Kimse bizi şu parti ya da cemaatle ilişkilendirmesin.
Rabbime sonsuz şükürler olsun ki bugüne kadar hiçbir partinin veya cemaain mensubu olmadık; bundan sonra da olmak istemeyiz.  
Ancak ne var ki her kim tarafından ve her ne ad altında olursa olsun; ülkemi ve vatandaşlarımı zora sokacak; sofrasındaki bir dilim ekmeği, peyniri veya bir adet zeytini dahi olsa eksiltecek; huzurumuzu ve istikrarımızı bozacak şimdiden belli olan çirkin tezgahın tarafıyız.
Çünkü bu tezagaha bir değil birkaç kez geldik milletçe.
Kiriz” adı altında toplanan sosyal ve ekonomik çöküntüleri defalarca yaşadık çünkü.
Bizi “şucu” veya “bucu” diye nitelemeden once, fazla değil 12 yıl geriye gidin bizim gibi.Hafızanızı yoklayın bir. Hatta siz zahmet etyeni, ben hatırlatayım kalemimin döndüğü kadarıyla.
                    ***
Takvimlerin  19 Şubat 2001’I gösterdiği gündü ve günlerden de Pazartesi idi.
Milli Güvenlik Kurulu; diğer bir deyişle, devletin zirvesi; terörden ekonomiye ülke gündemindeki önemli konuları görüşmek ve sorunların çüzümü yolunda  hükümete tavsiyelerde bulunmak üzere  Çankaya Köşkü’nde toplanmıştı.
Toplantının başında; Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer; alışıla gelmiş ciddi ve sert üslubuyla; Başbakan Bülent Ecevit'in, Devlet Denetleme Kurulu'nun BDDK'da yürüttüğü çalışmalardan duyduğu rahatsızlığı dile getirdiği sözlerinden rahatsız olduğunu dile getirmişti.
Sezer, kendisine yöneltilen eleştirilerin Anayasa ve yasaları bilmemekten kaynaklandığını ifade edince, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan araya girmiş; ve biraz da haddini aşarak, hoş olmayan bir üslupla
"O Anayasayı biz de görelim, anlayalım” deyivermişti.
Ve beş kelimelik bu cümle yetmişti kızılca kıyametin kopmasına. Cumhurbaşkanı Sezer, elinde tuttuğu Anayasa kitapçığını, hiç de hoş görülmeyevek bir şekilde, Ecevit ve Özkan'ın bulunduğu yöne doğru fıllatıp atmıştı.
İşte ne olmuşsa, bundan sonra olmuştu..
Başbakan Ecevit, kalkmış ve toplantıyı terk etmişti. Hemen ardından da Türkiye'yi dehşete düşüren bir basın toplantısı yapmıştı. Cumhurbaşkanı Devlet’in başının "terbiye dışı bir üslupla" kendisine ağır ithamlarda bulunduğunu söylemişti.
Sonrasında neler mi yaşanmıştı?
Olayın faillerinden olan zat, daha sonra yaşanan büyük krizin sorumlusu değilmiş gibi,  28 Ağustos 2007’ye kadar, yaklaşık 7 yıl daha Çankaya’da oturmaya devam ederek ibretlik kararlara imza atmış…
21 Şubat 2001 Krizinin tetikçilerinden Hüsamettin Özkan, başbakanı, genel başkanı, hamisi ve manevi babası Bülent Ecevit’I 2002’de DSP’den ve bakanlıktan istifa ederek sırtından vurmuş ve İsmail Cem ile birlikte  İsmail Cem iyeni Türkiye Partisi’ni kurmuş…
Kapalı kapılar ardında yaşanan krizi, yaptığı basın toplantısında sarfettiği sözlerle kamuoyuna duyurarak daha da derinleştiren Başbakan Bülent Ecevit, 16 Kasım 2002’ye kadar ve ABD’den ithal ettiği Bakan Derviş ile birlikte hükumeti ve krizi hasta yatağından yönetmeye çabalamıştı…
Özetlersek; krizi yaratanlara kriz sürecinde de sonrasında da pek birşey olmamış; 3 Kasım 2002’de halkın tokadının dışında bir fiske vuran bile çıkmamıştı.
Olan bu ülkeye ve 70 milyon küsur yurdum insanına olmuştu.
Zaten iyi olmayan ekonomik dengeler, 17 Ağustos 1997 Marmara Depremini yaşayan şehirlere dönmüş;
Repo faizleri gecelik yüzde 700’leri aşmış;
Krizi hisseden büyük patronlar ve bankalar, Merkez Bankası'ndan bir gecede 7.6 milyar dolar çekmiş;
Borsa bir günde yüzde 14.6 oranında düşmüş;
3.5 milyar dolarlık net sermaye ekonomik faaliyetten çekilmiş
Kriz öncesi 670 bin TL olan dolar, Nisan ayında 1 milyon 161 bine fırlamış;
- 510 bin kişi işsizler ordusuna katılmış;
Ve Türkiye 2001 yılında yüzde 9.5 oranında küçülmüştü.            

Son günlerde yaşanan gözaltı dalgasının bir karşı hamle olmadığını söylesek de kimsenin inanmayacağını biliyoruz. Şimdi elinizi vicdanınıza götürün, “Bu savaşın galibinin olmayacağını görün. Kaybedecek olanın Türkiye ve 76 milyon yurdum insanının olacağını” düşünün.
Söz sizde ve karar sizin.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.