Bugünden başlar kutlamalar; yarın öbür gün, hatta hafta sonuna kadar devam eder bu tantana, bu şaşaa!.. Kolay mı; öyle sıradan bir kesimin etkinliği gibi geçiştirilir mi koskoca 4. Kuvvet’in bayramı?

Herşey geçiştirilebilir; ama sözkonusu olan “Basın Bayramı” ise, akan sular durur.

Cumhurbaşkanımızdan Başbakanımıza; ağlak hükumet sözcümüz gözüyaşlı Bülent Abimizden,  Hz. Peygambere “gurur” karası çalan Ala Bakanımıza varıncaya kadar hemen hemen herkes, görün bakın nasıl da özgürlükçü kesileceklerdir başımıza.

 Kimi basın meslek kuruluşlarının başkan veya temsilcilerinin, yerel ve ulusal televizyonlarda adeta cılkını çıkararak yapacakları bol özgürlüklü ve demokrasi soslu tatsız-tuzsuz açıklamalar hep bu bayram vesilesiyle olacaktır.

Maaşlarını zamanında vermedikleri gazetecilerin hiç olmazsa bu mutlu günlerinde yanlarında olduklarını göstermek için hafta boyunca kulaklarımızı çınlatacaklardır yırtınmalarıyla.

Gazeteciler Cemiyeti merkez ve şube başkanları, çalışan gazetecilerin çok değerli varlıklar olduklarına ciddi ciddi inanmış olacaklar ki günün anlam ve öneminin altını çizen mesaj yayımlayarak çok ciddi şeyler söyleyeceklerdir.

Sayın başkanlar konuşurlar da, ismini pek fazla duymadığımız yerel basın meslek kuruluşları başkanları veya yöneticileri sessiz kalırlar mı hiç? Onlar da ekonomili, gözaltılı, tutuklu, mahpuslu bir kaç kelam-ı kibar irad etmek için gözlerini yumup açacaklardır ağızlarını.

Ha bu arada,  basınla her zaman iyi ilişkiler içinde olmaya çalışan seçilmiş yöneticilerimiz de geri duramayacaklardır bu cümbüşten.

Özellikle yerel yöneticiler; belediye başkanları yani; bu özel günlerinin sevincini ve onurunu kendileriyle paylaşmaya gelen ve çoğu kendi adını-soyadını yazmaktan aciz ve dilinden bihaber gazeteci etiketlilerin karınlarını doyurup kalem-saat-çakmak gibi çam sakızı çoban armağanı hediyelerle sevindirir; sayıları o güne mahsus olmak üzere birden bire artan saygın basın mensuplarını bu mutlu günlerinde yalnız bırakmyacaklardır. 

Ne diyelim: Ala!.. Hem de aliy-yül ala!..

İnançlarına söylemlerine ve eylemlerine sansür koyacak halimiz yok!. Hem senelerce Bab-ı Ali’nin kahrını çeken bir medya mensubu olarak, sansürsüz bir basın için, değil senede bir gün, yılın 365 günü ve hatta 365 günün her saatinde, dakikasında ve saniyesinde düğün bayram yapılsa azdır deriz..

Ancak; önce birilerinin, mesela basın meslek kuruluşlarından  birinin başkanı veya temsilcisi ortaya çıkıp beni ve benim gibi düşünenleri yerel veya ulusal Türk basınında devlet, siyaset ve patron sansürü olmadığına; özellikle yerel medyada çalışan gazetecilere hak ettikleri ücretleri gününde ve eksiksiz aldıklarına inandırması gerekir.

Öyle “vallah bilah” yemin etmelerine gerek yok,

Mushafa el basmalarını da istemiyoruz.

Mesela meslek kuruluşlarımızdan herhangi birinin başkan ya yönetim kurulunun yedinci yedek üyesi buyursun, yerel veya ulusal yayın yapan herhangi bir televizyonun haber programına birlikte çıkalım. Gözlerini gözlerimizden ayırmadan:

“Bu ülkede ve bu şehirde çıkan gazetelerden her hangi biri son üç ay içinde hiçbir haberi veya köşe yazısını sansürlememişlerdir. Aynı şekilde bütün medya kuruluşlarının çalışanlarının ücretleri zamanında ve eksiksiz olarak ödenmiştir ” deyiversinler yeter.    

Sözüne noktayı koyduğu anda burada  sıralayacağımız iddialarımızın hepsini geri alır ve kamuoyu önünde özür dileriz yazdıklarımız için.

Elhakk, deriz. Adının altına, önüne veya arkasına bir basın meslek kuruluşunun ünvanını yazdıran başkan veya yardımcısının binlerce gözün kendisini izlediğini bile bile, gözümün içine baka baka yalan söyleyeceklerini asla düşünmeyiz. Fakat küçük bir kaç hatırlatma yapmadan da susamayız.

* Yakın bir geçmişte; birkaç sene önce, Gazeteci-Yazar Emin Çölaşan’ın Hürriyet’ten ayrılmaya mecbur bırakılması, kendi tabiriyle “Kovulduk ey halkım”  diye feryad-ü figan etmesi Aydın Doğan sansürünün ta kendisi değil midir, diye sorarız.

* Doğru cevabı alamazsak; Deniz Kuvvetleri Komutaı Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu söylenen “Darbe Günlükleri”ni yayımlayan “Nokta” dergisi neden kapatıldı diye gireriz söze. Parasızlıktan olabilir mi? Ya da sansürün bir başka türlüsü mü uygulandı özgür ve bağımsız Türk basınına?

* Sonra 10 sene kadar geriye gider; Murat Belge, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve Mehmet Barlas’ın Türkiye’nin en itibarlı gazetelerinde çalışırlarken, bir geceyarısı operasyonuyla postalanmaları, 28 Şubat sürecinin postmodern mimarlarına “Emret Komutanım” diyen Aydın Doğan’ın postmodern sansürü olduğunu söylersek, binlerce medya mensubunu istihdam eden insana haksızlık etmiş olur muyuz?   

Şimdi; eğri oturup doğru konuşalım. Karşımızdakileri de kendimizi de aldatmıyalım. Ne Türk basınından ne de dünyanın öbür ucundaki Yeni Zellanda veya Papua Yeni Gine medyasından sansür kaldırılmıştır.

Aksini ileri sürenler varsa, buyursunlar konuşalım.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.