Bugün Cuma..
Diğer günlerden farklı bir gün..
Namazdan çıkar çıkmaz oturacağız bilgisayarımızın başına.
Cemaatin de camianın da kulaklarını çınlatmadan; belki havadan-sudan, belki dinden-imandan; belki de biraz tarihten, örften, adetten ve adaletten söz etmeye çalışacağız.
Madem ki günlerden cuma diyerek, Cuma Selamlığı’ndan başlayabiliriz söze..
Cuma Selamlığı; cennet mekan Sultan Abdülhamid Han’a bombalı suikaste teşebbüs gibi kara bir lekeyi taşısa da; tarihimizin muhteşem Osmanlı Çağları’na ait bir gelenek.. Osmanlı sultanlarının cuma namazlarına gidiş gelişlerinde yapılan gösterişli merasimin adı Cuma Selamlığı..
Cuma Selamlığı’nda askerî, mülkî ve ilmiye sınıfından pek çok kimse hazır bulunur; Müslüman İstanbullular, camie açılan cadde ve sokakları hıncahınç doludurarak; “Padişahım çok yaşa!..” haykırışlarıyla sultanlarını karşılarlar...
Namazdan sonra; her sınıf askerden meydana gelen birlikler, padişahın önünde resmi geçit yapar..
Halkın arasında yer alan ve sadece bu iş için görevlendirilen küçük bir kul taifesi de
“-Mağrurlanma padişahım senden büyük Allah var!..”  
Nidalarıyla yeri-göğü inleterek “Padişahım çok yaşa”cılara karşılık verir..
Ve temsili de olsa, sultanlarına itiraz edemeyeceği ince bir ayar çekerler...
Saltanatın kaldırılması ile tarihe karışan ve unutulmaya yüz tutan Cuma Selamlığı geleneği,postmodern “dinidar”ların iktidar oldukları son on yılda, hemen her şehirde ve şehrin “başkan” adıyla anılan zevat-ı kiram sayısınca camiinde yeniden hayat bulmaya başladı.
Hem de kelimelerle anlatılacak gibi deği!..
İstanbul’u fethederek Hz. Peygamber’in övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmed Han’a ya da devr-i saltanatında Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’yi dünyanın en büyük imparatorluğu haline getiren Kanuni Sultan Süleyman’a dahi nasip olmayan bir saltanat, bir şaşa’a, bir debdebe, binbir tantana ile.
En önde: içi bir alay “başkanım çok yaşa”cılar dolu “eskort” dedikleri bir araba.
Arkasında; son model son derece lüks forsu rüzgarda savrulan makam aracı. Ön sağ koltukta muhafız alay komutanı “koruma paşa”, arka sağ koltukta da “Üstadı Azam”ın gözdesi ve bendesi, anlı-şanlı “başkan”ımız..
Konvoya kuyruk olanları saymaya gerek var mı, bilmiyorum.
Başkan”ımızın kendini başkan muavini zanneden emir kulları.. Meclis ve encümen azası ünvanıyla başları göğe eren “başkanım çok yaşa”cılar.. “başkan”ımızın arkasını emniyete alan koruma alayı ve siyaset esnaf odasının menasim kıtasının gediklileri..
Cami avlusu; “ben de sizdenim başkanım, sizin gibi müslümanım elhamdülillah” demeye getiren; yüzleri avlu kapısına nazır, düğmeleri iliklenmiş ceketleriyle ve esas duruşta hürmete hazır bekleyen müdürler, memurlar, işçiler ve siyaset esnafından hemşehriler ile diğer cumalara ve camilere nazaran daha bir kalabalık, daha bir hareketli.
Cuma Selamlığından eksik yanı;
Mağrurlanma başkanım senden büyük Allah var” diyecek veya diyebilecek kadar yürekli insanlar yok!...
Cuma Selamlığından eksik yanı;
Cuma hutbesini irad ederken,“Ey insanlar! Beni dinliyor musunuz?” diye soran Hz. Ömer gibi bir halifeye “Dinlemiyoruz!..parça parça dağıttığın kumaştan senin üzerinde elbise var, fakat biz elbise yapamadık” diye hesap soran Selman-ı Farısi gibi bir cesur insan yok!..
Cuma Selamlığından eksik yanı;
Peygamber makamında okuduğu hutbede; ruhları rüşvet, adam kayırma, kıyım, sürgün, bağış ve ceza adı altında alınan haraçlarla servetine servet katan “başkan”ımızın gözlerinin içine bakarak;
"Altın ve gümüş depo edip Allah yolunda harcamayanlara elim azabı müjdele..." mealindeki ayeti hatırlataca imanlı bir imam efendi de yok!..
Cuma Selamlığından eksik yanı;
Cumadan cumaya da olsa camie gelenler arasında; Şam Valisi Muaviye’nin sarayını basarak;
Ey Muaviye, eğer bu sarayı kendi paranla yapıyorsan israftır, eğer halkın parasıyla yapıyorsan ihanettir!” diye haykıracak kadar imanlı ve Hazreti Peygamber’in "Yeryüzünde, Ebu Zer’den daha doğru sözlü birisi yoktur." iltifatına mazhar olan Ebu Zer Gıffari gibi doğru bir cemaat yok!..
Cuma Selamlığından eksik yanı;
Elhamdülillah Müslümanım” diyenler arasında; ne minberden:
Ben Allah'ın ve Resulü'nün yolundan saparsam bana ne yaparsınız?"
Diye soran Halife Ömer’in yolunda giden bir  “başkan” ne de bu soruya;
"-Seni kılıçlarımızla düzeltiriz!" diye haykıran Usame kadar olmasa da sesini yükseltebilecek mü’min ve müslüman halk var.
Veyl halimize ki ne veyl!. 76 milyonluk bu ülkede; hacısının, hocasının, bakanının, başkanının ve başbakanının karşısına dikilip;
Mağrurlanmayın efendiler!.. Sizlerden büyük Allah var!.
Diye haykırabilecek yürekli bir insan yok!.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.