Faruk Mangırcı'dan şok sözler; İiletişim fakültelerini kapatın

Gazetecilik meslek olarak bitti, İletişim Fakültelerini kapatın, yazar kasa var, gazeteci - yazar yok. Bu sözler Türkiye'nin bir döneme damgasını vuran çok sayıda habere imzasını atan Gazeteci Yazar Faruk Mangırcı'ya ait.

11 Kasım 2016 Cuma 22:55
Faruk Mangırcı'dan şok sözler; İiletişim fakültelerini kapatın






Gazeteci Faruk Mangırcı'dan şok sözler; Gazetecilik meslek olarak bitti, iletişim fakültelerini kapatın

Ankara gazeteciliğnin tecrübeli isimlerinden Faruk Mangırcı, devleti yönetenlere bir çağrı yaparak, "Gazetecilik mesleği bitmiştir. Bu nedenle bir dolu üniversitede varolan İletişim Fakülteleri derhal kapatılmalı, başarılı genç çocuklar başta okulları tercih etmeli. Yoksa bu gençlerin hayatları da kararacak" dedi. Türkiyem TV Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirilen Faruk Mangırcı'dan sektörle ilgili çarpıcı değerlendirmeler..

Ankaralı gazeteci Faruk Mangırcı, meslektaşlarının yakıdan tanıdığı bir isim.

Ankara'da yıllarca parlamentonun kulislerinde dolaşan, Başbakanları, Cumhurbaşkanlarını takip eden sonrasında da Star, Tercüman ve Bugün gazetelerinde köşe yazarı olarak görev yapan Faruk Mangırcı, Ses Tv ve Beyaz Tv'de 6 yıl program yapıp hepsi Türkiye için önemli konuları içeren sekiz de kitap yazdı.


Bugünlerde yeni kitaplar yazıyor olayı biraz daha abartıp sinema filmi senaryosu kaleme alıyor.

O bir basın mesleği emekçisi, eğilip-bükülmeden işini yaptı.



Gözünü budaktan sözünü dudaktan esirgemeyen gazetecilerden.

Ülkedeki siyasi gündemi konuşurken söz döndü dolaştı her zaman olduğu gibi medya dünyasına gelince konuşulanları yazmak farzoldu dedik ve bastık teybin düğmesine.

Biz sorduk, Faruk Mangırcı da dobra dobra anlattı gördüklerini, duyduklarını.

Bu röportajdan başta siyasiler olmak üzere herkesin alacakları var.

Tabi anlamak isteyenler için.




-Medya dünyası karışık. Birbir televizyonlar kapanıyor , gazeteler açılıyor. Neler oluyor medya'da?

-Valla aslında karışık olan falan birşey yok bana göre. Zira çok net. Siyasiler devlet imkanlarını da kullanarak kendilerine en uygun bir medya düzeni kurdu. Dolayısıyla siyasetlerine propaganda aracı olarak medya'yı tanzim ettiler.Bu düzene uymayanlar tasfiye oluyor, uyanların da zaman içinde kellesi kopartılıyor. Kalanlar da zaten gazeteci falan değil. Yalaka takımı.



-Çok ağır bir ifade olmadı mı?

-Yok canım niye ağır olsun. Gerçek neyse o. Yıllarca bu millet magazin gazeteleri, baldır-bacak gazeteleri diye Simaviler'in gazetelerini eleştirdi. Tan Gazetesi'nden dolayı Sabah gazetesi'nden dolayı Rahmi Turan'a demediklerini bırakmadılar. Ha bu eleştirileri yapanlar genelde bugünkü iktidarın sosyolojik tabanından gelenlerdi. İşadamlarının gazete sahibi olmasından şikayet ettiler. Aslına bakarsanız işadamlarının gazete sahibi olması doğru değil tamam ama o işadamlarının gazetelerinde çalışan köşe yazarları , yöneticiler hiçbir zaman iktidarın yaptığı icraatları ölümüne savunmak için köşelerini lağım çukuruna dönüştürmediler. Televizyon televizyon gezip o gazeteciler "hükümet aslında şunu demek istedi bunu demek istedi" pozisyonuna düşmedi.

Tamam gazetelerin manşetleriyle iktidarları köşeye sıkıştırdılar, siyasileri zor durumda bıraktılar ama hiçbir zaman bugünkü iktidar dönemine kadar gazeteciler televizyonlara çıkıp hükümet yalakalığı yapmazdı. Hatta bir dönem Haldun Simavi gazetelerinde çalışanların televizyonlara çıkmasına karşı çıkarmış. "Siz gazetecisiniz, fikirlerinizi köşelerinizde savunun. Televizyonda anlatırsanız, vatandaş sizin fikrinizi öğrenmek için gazete almaya gerek görmez artık!" dermiş. Siz hiç Melih Aşık Rahmi Turan'ı, Mehmet Yılmaz Mehmet Türker'i ya da bunlara benzer isimleri televizyonlarda gördünüz mü?
Ama bugün mesele artık varlıklarını borçlu oldukları iktidara yaranmak için herşeyi yapar hale geldiler. Varsa yoksa iktidar. Ancak bu iktidarın da maşallahı var. Kullanıp kullanıp atıyor. Daha dün Ekrem Dumanlı'nın vereceği manşetle gazetesini hazırlamak için akşama kadar bekleyenler bugün paralel yapı diye nara atıyor. Siyasi iktidar gibi Fethullah hoca'ya övgü düzen yazarlar - ki ben onlara yazarkasa diyorum çünkü hiçbir ilkesi olmayan, sadece para için patronlarının siyasi tercihlerine göre yalakalık yaparlar kendileri, - hükümet yön değiştirince birden Fethullah hoca ve ekibine küfretmeye başlıyor.

Gazeteci bilgi sahibidir dolayısıyla fikir sahibidir. Tecrübesi vardır, olayları okuma kabiliyeti vardır, öngörü sahibi olur. İnsanları , siyasetçileri tanır, onların gerçek yüzlerini bilir. Gazeteci Ergenekon davasında yaşananları, Balyoz sürecini elini vicadına koyar değerlendirir. Hele ki, böylesine kabak gibi ortada duran yüzbinlerce gerçek varken.

Gazeteci şüphe eder, sorar-sorgular ve verileri alt alta koyar, gerçeklere ulaşır yorum yapar. Ama nerede bugünkülerde bu özellikler? Hepsi çapsız, kalitesiz, okumaz, yazmaz hatta cemaatin adamları kadar oyun bile kuramaz.

Gerçek gazeteciler bir bir devre dışı kaldığına göre meydanda yalakalara kaldığına göre söylenecek çok fazla bir söz yok.

-Çok mu karamsar bir tablo çizdiniz acaba?

-Hayır hayır, tamamıyla realite. Gazetelerin satışlarına bir bakın. Bir-iki gazetenin dışında bütün gazetelerin satış raporları sahte. Ben Basın İlan Kurumu'nun yönetiminde bulundum yirmi sene önce. Gazeteler dağıtım şirketlerinden alınan sahte faturalarla , tirajlarını yüksek gösterip devleti soyuyor. Bu ayrı bir rezilliktir, devlet bu devirde hiçbir gazetenin okunmadığını bile bile yıllık 275 milyon lira resmi ilan dağıtıyor gazetelere. Okunmayan gazeteler reklam da alamıyor piyasadan . O halde ne yapılıyor? Kamu şirketlerinden fonlanıyor, kamu bankalarından fonlanıyor. Görünürde reklam veriliyor. Peki sorarım size üç-beş bin satmayan bir gazeteye hangi banka reklam verir normal şartlarda? Bankalar o milyonlarca dolar reklam verdikleri gazeteleri kese kağıdı bile yapmazlar ama emir büyük yerden. Hergün üç-beş televizyon gezerek şakşakçılık yapan gazeteciler devlet televizyonundan ve emir eri haline gelmiş televizyon sahiplerinden fonlanıyor. Bakın sizinle küçük bir hesap yapalım. Karar gazetesi çıktı yakınlarda. Günlük 100 bin gazete bastıklarını ilan ettiler gazetenin bodrlolu çalışırken gazete çıkartmaya niyetlenen gazeteci sahipleri. Gazetenin resmi ilanı yok, reklamı da yok. Bir gazetenin ortalama sadece baskı maliyetinin 50-60 kuruş olduğu bir yerde, personel gideri, ofis, ulaşım vergi, şu bu derken bu gazetenin aylık gideri en az iki milyon lira. Peki sorarım size bu gazeteyi çıkartanlar bu parayı nereden buldu? Nasıl finanse edecek? Hani arkasında işadamları da yok hep şikayet ettikleri gibi. Eee bunlar bu şartlarda nasıl gazetecilik yapacak, doğruları nasıl yazacak? Var mı böyle bir ihtimal?

-TRT dediniz?

-Valla TRT ayrı bir facia doğruyu söylemek gerekirse. Ben 2001 yılında o dönemin Genel Müdürü Yücel Yener'in kurumu nasıl kötü yönettiğini belgelerle anlatan bir kitap yazmıştım. Kasasına giren paranın yüzde 95 i elektrik faturalarından gelen TRT'nin şimdi nasıl para dağıttığını görünce inanın çok üzülüyorum. O dönemin Genel Müdürü Yücel Yener'e çok haksızlık etmişim. O dönem çar-çur edilen para devede kulakmış. Şimdi o kadar çok belge var ki dudaklarım uçukluyor gördükçe. Eğer bu kitap yazma konusu bir işe yarasa , "YÜCEL YENER'DEN ÖZÜR DİLİYORUM" diye bir kitap daha yazacağım. Ama yapacakları ilk iş TRT bütçesinden dava açıp, TRT'nin avukatlarını mahkeme koridorlarında dolaştıracaklar burnumuzdan getirmek için. Geçen ay bir milletvekilinin sorusuna verilen cevapta gördük, TRT'nin geçen yıl dış yapımlara ödediği para 1 milyar 680 milyon lira. Dehşet bir para.

-Karamsar değilim diyorsunuz ama çizdiğiniz tablo kapkara?

-Ben varolanı söylüyorum, kimine göre pembe de gelebilir. Mesela bugün bir partinin taraftarları , "Geçmişte başkası yiyordu biraz da biz yiyelim" diyorlar. Size göre kara olan tablo onlara göre çok pembe. Hatta toz pembe. Tabii bunlar bizim ülkemizde olan şeyler medya adına. Ancak bu işin bir de teknoloji boyutu var.





Artık dünya eski dünya değil. Teknoloji geliştikçe bilişim sektörü alıp başını gittikçe medya önemini yitiriyor. Eskiden bir cinayet işlenir, bir hafta bir cinayet haberi günlerce gazetelerde manşet olurmuş. İnsanlar bir aktristin hayatını gazetelerden yazı dizilerinden öğrenirmiş. Rahmi Turan'ın efsane gazeteleri Günaydın'a Sabah'a bakın, benzin zammı ilaç zammı gazetenin manşetinde.
Ya şimdi? Şimdi herkes gazeteci, herkesin elinde bir akıllı telefon. Telefonların kameraları bundan beş sene öncesinin en gelişmiş fotoğraf makinasının kalitesinde fotoğraf çekiyor. Nerede bir olay oluyor, o civardan birileri mutlaka ya fotoğraf çekip ya video çekip hemen facebook'a, twitter'e ya da instagram'a koyuyor. Hemen altında da yorumlar. Hem de dakikasında tüm dünya'nın haberi oluyor. Eskiden televizyon haberciliğinin gazete haberlerinin önüne geçtiğinden şikayet ederdik, gazetelerde çıkacak haberin televizyondan dolayı birkaç adım önde olması gerektiğini söylerdik. Şimdi artık televizyon haberlerine bile gerek kalmadı. Ankara'da bir gürültü oluyor, pencereler sallanıyor, Kızılay'a beş km. uzaklıktaki evimizde daha ne olduğunu anlamadan canlı bombanın patladığı haberini İstanbul'daki arkadaşımızın facebook paylaşımından öğreniyoruz.
Şimdi bu şartlarda gazetecilik mi yapılır sorarım size? Kim neden bizim haberimize ihtiyaç duysun? Kim niye köşe yazısı okusun? Dünya değişti herkes herşeyden haberdar ve herkesin bir yorumu var. Bilmem kimin benden ne fazlası var ki yorumunu okuyacağım.? Dahası bakın gazetelere, facebookta dolaşan yorumlar, analizler ertesi gün Sözcü Gazetesi'nin manşeti oluyor. Bu durumda vatandaş niye gazete alsın, niye okusun? Yani olay sadece siyasi baskılardan, siyasetin propaganda aracı olmaktan öte teknolojinin ilerlemesi nedeniyle gazetecilik mesleği bitiyor.

-Kağıt gazete meselesi?

-Gazeteler kağıda basılırsa gazete olur malum. Kağıda basılmayan digitalde kalır. Ama ben bunun çok uzun bir zaman alacağını düşünmüyorum artık. Hürriyet'in, Milliyet'in Sözcü'nün internet sitelerinin günlük ziyaret sayıları tekilde üç milyon civarında. Nüfus olmuş neredeyse 80 milyon ve kağıda basılan gazetelerin en pahalısı 50 kuruş iken günde beş milyon gazete ancak satılıyorsa zaten bu iş bitmiştir.Bu beş milyon gazetenin de önemli bir kısmının kamu kurumları tarafından satın alındığını, bedava dağıtıldığını düşünürseniz biraz da 40 yaş üstü okur alışkanlıklarını gözönüne alırsanız yakın zamanda gazeteler birer birer baskı işini bitirip haber portalları olarak devam edecektir.

-Bu durumda fazla gazeteciye de ihtiyaç yok?

-Aynen öyle. Şimdi düşünün en kıytırık gazetelerin Ankara bürolarında yirmi sene önce en az 40-50 kişi çalışırdı. Bir dolu insan gazetelerden ekmek yerdi. 70-80'li yıllarda sadece Ankara bürolarında 150-200 adam çalışırmış. Şimdi gazetelerin büroları kalmadı. Baskı tesisleri birleşti. Matbaalar uzay üssü gibi neredeyse robotlarla gazete basılıyor. Hal böyle olunca gazeteciye ihtiyaç kalır mı sizce?

-Ne olacak peki?

-Dost acı söyler. Gazetecilik mesleği bitmiştir. Hayatın doğal akışında var bunlar. Bazı meslekler vardır ömrünü tüketiyor. Bakın bir tarihte nalburlar vardı. Şimdiki nesiller adını bile duymuyor nalburların. Çünkü at kalmadı neredeyse yeryüzünde. Ancak at yarışlarında atlardan haberimiz oluyor o da ilgilenen varsa. 20 sene öncesine kadar kasetçiler vardı bilirsiniz. Ferdi Tayfur'un Orhan Gencebay'ın kasetleri vardı milyon satan, kasetçalarlar vardı o tarihte. Gazinolar vardı, gazino kültürü vardı. Teknoloji aldı başını gitti. Ne kaset kaldı, ne plak, ne longplay. Doğanın kanunu bu. Gazetecilik mesleği de bitecek. İster kabul edin ister etmeyin. Yakın zamanda böyle bir meslek kalmayacak. Gazete bayiisi de kalmayacak, gazete için matbaa da. Aslına bakarsanız da iyi olacak. kimsenin okumaya tenezzül etmediği sadece devleti dolandırmak için basılan gazeteler nedeniyle milyonlarca ağaç kesiliyor, doğa katliamı yapılıyor.

-Keskin konuşuyorsunuz ama?

-Bunun keskini yarı keskini yok. Maalesef ki ülkemizde planlama diye bir olay olmadığı için ülkeyi kötü niyetli oy avcısı politikacılar yönettiği için bunlara hiç değinen yok. Şimdi buradan sizin internet siteniz aracılığıyla yetkililere sesleniyorum. Belli ki akıl etmiyorlar , akıl veriyorum, akıllarına getiriyorum.

Artık bitti bu meslek. Dolayısıyla ülkemizde saçma sapan iletişim fakülteleri açılmasına bir dur denilmeli. Hatta iletişim fakültelerinin yüzde 90'ı kapatılmalı. Düşünün gazetelerde adam kalmamış çalışan, koca koca televizyonlar 40-50 kişi ile yayın yapıyor ve siz habire iletişim fakültesi adı altında okul açıyorsunuz. Şimdi hesaplayalım hep beraber. 2013 yılında 47 üniversitede İletişim Fakültesi varmış. Googlede bile bugün doğru düzgün bu bilgiye ulaşamıyorsunuz ülkemizde kaç İletişim Fakültesi var diye bakın birbirimize soruyoruz. İletişim Fakültelerinin bölümlerine hiç girmiyorum biliyorsunuz bir dolu da bölümleri var. Farzedin ki 2013'ten bu yana hiç İletişim Fakültesi açılmadı. Ve sadece birer bölümü var ve her fakültede her yıl 100 öğrenci okuyor. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bu faciadır.
En kötü ihtimalle yılda 5 bin öğrenci mezun oluyor bir de fakültelerin en az 4 ya da bölüm olduğunu düşünürseniz yıllık mezun sayısı 20-25 bin. Sorarım size böylesi bir ortamda Türkiye'de medya sektöründe ne kadar adama ihtiyaç var? Hadi teknik personeli, grafikeri şunu bunu hesaplayın siz? Kaç eleman var bu sektörde çalışan. Bu durum ülkeye ihanettir. Ülke insanına ihanettir. Devlet eliyle işsiz kalacak insanlar oluşturma projesidir bu.
Aileler çok zeki, çalışkan çocukları dersanelere gönderiyor, özel okullarda okutuyor İletişim Fakültesine giren bu genç dört sene eğitim alıp mezun oluyor ve sonuç işsiz. Ya rezilliğe bakın bu fakültelerde Halkla ilişkiler bölümleri var. Sorarım size, "çalıyorlar ama çalışıyorlar" diyen bu halkla iletişim kurmak için fakülte okumaya gerek var mı? Şimdi sizlerin aracılığıyla hem siyasilere, devleti yönetenlere hem ailelere hem de gençlere sesleniyorum. "ALLAH'INI SEVEN İLETİŞİM FAKÜLTELERİNİ KAPATSIN. HATTA YÜZDE 90'INI. VE GENÇLER LÜTFEN İLETİŞİM FAKÜLTESİNDE OKUYACAĞIZ DİYE SÜKUT-U HAYALE UĞRAMAYIN. Gazetecilik, televizyonculuk güzel meslektir, insanı büyüler. Bir gazetede ismini görmek, bir haberde imzanı görmek güzeldir cezbeder. Bir televizyon ekranında görünmek insanı büyüler ama o kadar. Bunların hiçbiri para etmez. Bugün yirmi yıllık gazeteciler İstanbul gibi yerde 1500 lira aylığa çalışıyorsa varın gerisini siz düşünün. Bu mesleğe girip de hayatlarını zehir etmesinler insanlar. Mesleklerde hayatımız gibi. Doğuyoruz yaşıyoruz ölüyoruz.

-"İletişim Fakültelerini de kapattınız hayırlısıyla!"

-Size çok abartılı gibi gelebilir bu söylediklerim ama maalesef durum bundan ibaret. Rakamlar ortada. Bakın biraz daha haddimi aşıp bu konuyla çok net bağlantılı olmasa da başka birşeyler daha söyleyim. Sadece İletişim Fakültelerini kapatmayacaksınız, Kapatılacak o kadar çok fakülte var ki söylesem şaşarsınız belki. Alın size İktisadı İdari Bilimler Fakülteleri. Her birinde en azından İktisat, İşletme, Kamu Yönetimi, Uluslararası ilişkiler , Maliye, Finans Yönetim gibi yedişer sekizer bölüm var. Her bir bölüm ortalama yine 100 öğrenci alsa sadece bir fakülteden yıllık mezun olan öğrenci sayısı 700-800 kişi.
Türkiye'de üniversite sayısı 190. Hadi bunun 90'ında iktisadı idari bilimler fakültesi yok deyin. Geri kalan 100 fakülteden yılda 7-8 bin kişi mezun oluyor.
Bunların hepsi masa başı elemanı.
Peki hangi masanın başı?
Hangisini kaymakam yapacağız , hangisini mali müşavir hangisini denetmen? Nüfus arttıkça kötü niyetli siyasetçi dağ başına üniversite açarak politika yaptığını zannediyor? Bu insanlar bir mesleği olmadan bir işi olmadan 23-24 yaşına geliyor. Sonra? Sonrası facia. Alın size bir örnek daha. Türkiye'de 107 adet Mimarlık fakültesi varmış. Her birinin ortalama üçer dörder bölümü var. Bir de bunu düşünün yıllık Türkiye'de yine 100'er öğrenci deseniz yılda sisteme yılda 3-4 bin mimar giriyor. Peki bunlara iş sahası var mı? Nüfus artıyor diyebilirsiniz ama işin aslı öyle değil. Nüfus artsada özellikle konut sektöründe eskiden 10-20 dairelik bir apartmanın mimari projesini bir mimar yapıyorsa şimdi projeler konsept hale gelince 300-500 dairelik siteleri de bir mimarlık ofisi çiziyor hallediyor. O zaman ne oluyor, alın size ucuz mimar, bin beş yüz iki bin liraya çalışacak on binlerce mimar stoğu çıkıyor ortaya.

-İletişimden girmişken hazır dediniz üniversiteleri kapatıp çıkacağız bu röportaj sonuna kadar?

-Gazeteci dediğiniz uzak görüşlü olur. Gazeteci olarak tabi ki sadece haber yapmayacağız. Ülkenin gidişatına dair de görüşlerimiz önerilerimiz var. Biz fikirlerimizi söyleyelim duyuralım belki biri çıkar bir ışık olur sözlerimiz. Kötü niyetli siyasetçi dedik de üniversite yönetimleri, akademisyenler çok mu iyi niyetli sanki bu durumda? Üniversitelere seçim girdiği tarihten itibaren kendi koltuklarını korumak isteyen rektörler habire yeni bölümler açıyor ki, öğrenci çoğaldıkça kendilerine oy verecek yeni öğretim üyelerine, öğretim görevlilerine ihtiyaç olsun. Ticaret bölümü var hadi yeni bölüm açalım diyorlar dış ticaret bölümü açıyorlar, olmadı yanına bir de uluslararası ticaret bölümü açıyorlar. Kimse de sormuyor, kardeşim dış ticaretle uluslararası ticaretin ne farkı var? Şimdi o kadar çok fakültede hem pazarlama hem uluslararası pazarlama hem dış ticaret bölümü var ki inanılır gibi değil.

-Eee ne yapacağız bu kadar genci onu okumasın bunu okumasın?

-Beyefendi bakın, Türkiye'de herkes üniversite okuyacakmış gibi bir hava pompalanıyor. Ve ailelerde bu havaya kapılıyor. Sanki her çocuk okuyunca üniversiteyi hemen iş kapısı hazırmış gibi. Kimse kalifiye eleman olmayı düşünmüyor. Üstelik o kadar çok ihtiyaç var ki değişik iş kollarında buna. Eğitim sistemi maalesef politik kolaycılığa kaçıyor. Aç yeni üniversite, aç yeni fakülte. Bu gereksiz okullarda okuyan öğrenciler mezun olunca iş bulamayınca bunalıma giriyor.

Ne kendisini ara eleman gibi düşünüyor ne de ünirversite mezunu gibi hakedeceği şartlarda iş bulabiliyor. Ama eğitim sistemini adam gibi revize etseler, ara eleman yetiştiren okullarda en kötü bbir iki yabancı dil öğrenip mezun olsa insanlar, okudukları meslek okullarında sporun , sanatın bir iki dalında başarılı olsalar nitelikli birer eleman olarak iş hayatına daha çabuk atılsalar fena mı olur? Okullarda bugün ne öğretiyorlar? Koskoca bir hiçbirşey. Halâ okullarımızda Türkiye'nin dağları, platoları, akarsuları anlatılıyor. Halâ gerekli gereksiz her öğrenciye fizik, kimya dersi gösteriliyor. İddia ediyorum öğrenciler hiçbirini bir ay sonra hatırlamıyorlar bile. Ama açsanız içinde yüzme havuzu, basket sahası, futbol sahası olan okulları, açsanız içinde müzik eğitimi için salonlar olan okulları, okullarımızda en çok müzik öğretmeni, resim öğretmeni, spor öğretmenlerinin olduğunu düşünün. Sanayideki kaynakçı ustasının bir yabancı dili iyi konuştuğunu, piyano çalabildiğini en azından bunların genel kültürüne hakim olduğunu. Sorarım size böyle bir toplumun belini bükebilirler mi? Düşünen beyinlerin yetiştiği ülkeler teknoloji geliştirir, teknoloji üretir, teknoloji satar. Sizse caka satarsınız.

-Oh oh oh laf dokundurmadığınız biryer kalmadı neredeyse. Ama güzel bir sohbet oldu umarım işe yarar. Teşükker ediyoruz.

-Ben teşekkür ederim. Belki bir duyan olur.
Son Güncelleme: 26.12.2016 22:16
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.