Kim kazanır?..
Cemaat mi Hükumet mi?
Doğrusunu söylemek gerekirse; Bu ülke ve bu millet daha beterlerini yaşadı son birkaç yüzyıl içinde. Devletin derinini de gördü, paralelini de dikini de, çukurunu da. Sadece kendilerini ‘fıka-I naciye’ olarak tavsif eden cemaatlerin her türlüsüyle tanıştı, konuştu. Şeyhlerin ya da liderlerin yahut yalanlarla uçurdukları efendilerin, şeyh dublörü soytarıların ve çağdaş müşriklerin kimisine karşı koydu, kimileriyle rol icabı devrana durdu.
Ama ne var ki şimdi durum farklı. Bambaşka bir oyun sahneleniyor.
Bugüne kadar seyretmediğimiz oyuncular var sahnede. Dünün sessiz sakin ve ancak arka sıralarda yer bulan seyircileri, farklı bir vizyon ve misyonun temsilcileri olarak bütün salona el koymaya kalkıyorlar.
Sahneye çıkıp; “…bundan böyle bu sahne benim. Oyunları ve oyuncuları ben seçerim” diyor. Hatta devam eden oyuna on dakikalık bir  ara vermeden; aktörleri, aktristleri, kostümleri, dekoru, müziği ve oyuna hayat veren replikleri gönüllerince değiştireceklerini söylüyorlar. Bunları söylerken de, on yıldan fazla bir zamandır hayranlıkla izledikleri oyunun başarılı buldukları oyuncularını yolsuzluk, hırsızlık ve huysuzluk yapmakla suçluyorlar.
Polis olay yerine gelmiyor; gelse de bir kenarda durup sahnedeki kavgayı izliyor seyirci gibi. Yargı derseniz, polisten pek de farklı değil. Ortalık toz duman ve göz gözü görmüyor. Görevini yapanlar veya yapmayanlar; yerlerinden alınıp başka diyarlara ve başka görevlere gönderiliyor. Çoğu zaman gözyaşına bakmadan kurunun yanında yaş da gözü yaşlı da yakılıyor.
Yasama ve yürütme; kendi galibiyetini ilan etmek ya da mağlup olarak sahadan başı önde ayrılmamak için oynanan oyunun bitiş düdüğü çalmadan kuralları değiştirip uygulamaya koyuluyor.
Bir tarafta duanın ve bedduanın bini bir para. Aminler havada uçuşuyor. Tehditler, şantajlar cabası.
Beri tarafta Başbakan Erdoğan günlerdir hep aynı şeyleri konuşuyor farklı kelimelerle.
Daha 3 gün once Diyanet İşleri Başkanlığı’nca düzenlenen "Yüzyılın İslam Kültür Hizmeti Onur ve Hizmet Ödülleri" töreninde, 17 Aralık sonrası ülke ve halk olarak uğradığımız zararları, tarihimizdeki en büyük facialarla karşılaştırıyor adeta
''Bizim ecdadımız Moğol istilasını, Haçlı istilasını atlat”mıştır diyerek 17 Aralık’ta başlatılan süreci de atlatacağının altını çiziyor.
“Bütün harflerimiz çalınsa da bizim medeniyetimiz kendi kendini inşa etmeyi her seferinde başar”dıysa; kendi oylarıyla iktidara taşıdığı partiyi oylarıyla yeniden inşa etmeyi de başaracağını söylüyor.
Dilimiz varmıyor ama, Sayın Başbakan’ın “fetret” diye adlandırdığı bu son kriinz de geldiği gibi, biraz delerek de olsa, ama mutlaka geçeceğini dile getiriyor.
Elbette ki tarafların maruz kaldıkları iftiralar, arkasından derin izler bıraksa da, yok olup gidecektir.  Başbakan Erdoğan’ın vurguladığı cümlelerle söylersek;  “Bu medeniyet yalancı peygamberleri, sahte velileri, içi boş alim müsveddelerimi bünyenin virüsü yok ettiği gibi” nasıl “reddetmiş ve tarihin çöplüğüne mahkum etmiş”se; “yine mahkum edecektir”. Çünkü bu medeniyetin mensupları; geçmişte yaptıklarını tekrarlayacak ve “İlmi bir sihir gibi görenleri yine reddedecek”, “ilmi güç için şantaj için şebekeleşme örgütleşme için bir araç olarak kullananları”n oyunlarını boşa çıkaracaktır”
Diyor amma…
Doğrusunu söylemek gerekirse ve resmin tamamına bakarsanız; 17 Aralık 2014 sabahından 28 Ocak 2014 sabahına kadar geçen 40 günde yaşananlara göz attığınızda; aradan öyle bir değil, birkaç 40 gün daha geçse de, kör döğüşüne dönen bu çatışmanın galibinin kim olacağı değil ama mutlak mağlubunun bu ülke ve insanlarımız olduğunu görürsünüz.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.