Bir yıl once bugün dünyaya veda ettiğinde; aramızdaki 10 bin 600 kilometrelik mesafeye ragmen sana:’güle güle amigo!..İnan ki özleyeceğiz seni!..’ diye seslenmiştik.
Arkandan; “çok arayacağız seni, dik duruşunu ve de o tatlı öfkeli tavrını!..” diye haykırmıştık avamız çıktığı kadar.
Gerçi tanışmıyorduk; tanışamamıştık seninle.
Ne anlama geldiğini bilmediğimiz dört kelimeden oluşan isminin sadece ve sadece ikisini biliyorduk.
Bazan Amerikan dergilerinden kesilip en ulusal(!) gazetelerimize yapıştırılan fotoğraflarını görüyorduk. Arada bir de ekranlardan eski görüntülerinin üzerine düşen haberlerini izliyor, halkına ve dünyaya erkekçe seslenişlerini dinliyorduk.
Bazan içimizden gizlice, bazan dostların ayıplayacaklarını bile bile en yüksek sesimizle seni sevdiğimizi söylüyorduk Senyor Chavez!..
Dillerimiz başka başkaydı Amigo!.. Dinlerimiz de öyle, inançlarımız da, türkülerimiz, şarkılarımız, hayat tarzlarımız, uygarlıklarımız, kültürlerimiz ve folklorlarımız da apayrıydı. İbadetlerimiz de ibadethanelirimiz de çokmu çok farklıydı.
Kısacası; siyah/beyaz türk filmlerinde fakir oğlanın zengin kısa dediği gibi “ayrı dünyaların insanlarıydık” amigo!.
Ülken ülkemizden 10 bin 600 kilometre uzaktaydı.
Sen Roma Katolik Kilisesine bağlı halis bir hristiyan; biz ve bizimkiler lafzen de olsa “elhamdülillah müslümandık!..”
İdeolojilerimiz de taban tabana zıttı; sosyalizme geçit vermemeye and içmiş ‘muhafazakar demokrat’lardık.
Hasılı kelam ve hulasayı meram: Birbiriyle örtüşen ve uzlaşan yanımız-yönümüz yoktu; ama, Allah da biliyor ki kalpleremiz birdi amigo.  Birbirimizi tanımasak da uzaktan uzağa seviyorduk.
Mustafa Keser’den veya Müzeyyen Senar’dan ya da Tarkan’dan; ‘Benzemez kimse sana’ şarkısını duyduğumuzda sen geliyordun aklımıza.

Senin eski ABD Başkanı George W. Bush ile ilgili söylediğin; “-Sen yalancısın, eşeksin, sarhoşsun. Söylediğin her şey yalan. Dünyanın görüp göreceği psikolojik olarak en hasta insansın” sözlerin yankılanıyordu odalarımızda.
Sonra yine Bush’u ve Amerika’yı kastederek; “-Dün şeytan buradaydı. Dikkat edin bu salon hâlâ sülfür kokuyor” deyişini unutamıyorduk. Çünkü söyleminle eylemin çelişmiyordu bizimkiler gibi. Komşumuz İran veya Made in Turkey İslamcılar gibi “Büyük Şeytan”ın kucağına oturup uzaktan uzağa ülkeni karıştırmaya kalkmıyordun.
ABD’nin dini belirsiz Başkanı Obama’ya; “-Sen tam bir “çakma zencisin Obama. Afrika’da insanlar rengin benziyor diye, baban oralı diye seni sevdiler. Fakaat sen çakmasın. Aslında o insanlar için utanç kaynağısın”  sözlerini her duyduğumuzda ya da okuduğumuzda sevinçten ağlıyorduk.
Sen amigo!. Sen o aksanlı İspanyolcan ile: “Yoksulluğun ilahi bir plan olduğu büyük bir yalandır” diye bangır bangır bağırırken... Ve; “-Tanrı açlık ve yoksulluk isteseydi denizde balık, ormanda meyveler armağan etmezdi. Tanrı , insanların ulaşabileceği ve herkese yetecek kadar zenginliği tüm insanlara sunmuştur ama birileri bunların çoğunu almak için "Tanrı sizlere yoksulluk karşısında sonsuz ve mutlu hayat verecek" demektedir. Yoksulluk arttıkça ve Tanrı'nın herkes için verdiği zenginliklere birileri daha fazla el koydukça Tanrı adına konuştuğunu ileri sürerek yoksulluk karşısında "sus" diyen din adamları da çoğalmaktadır. Latin Amerika yoksulluk karşısında susanların coğrafyası olmayacaktır” derken...
“İnsanlık açsa, açıktaysa, yoksulluk ve sefalet içinde acılar çekerek yaşıyorsa bunun tek sorumlusu ABD canavarının beslediği soysuzluktur. Yeneceğiz, vicdanlı insanlar mutlak galip gelecekler"ini müjdelerken...
Dillerimiz başka başka olsa da seni anlıyorduk amigo.
Dinlerimiz ayrı ayrı olsa da, bu söylemlerini Ortadoğu’daki Amerikan uşağı krallardan, emirlerden, şeyhlerden ve kerametleri kendilerinden menkul hacılardan, hocalardan daha müslümanca buluyorduk, anlıyor ve alkışlıyorduk.
Gerçi bizimkilerin de senden kalır tarafları yoktu. iktidarımız da muhallefetimiz de senin gibi cesurdu. Hepsi senin gibi gençti, yakışıklıydı, karizmatikti. Hepsi inancı gereği yokun ve yoksulun yanında olduğunu söylerlerdi.
Doğrusunu söylemek gerekirse; Senden de dünyaca ünlü pek çok siyasetçiden de çok daha güçlü bir hatiptiler!..Lafı öyle bir oturtururlardı ki antik Roma’nın Çiçero’su bile karşısılarında dut yemiş bülbüle dönerdi. ‘Benim’ diyen babayiğit polemiğe giremez, laf yarıştıramazdı.
Hatırlarsın amigo!.  Mutlaka hatırlarsın!..
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan 27-28 Ocak 2009’da Davos'ta; ''İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in 25 dakika, kendisinin ise 12 dakika konuşturulduğunu'' belirtip ‘one minute’ diyerek sermaye imparatorluğuna baş kaldırmış; arkasından da İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e bir güzel saydırmıştı.
Kendi başbakanımızın bu cansiperane direnişini ekran başında yaşlı gözlerle izlerken yine sen düşmüştün aklımıza amigo.
Senin “one minute” vakasından hem de tam 20 gün önce, İsrail’in Venezuela Büyükelçisi ile elçilik personelinin bir kısmının sınırdışı edileceği haberi canlanmıştı gözlerimizin önünde ve senin “İsrail, Nazileri eleştirir. Oysa kendileri onların yaptığından daha kötüsünü yapıyorlar” sözlerin çınlatmıştı kulaklarımızı...
Kendi başbakanımız kadar ve hatta daha fazla seni sevmiştik Amigo. “Ülkemdeki tüm çocuklar yeterince et yiyinceye kadar et yemiyeceğim” diye söz verip yakınlarının adları yolsuzluklarla anılanlardan değildin. Sen dediğini yapmıştın. İsrail’in Venezuela Büyükelçisini ve altı görevliyi, bizimkiler gibi “otoriteden izin almadan” sınırdışı etmiştin. Korkmamıştın şımarık siyonistlerin şerrinden.
Dinler arası diyalog” da dememiştin. Sana inananları “hoşgörü” masallarıyla uyutmaya da kalkmamıştın. “Ne İsrail’İ, ne Peres’i ne de Musevi halkını hedef aldım. Aksine öğle ve akşam yapılan panelde antisemizme karşı bir başbakan olduğumu dile getirdim” dememiş; “one minute” diye efelenmenin moderatöre olduğunu söylememiştin.
Senyor Hugo Rafael Chavez Frias!..
Bir yıl oldu ayrılığın; seni çok çok özledik be amigo!..

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.