa çıkma yasağı konulmadı; radyolarda Harbiye Marşı çalınmadı, gür sesli askerler ihtilal bildirileri okumadı; örfi idare/sıkıyönetim ilan edilmedi, evler basılmadı ve toplu tutuklamalar yapılmadı.
Millet sandığı attığı oylarla iktidara “yeter” dedi.
Cumhuriyeti kuran Cumhuriyet Halk Partisi’ne.  Milli Şef İsmet İnönü’nün politikalarını beğenmediğini açık ve net olarak beyan etti usulünce.
Kabul etmek gerekir ki, üzerinde “Milli Şef”, “Atatürk’ün Silah Arkadaşı”, “Garp Cephesi’nin Muzaffer Komutanı” ve “İnönü’nde Türk Milletinin Ma’kus Talihini Yenen Adam” gibi güçlü zırhlar bulunan ısmet Paşa; Demokrat Parti’ye verilen oyları “kağıt parçası” olarak değerlendirmedi. Bu kağıt parçalarının gerçeklik veya sahteliğini araştırılmasını da istemedi. Halefleri Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu gibi, bu kağıt parçalarını sandığa atarak CHP ve İsmet İnönü’ye iktidarı yitirdiğini haber veren çoğunluğu hiçbir şekilde suçlamadı. Tam aksine bu haberi getirenlere teşekkür etti; getirdikleri kararlarına saygı göstererek 1938’de yerleştiği Çankaya’dan 22 Mayıs 1950’de göğsünü gere gere, adam gibi ayrıldı.
***
Derken...
Halk ihtilalinden tam 10 yıl 13 gün sonra, 27 Mayıs 1960 Cuma sabahı kendilerini Milli Birlik Komitesi diye adlandıran cuntanın güçlü albayı Alparslan Türkeş’in, “Sevgili vatandaşlar, Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır” sözleriyle başlayan darbe bildirisi üzerinden yarım yüzyılı aşkın bir süre geçmesine rağmen hala kulaklarımızda.
Arkasından Yassıada’da kurulan olağanüstü mahkemede: “Sanıklar getirildiler, elleri bağlı olmayarak yerlerine alındılar, müdafilerin hazır olduğu görüldü” soytarılığı ile başlayan  işkenceden farksız duruşmalar. Köpek, bebek, cımbız ve sütyen-don davaları... Ve üç büyük devlet adamının darağacına gönderilmeleri.
Sakıtlar.. Sanıklar.. Kuyruklar...Hainler vesaire densizlikleri.
Sonrasında; üç kaz gütmekten aciz üçer kişiyle kurulan askeri ve sivil cuntalar; fitne ve fesat oluşumları... Yalanlar, iftiralar, ihbarlar.. Hepsi ve bütün acısıyla yüreğimizde tazeliğini koruyor hala.
Devamında gelenekselleşen darbeler zinciri.. devrin iletişim araçlarına göre değişen darbe modelleri..
Daha 27 Mayıs 1960 darbesinin ikinci yılı dolmadan Harbokulu Komutanı Albay Talat Özdemir’in 21 Şubat 1962’deki darbe girişimi. İsmet ınönü hükümetinin darbecilerle pazarlığa girişmesi, af şartıyla uzlaşmaları.
Ve 27 Mayıs 1960 darbesinin üçüncü yılını doldurmasına 5 gün kala, 22 Mayıs 1963’ta bir yıl önce affedilen cuntanın ikinci dabe girişimi.
Askerin askerle karşı karşıya geldikleri büyük kaos. Eskişehir’den havalanan jetlerin müdahalesi ile bastıralan darbe girişiminin ardından yine mahkeme, yine darağacı...
Yaklaşık 11 yıl sonra, 12 Mart 1971’de; TSK’nın bir darbe ve 2 darbe teşebbüslerinden ilham alarak geliştirdiği ve Dünya Darbe Teknolojisi’nde ilk olarak denenen name/mektup ile darbe yöntemi...
Dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve Kuvvet Komutanları, tankları ve sair haki renkli araçları caddelere çıkarıp dünyanın mazotunu ve benzinini yakmaktansa, darbeyi bir mektupla bildirdiler hükumete ve meclise.
Halkın yüzde 50’sinden fazlasının oyuyla iktidara gelen Demirel(li) Süleyman   Paşa, şapkasını alıp evinin yolunu tuttu efendi efendi. Meclis ayakta alkışladı mektupla darbe yapanları. Onların seçtiği başbakana ve bakanlara güven oyu verdi itiraz etmeden. Anayasa değişikliklerini jet hızıyla geçirdiler komisyonlardan ve genel kuruldan. Hatta darbenin tam da birinci yıldönümüne rastgelecek günlerde, üç gencin idam kararını onayladılar oy çokluğuyla. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını darağacına gönderdiler; bunu da Süleyman Demirel ve askerlerine 1960’ın rövanşını almak diye yutturdular.
“Darbe”nin ne ve nasıl olduğunu bu sözcüğü olur-olmaz zamanda ve mekanda kullananlara; darbe kavramını anlatıncaya kadar devam edeceğiz yazmaya.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.