Devletin derini de paraleli de yeni bir vaka değil.
Bu ülke bu millet daha beterlerini yaşadı son 200 yıl içinde.
Devletin derinini de, paralelini de dikini de, çukurunu da gördü.
Derin veya parallel devlet olarak adlandırılan yapı dün de vardı, bugün de var ve istemesek de yarın da olmaya çalışacaktır.
Gelecekte neler görür yaşayanlar; neler olur-biter, şimdiden bilmemiz ve söylememiz elbette mümkün değil.. Ancak; geçmişe yaşananlardan ders çıkarabilirsek bugün büyük badire olarak gördüğümüz gösterdiğimiz girişimleri kazasız belasız atlatabiliriz. Ki iktidar etrafında şekillenen ve fakat iktidarı hedef alan  bu tür oluşumlara dair hayli ibret verici olaylar yaşamışız.
Çok fazla gerilere gitmeden de, hafıza defterimize son 15 yılda kazınan şer hareketlerine göz atarsak; ne badireler atlattığımızı kolayca görürüz.
Mesela; hem öyle fazla gerilere gitmeden; 18 Nisan 1999 Genel Seçimleri ve sonrasında başımıza gelenleri hatırlayalım bir.
Söz konusu Genel seçimlerde; gecerli oyların yüzde 22,19’una tekabül eden 6 milyon 919 bin 668 oyla 136 Milletvekilliği kazanan Demokratik Sol Parti’nin  Genel Başkanı Bülent Ecevit Başbakanlık koltuğunda oturuyor. Sağında; aynı seçimlerde geçerli oyların yüzde 17,98’ine tekabül eden 5 milyon 606 bin 634 oyla 129 sandalye kazanan Milliyetçi Hareket Partısi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, solunda da yüzde 13,22 oranında  oy alarak parlementoya 86 milletvekili gönderen ANAP’ın Genel Başkanı oturuyor.
Kısacası ve kelimenin tam anlamıyla; T.C. Devletinin temel nitelikleri ile hiçbir problemi olmayan bir koalisyon. Atatürkçü, kemalist, milliyetçi, liberal, sosyal democrat ve laik bir hükümet.
İşte böylesine demokrat ve böylesine her görüşü kucaklayan bir hükumetin kuruluşundan birkaç ay sonra; yurdum insan vatandaşı olduğu Cumhuriyet’in kuruluşunun 76’ncı Yıldönümünde hazırlandığı günlerde; dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş kutlamaları boykot etmekle kalmıyor, bir gün once yayımladığı bayram mesajında zehir zemberek cümlelerle “bunlarla olmaz” diyerek millet iradesini bir kalemde çizip siliyor. Kendisini üç siyasi partiyi ortak iktidar yapan milyonlarca vatandaşın üstünde görüyor.
Aynı gün; Sivas Cumhuriyet Üniversitesi'nin 25. kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen törende konuşan dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, kürsüye çıkıyor halkı “demokratik otoriteyi savunma”ya çağırıyor. “Bunlarla olmaz” diyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın lafını ağzına tıkıyor adeta.
Devam ediyor 9’uncu Cumhurbaşkanı:
"Demokratik otoriteyi tahrip ederseniz, başka otoriteler onun yerini alır. Çünkü otorite boşluk kaldırmaz" diyor.
Kurtuluş Savaşı'ndan çıkarılacak çok ders olduğunu, Türkiye'nin yaşadığı sıkıntıların ve güçlüklerin ancak işbirliğiyle çözülebileceğini belirten 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; "Bir Kazak atasözü vardır; 'Herkes elini taşın altına koyarsa, taş hafifler' der diye sürdürüyor sözlerini.
Bugün gelinen noktanın "milli iradenin üstünlüğü" sayesinde olduğunu da belirten 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; yükselttiği ses tonuyla;
"Millet iradesinin üstünlüğünü zedeleyecek hiçbir harekete Türkiye gerekçe göstermez" cümlesinin altını çiziyor adeta.
Konuşmasının devamında     kimsenin aklından bezginlik, bıkkınlık ve yılgınlığı geçirmemesini; eşit her Türk vatandaşının demokrasiye, laik hukuk devletine sadakatla bağlı olması gerektiğini” söylüyor.
       "Hür ve serbest olmak bu ilkelerle ters düşmez. Yani demokratik, laik, hukuk devletine, ülkenin bölünmez bütünlüğüne sadakatla bağlı olmakla kimse hür olmaktan birşey kaybetmez. Acaba Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne sadakatla bağlı olduğunuz halde hürriyetlerimiz mi gidiyor? Hiç kimsenin böyle düşünmeye hakkı yoktur. Çünkü o hürriyetlerin korunması dahil, temel hak ve hürriyetlerin varolması, demokratik hak ve özgürlüklerin varolması dahi, demokratik kurumların, kuralların tamamiyle mevcudiyeti sayesinde demokratik nizamın tesisi suretiyle mümkündür. Yani otorite. Demokratik otoritenin tesisi şeklinde mümkündür. Demokratik otoriteyi tahrip ederseniz, başka otoriteler onun yerini alır. Çünkü otorite boşluk kaldırmaz. Demokratik otoritenin geçtiği yol da, asgari şartlar, devleti devlet yapan ve milleti birarada tutan temel anayasal şartlara herkesin bağlı olmasıdır."
Bilmem anlatabildik mi anlatmak istediğimizi.
Türkiye 40 gündür adı konulmamış çok boyutlu bir kriz sürecini yaşıyor.
Sahnede sadece iki oyuncu var; Başbakan Erdoğan ve Fetullah Gülen..
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı nerd eve neden suskun? Sayın Abdullah Gül, bir Süleyman Demirel gibi yumruğunu masaya vurmaz mı?
Bu hükümetin Başbakan’dan başka ağzı laf yapan, kafası isviçre saati gibi tıkır tıkır çalışan bir başka bakanı yok mu?
Süreç iktidarı da, süreç cemaati de ve süreç bu ülkeyi ve bu millet de erim erim eritiyor. Farkında değil misiniz?

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.