Dün 4 Nisan 2O12 Çarşamba'ydı.
Sizler için ehemmiyeti haiz bir gün olmayabilir.
Ama ben ve benim gibi 12 Eylül 1980 mağdurları için çok çok mühim bir gündü.
Dünün ne anlama geldiğini büyük çoğunluk bilmeyebilir.
Ama Sen!.. Sen  herkeslerden iyi bilirsin paşa!. Değil mi?
Tarihe geçtin; şanslı kedi gibi yine dört ayağının üstüne düştün paşa. İstediğin de bu değil miydi?
Dün şeklende olsa sen ve yamağın Cumhuriyet tarihimizin yargılanan ikinci darbe elebaşısı olarak tarihe geçtiniz resmen.
Hesap vereceksiniz paşalar gibi!.
Hiç bir ceza almasanızda, yaptıklarınızla yüzleşeceksiniz.
Başta babam ve pek çok 12 Eylül 1980 mağduru hayatta olmasalar bile, rüyalarınıza girecekler. Sen ve yamağın hatırlamasanız bile hatırlatacaklar.
Mesela..
12 Eylül 1980'den sonraki günlerden bir güne götürecek seni Babam. Karşına dikilecek aslanlar gibi... Ve...
                                                       **
                                                        *
Sen hatırlamazsın paşa!.. hatırlayamazsın paşa!..
Çünkü o gün senin canın yanmadı; senin sol tarafına felç inmedi çünkü o gün.
Sana yazdığım mektupları ve makamına postaladığım dilekçeleri görmemiş yada görüp de önemsememiş olabilirsin paşa. Ne olmuş yani, güvenlik güçleri silahlı sağ eylemci bir zanlıyı ararken bazı yanlış anlamalar ya da ufak tefek kanunsuzluklar olmuştur diyerek geçiştirebilirsin!..
"Asmayalım da besleyelim mi" diyen bir insandan herşey beklenir çünkü.
Ama paşa, şunu bil ki, senin hatırlamadığın, hatırlayamadığın yada önemsemeyip geçiştirdiğin bu benzeri yüzlerce olayı ben asla unutmadım, unutamadım, unutmayacağım.
Benim gibi, on yıllarını zindanlarda çürüttüğün, işkencelerle sakat bıraktırdığın  sağcı ya da solcu arkadaşlarım da unutamadı, unutamadı, unutmayacak!.  
Anaları, babaları, eşleri, çocukları, kardeşleri, bacıları, sözlüleri, nişanlıları, yavukluları, mahalle arkadaşları; hiç biri unutmadılar yaptıklarınızı!..
Unutamadılar sevdiklerinin yaşadıkları işkenceleri, zindanları, fişlenmeleri, işsiz bırakılmaları, sürgünleri, çatışmaları, arkadan vurulmaları!..
Ve asla unutmayacaklar kendilerine bu acıları yaşatanları, darbecileri ve darbezade kullarını unutmayacaklar!.
Herkes unutsa bile Paşa, ben unutmayacağım; yazacağım, anlatacağım, ama asla unutturmayacağım
***
Sen hatırlamazsın paşa!.. hatırlayamazsın paşa!..
Çünkü o gün senin canın yanmadı; senin sol tarafına felç inmedi çünkü o gün.
Bu gün, o meş'um vakanın 29'uncu seni-i devriyesi vesilesiyle bir kez daha ciğerim yana yana hatırladığım o günü ve o gün yaşananları bir kez daha hatırlatmak istiyorum balık hafızalı halkıma!..
Tarih17 Eylül 1980 ve günlerden de  Çarşambaydı...
Sabahın ilk ışıkları henüz ufukta belirmemiş; henüz müezzin efendiler camilerinin yolunu tutmamış; horozlar daha ötmemişken ve koca şehir derin uykusunda mışıl mışıl uyurken; adamların sokaklara düşmüşlerdi o gün. Adamların dediğim 12'si sivil, 25 kadar da rütbeli-rütbesiz askerlerden oluşan tepeden tırnağa silahlı bir takım yani.
Ülkemin Başkentinden kilometrelerce uzakta, Peygamberler Şehri Urfa'da,  Vali Fuad Caddesi, Fırfırlı Sokak'ta bulunan 6 numaralı evi kuşatmaya gidiyorlardı.
Ellerine bir kağıt vardı. Kağıtta İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki (1978/.....) numaralı davanın sanığı falan gazetenin yazarı ve yazıişleri müdürü filanın duruşmalara gelmediği belirtilerek tutuklanmasına ve gereğinin yapılması için karar suretinin ilgili C. Savcılığı'na  gönderilmesine karar verildiği yazıyordu.

Ev sessizce kuşatıldı o gün paşa!..Eli silahlı askerler komşu evlerin damlarına mevzilendi; sivil polisler sokağı kontrol altına aldılar.Çam yarması gibi iri-yarı bir sivil memur kapıyı yumrukladı.

Kuşattıkları evde topu topu iki kişi yaşıyordu Paşa!.. Emine Ana 60 yaşındaydı ve şeker hastasıydı. Aziz Baba 5 yaş kadar büyüktü hanımından, kulakları ağır duyardı.

Gürültüyü ilk Emine Ana duydu. Üstünü başını düzeltip, "geldim!..geldim!.." diyerek gözetleme penceresine koştu; kafasını uzatıp meraklı gözlerle kapıyı yumruklayan adamı tanımaya çalıştı.Tanıyamayanca da:
"- Kim o?" diye seslendi.
"Aç polis" cevabını alınca da, ağzı kurudu anında, eli ayağına dolaştı kadıncağızın.

Aziz Baba da uyandı seslere, ceketini omuzuna atıp hanımının yanına geldi. Emine Ana bir şey sormasına fırsat vermeden; kapıdakilerin polis olduğunu ve kapıyı açmasını söyledi eşinin kulağına.

Yaşlı adam kapıya inen merdivenlere yöneldi telaşla.Ama daha iki basamak inmemişken kapı güm diyerek açıldı arkasına kadar. Çam yarması sivil polis önde, arkasında beş-altı memur daha ve hepsinin parmakları tetikte basamakları üçer-dörder tırmanarak üç-beş saniye içinde yazlığa ulaştılar. Sonra tıpkı yerli filimlerdeki gibi;
"- Ellerini kaldır!.. Kaldır kaldır!." Sen de hanım, sen de kaldır ellerini!.." diyerek iki yaşlı insanı etkisiz hale getirdikten sonra evi aramaya koyuldu bir kaçı. Bir kaçı etkisiz hale getirdikleri iki yaşlı adamdan gözlerini ayırmadan amirlerinin ayaküstü sorgulamasını izlediler. Çam yarması amir:
"- Bak baba, bize zorluk çıkarma!.. Biz oğlunu arıyoruz!.. Bu adrese kayıtlı.. Neredeyse söyle, boşuna evi dağıtmayalım" diyerek sebeb-i ziyaretlerini anlatmaya başladı.
Aziz Baba, oğlunun 1971'den beri İstanbul'da yaşadığını izah ettiktek sonra,
"Napmış oğlum, niye arıyorsunuz?" diye sordu;olan da bundan sonra oldu paşa!
"Cinayetten" dedi Çam yarması. " Anarşik olaylarda yani..vurmuş birini" diye bir de açıklama getirince, Aziz Baba olduğu yere yığılıp kaldı.
O Adam benim Babam'dı paşa!..
Değil adam öldürdüğüme, topal bir karıncayı ezdiğime tanık olsa, duysa ve inansa öz oğlunu kendi elleriyle yargıya teslim ederdi.
Benim babam, adam gibi adamdı!..
O gün sapasağlam yığıldığı yerden sol tarafı felçli olarak kaldırıldı. O yüzden aylarca sokağa çıkamadı, üzülmeyeyim diye başına gelenleri yazmadı, telefonda anlatmadı. Camie gidemedi, namazını kılmakta zorlandı. Yine de sana, o Çam yarması memura ve diğer yolarkadaşlarına bir kez olsun beddua etmedi Babam.  
Elini, varsa, vicdanına koy şimdi
Ve şimdi söyle bana Kenan paşa?
Söyle, şimdi seni nasıl affedeyim?
Hastalandığında iyileşmen için nasıl dua edeyim?
Musalla taşına konulduğunda, nasıl "iyi bilirim" deyip hakkımı nasıl helal edeyim?   
Arif Nihat Asya hocamın mısralarıyla söylemem gerekirse, son sözüm şudur ki:
"Kazayı belayı eceli... Habil'i, Kabil'i... Melek olduğuna güç inandığım Azrail'i... Beddualarıyla dili... Başı, ayağı, eli... Gölgemin gölgesi karahaberii... Takdir, mukadderat, kaderi... Bahçemi beğenmeyen çiçekleri de... Soframı hor gören yemekleri de... Gelmişleri de geçmişleri de" affedebilirim, affediyorum...
Seni Paşa!.. Seni ve yol arkadaşlarını  asla affetmem, affetmiyorum, affetmeyeceğim,
Sana Paşa!..Sana ve yol arkadaşlarına ödediğim vergilerle geçen hakkımı da asla, kat'a ve zinhar helal etmem, etmiyorum ve etmeyeceğim!..
Cenab-ı Peygamber'in "ölülerinizi hayırla anınız" tavsiyesine rağmen; Seni, yamaklarını  ve yol arkadaşlarını rahmetle anmayacak, iyi bildiğimi söylemeyeceğim.   
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.