YA RAB! ONLAR BİLMİYORLAR; BİLSELERDİ YAPMAZLARDI!..


Epey geç kaldığımızın farkındayız.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımıza çok ayıp ettiğimizi biliyoruz..
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Gaziantep’in Büyükşehir Belediye Başkan adayımızı, şöyle 4X4’lük bol ‘sayın’lı bir yazı kaleme alıp en geç 30 Kasım veya 1 Aralık 2013 günü bu köşeden tebrik etmemiz gerektiğinin ve çok geç kaldığımızın da bilincindeyiz.
Gelin görün ki  yapamadık, olmadı, yoğun gündemden başımızı kaldırıp iki cümle yazamadık.
Bir yanda küçük torunumuz Yiğit'in geçirdiği ağır amileyatın yüreğimize saldığı korku ve telaş içinde geçen günler ve geceler…
Bir yanda, bugünlere gelmemizde emeği geçen bir aile büyüğümüzün vefatının acısı..
Diğer yanda günlük hayatın koşuşturmaları ve sair kişisel sorunlarımız bastırınca, bir türlü oturamadık bilgisayarımızın başına, parmaklarımız klavyenin tuşlarına gitmedi.
Derken ve ‘tam zamanıdır’ dediğimiz bir günde ülkemizde kopan hepinizce malum kızılca kıyamet; cemaat-İktidar savaşının gürültüsüyle uyandık 17 Aralık 2013 sabahına.
Ortalık savaş alanı gibiydi; dumanlı, puslu ve darmadağın.
Ne ölenler beliydi ne öldürenler; ne çalanı tanıyan vardı ne de oynayanı.
Tutuklanan bakan çocukları…
Rüşvet olarak alındığı-verildiği telaffuz edilen milyon dolarlar, avrolar  Türk liraları..
Deşifre edilen telefon dinlemelerirde yer alan konuşmalardan pasajlar, niteliği meçhul fotograflar, videolar…
Ve daha da acısı; olup-bitenlerden haberleri olmayan görevliler, yetkililer ve sorumlular... Bakan ama görmeyen hükümet üyeleri ya da ayakta uyuyan bakanlar, valiler, emniyet müdürleri ve başsavcılar.
İstanbul ve Ankara’da gerçekleştirilen baskınlarda ele geçirildiği iddia edilen lebaleb para dolu ayakkabı kutuları ve para sayma makinaları kimyamızı bozdu.
Operasyon ekseninde başlatılan ve hala devam eden usul-esas tartışmaları!.
Hallaç pamuğu gibi atılan emniyet teşkilatı. Değiştirilen yönetmelik hükümleri. Ergenekon zanlılarını toplayan “iyi polis”lerin, bakan çocuklarına dokununca “tu kaka” edilmeleri ve “köt polis” olmaları.
Bu velveleyi elbette ki görmezden gelemez ve hiçbirşey olmamış gibi havadan-sudan ya da Sayın Bakan Fatma Şahin’in Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkan adaylığından söz edemezdik.
Cumhuriyet tarihinin belki de en geniş kapsamlı yolsuzluk  ve rüşvet operasyonu olduğu söyleniyordu. Beterin beteri ise, operasyonun, Hizmet cemaatinin dershanelerinin kapatılmasına misilleme olduğu ileri sürülüyordu her platformda.
Fetullah Gülen’in, doğrusu kendisine hiç yakıştıramadığımız yatak odası kaseti ihbarının ardından piyasaya sürülen “beddua” kaseti kelimenin tam anlamıyla nahoştu. Sıradan bir müslüman olarak mezhebimize ve meşrebimize uygun bulamadık Hocaefendi’nin bu gösterisini.  Müslümanca bir muhallefet yöntemi olarak göremedik ve Fetullah Gülen Hoca’ya pek yakıştıramadık. Muhammedi bir tavır olarak algılayamadık.
Olay ne kadar ağır olursa olsun; kendisi ve cemaati ne denli büyük zarar görürse görsün; böyle yapmamalıydı.
İçinde bulunduğu durum; Mekke’nin panayırlaında insanların hem dünya hem de ahiret hayatını kurtarmak için çadır çadır, ev ev gezip onları İslâm’a davet ederken sürekli horlanan, alay edilen, en ağır hakaretlere uğrayan, yüzüne toprak savrulan ve hatta namaz kılarken dahi üzerine hayvan pisliği atılan Cenab-ı Peygamber’den daha ağır değildi. Ağır olsa bile Hocaefendiden beklenen; gördüğü bütün bu eza-cefa ve zulümlere rağmen onlar hakkında beddua etmeyip aksine:
- “Ya Rabbî, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı” diyerek şefkat ve merhametini izhar eden adı güzel kendi güzel Muhammed gibi olmalıydı.


 

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.