Kadim Baran Ertuna anlatıyor

Bu gün sizlere Kadim Baran Ertuna ile yapılan harika bir röportajı paylaşıyoruz. Kadim Baran Ertuna hakkında bilinmeyen bir çok şeyi bu röportajın içinde bulabilirsiniz.

20 Mart 2016 Pazar 23:27
Kadim Baran Ertuna anlatıyor






Bu gün sizlere Kadim Baran ERTUNA ile olan güzel bir röportajımızı paylaşıyoruz. Kadim Baran ERTUNA hakkında bilinmeyen bir çok şeyi yazımız da bulabilirsiniz. Keyifli okumalar.

Merhaba Kadim Bey, öncelikle klasik bir soruyla başlamak istiyorum. Sizi edebiyata iten şey neydi?

Aslında bunu açıklaması biraz zaman alabilir. İnsanların canını sıkabilir anlatacaklarım. Dilerseniz başka bir fasla bırakalım.

Israr etsem, yine de anlatmaz mısınız?

Önce bir sigara yakmalıyım. Bundan yaklaşık on yıl önceye dayanıyor yeni başlangıç... On yıl önce hayatımda edebiyat yokken ne vardı peki? Kocaman bir hiç! Yirmili yaşlardaydım. Fakat içimdeki şey, beni yaşıtlarımdan ayıran, onların kalabalığından sıyıran bir şeydi. İçimde öylesine yoğun bir zehir vardı ki, adam akıllı gülemiyor, insanların arasına karışamıyordum. Hayattan zevk almayı bırakın, onun kahrını çekiyordum. O yaşa kadar çok şey yaşadım. Aslına bakarsanız, birçok insanın yaşayabileceği acının toplamını tek bir hayatla yaşamış gibiydim. Hayatıma öyle ya da böyle girmiş her insanın yaşamak ve o yaşamda mutlu olmak için gayretlerini gördüm. Hemen hepsi yarın ölmeyecek gibi durmadan dinlenmeden didiniyor, bir şeylerle uğraşıyorlardı. Varmak istedikleri somut olmayan bir amaçtı. Ellerinde tutamayacakları bir hayaldi. Karşılarına geçip onlara bunu defalarca anlatmak istedimse de beni kimse dinlemedi. Beni aklı kurcalanmış, sinirleri bozulmuş biri olarak gördüler. Fakat nasıl göründüğümün o an hiçbir önemi yoktu. Ben hepsinin yüzüne gerçekliğin tokadını indirdikçe onlar beni kendilerinden bir mikropmuşum gibi dezenfekte ettiler. Ve sonra o yaşanması gereken şey oldu. Akacak kan damarda durmadı.

Peki sonra?

Gecenin en karanlık anı aydınlığın geleceği andır diye bir laf. Bu en karanlık anımda, hayattan vaz geçmeyi seçtim. İntihar ettim.

İntihar mı?

Evet.

Peki nasıl olduğunu anlatabilir misiniz? Sizi buna iten belirli bir sebep var mıydı?

Şanslı sayılırsınız bu konuda. Daha önce intihar edenlere ve bu teşebbüsünde başarılı olanlara kimse bu soruyu soramadı. Ben bu soruyu duyduğum için Allah’a bir kez daha şükretmeliyim. Cevap vermem gerekirse. Şu başıma geldi, intihar ediyorum, diye bir şey diyemem. Bir nevi kelebek etkisi diyebiliriz bu girişim için. Bardak doldu ve nihayet taştı. Daha fazla detaya girmeme gerek var mı bilmiyorum, nihayetinde tahmin edilebilir şeyler yaşadım. Fakat hiçbir zaman kimseyi suçlamadım. Sadece dünyayı suçladım. Düzeni suçladım. Sistemi suçladım. Yanından geçtiğim dilenen çocuğa, bir başka çocuğun ekmeğini paylaştığında tüm zenginleri suçladım. Çocuklar ve kadınlar tecavüze uğrayınca kendimi suçladım. Hastanelerde sürünenler için iş adamlarını suçladım. Aslında en başta kendimi suçladım. Böyle bir dünyada neden hala varım, diye sordum. Hiçbir şey düzelmeyecekse neden bile bile bu kaosun, bu haksızlığın ortasında olacaktım. Yoksa ben de bu sistemin bir taraftarı mıydım? Her şeye boyun eğen, itaat eden, gıkı bile çıkmayan bir köle miydim? Bu sorular çok ağır geldi.

Sözlerinizde gerçekten derin acılar gizli. Fakat toplumun üzerinde olumsuz bir etki bırakabileceğini düşünüyorum. Bu yüzden intihar etme düşünceniz ve onu gerçekleştirmeniz bir açmaza yol açabilir. Yani tam olarak demek istediğim, bu seçtiğiniz yol doğru bir yol olabilir mi?

Elbette değil. Kaldı ki ben bunu savunmadım. İntihar etmeyi kaçmak olarak görüyorum hala. O zaman kaçacak hiçbir yerim yoktu. Bir deliğe sığacak kadar küçük değildim. Yok olmayı seçtim. Kimsenin beni anlamadığından emindim. Hayat böyle bir şey: Siz hayatı anlamazsanız, hayat da sizi algılamaz. Bir böcek gibi yaşamaya başlarsınız. Ona nedenler değil, cevaplar bulmalısınız. Bu cevapları neden diye sorarak öğrenemezsiniz hiçbir zaman. Yaşayarak, görerek, okuyarak elde edersiniz. Şimdi şunu rahatlıkla söyleyebilirim, on yıl önceki ben bir kaldırım taşıysa, şimdiki bir gökdelen. Artık her şeyi görebiliyorum, tadabiliyorum, anlayabiliyorum. Allah bana bu gücü bahşetti. Sınırsız ve hesapsız bir inançla onun aşkıyla doluyum.

Peki bu değişim nasıl gerçekleşti?

Dönüşüm’ün başlangıcını bilir misiniz?

Tam hatırlayamıyorum.

Hatırlatayım: “Gregor Samsa, bir sabah sancılı düşlerinden uyandığında kendini dev gibi bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.” Ben bir böcektim on yıl önce. Bir intihar sonrası birey oluşumun farkına vardım. Her ne kadar kabıma sığmaz olsam da cürmüm kadar yer yakarım. Fakat Hz. İbrahim’in kıssasındaki karınca gibiyim artık, safım belli. Ateş sönmese de, beni de yaksa safım gerçekten inananların ve sonsuz hayatın sahibi Allah’ın safı artık. Yanlış giden her bir şey için üzülmüyorum, onları değiştirmeye çalışıyorum. Buna gücüm yetmezse haykırıyorum, bunda da yetersiz olduğumda kalbimle tüm bunlara karşı çıkıyorum.

Sorumu anlayışınıza sığınarak soruyorum, yanıtlamayabilirsiniz isterseniz, intiharı nasıl gerçekleştirdiniz?

Bunu konuşmak istemiyorum. O anı düşlemek midemi bulandırıyor, bayılacak gibi oluyorum.

Peki, anlıyorum. Daha önce de sormuştum ama, konudan saptık biraz, edebiyata sizi yönelten ne oldu?

Komadayken gördüğüm şeylerin etkisi. Tarifini yapmamın imkânı yok. Yaşamak gerekiyor. Fakat tüm bu görüntüler, rüya diyeyim, beni şu anki ruha bürünmemin en büyük sebebidir. Karanlık hayatıma tutulmuş bir deniz feneri… Komadan çıktığımda ailemin daha önce hiç olmayan ilgisiyle tanıştım. El üzerinde tutuldum. Değişiklik her zaman iyidir. Ben de sürekli değiştim, kabuk attım bu süre boyunca. Okumak istiyordum. Her şeyi okumak. Yazılmış kitapların en güzeliyle başladım. Madem bir boşluktaydım ve çıkmak istiyordum, o halde güvenmeliydim hayata. Sonra çok güzel bir hikaye okudum. Her şey bu hikayeyle başladı. Beni okumaya, yazmaya iten şey de bu oldu.

Bu hikaye kimindi?

İnanın hatırlamıyorum, fakat kısaca özetleyebilirim isterseniz.

Tabii.

Üstü başı kir pas içinde, dilenci kılıklı bir çocuk son derece şık kıyafetle bir bankta oturan çocuğun yanına oturur. Ona göz ucuyla bakıp, onun yerinde olmayı ister, ona imrenir. Biraz sonra bir kadın tekerlekli sandalyeyle gelir ve o zengin çocuğu sandalyeye oturtur…

Dediğiniz kadar varmış. Sizi rahatsız edecek ama, sormam gerekiyor, hayranlarınıza kendinizi neden göstermiyorsunuz?

Ben tenin çürüyüp gideceğini, bedenin gittikçe çürüyen bir şey olduğunu biliyorum ve bunu her zaman kendime tokat gibi çarpıyorum. Eğer beni seveceklerse yazdıklarımla sevsinler. Kimse beni merak etmesin. Herkes gibi sıradan bir görünüşüm var.

Yani diğer sanatçılar böyle yapmıyor diye onları suçlamamız mı gerekiyor?

Keyfiniz bilir. Benimki sadece bir tepki ve duruş örneği. Bir şarkıcının güzel olması gerekiyorsa sizin için, güzel olmalıdır o halde. Bir yazar çirkin diye onu okumayacaksanız, okumayın. Bunların ötesinde gizli bir mesajım var okuyucularıma. Onların acı çekmesini istiyorum. Hep bir şeyleri eksik bırakmalılar. Mutluluğa, hazza doyarlarsa, hayatın üzerine sigara yakamazlar.

Açıkçası söylemek gerekirse, okurlarınıza büyük bir boşluk bırakacaksınız.

İltifat ediyorsunuz (şu an gülüyor).

Röportajımızı bitirmeden önce okurlarınıza son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Onlara her şeyi yazılarımda söylüyor olacağım. Teşekkürler…

Biz teşekkür ederiz.

Kadim BARAN Facebook Adresi : Tıkla Takip ET

Son Güncelleme: 20.03.2016 23:31
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.